ANAYASA DEGİŞİKLİ ÜZERİNDEN YÖNETİM, DENETİM ZAFİYETİNİ DEGERLENDİRMEK
ANAYASAL DEGİŞİKLİGİ ve SEÇME HAKKI
Ben daha önceki Anayasa değişikliğinden bazı şeyleri hatırlar gibiyim, Ne yapacaktık vesayeti kaldıracaktık ne oldu? Kaldırabildik mi, yoksa vesayeti daha ehil olmayanlara mı verdik? Ben o referandumda hayır diyenlerdendim, şimdi anlaşmaya, uzlaşmaya dayanmayan bu referandumda da hayır diyeceğim… Nedenine gelince birinci nedenim, yetkilerin en üstte toplanmasıdır, yani denetim, denge, güç, sorumluluk paylaşımının ortadan kaldırılmasıdır… Ama bunları da aşan bir şey daha vardır ki, Bakanların ve Başkan yardımcılarının (Buna yeni Bakanlar Kurulu da Diyebiliriz) Başkan tarafından atanacağıdır ki bu vatandaş olarak bizim seçme hakkımızın da elimizden alınmasıdır.. Ya başkanı seçmiyormuyuz diyenlere, evet bir kişiyi seçiyoruz oda kabineyi oysaki şimdi ki bakanların hemen hemen hepsi bölgelerinden seçilerek geliyor… Burada şunu da belirtmeden geçmeyeceğim bu seçilen vekiller kesinlikle ön seçimle seçilmedikçe, Başkan yardımcıları seçilenler arasından seçilmedikçe bu Anayasa degişikligi benim kafama yatmamaktadır… Öte yandan mevcut Anayasa ve Ohal derken zaten yönetim zafiyeti değil denetim zafiyeti doğmuştur. Bunların üstüne üstelik biraz daha Yürütmenin yetkilerinin artırılması demek olan degişiklikler, sistemin demokrasi rayından çıkması demektir… Demokrasi sadece seçim demek değildir, muhalefet demektir, güçler ayrılığı demektir, özgür sivil toplum örgütlenmesi demektir, hukukun demokratik hukuk kurallarına uygun işlemesi, yapılandırılması demektir… Bunlar olmazsa yönetimde istikrar ararken denetim de istikrasızlığa düşeriz… Zaten doğu toplumlarının da genel sorunu budur… Biz doğu tipi bir sistem mi, yoksa demokratik kurallara uygun bir sistem mi inşa edeceğiz ve bu inşaa sayesin de ülkemizi ihya mı edeceğiz, yoksa güç gösterisi için tam anlamayadığımız bazı değişilklikleri mi yapacagız tartışılan budur… Zaten adayların atanmasına dayalı uygulamalar nedeniyle seçme hakkının gölgesinin üzerine karabulutları mı davet edeceğiz…
Vatandaşlar ‘seçme hakkını’ taa 1950’den beri kullanıyor, genel olarak, yerel/genel seçimler yapılıyor, ama parti içi işleyiş de düzgün seçim yapılmadıkça sadece itaat edenler aday gösterildikçe, seçildikçe “seçme hakkı”nı serbestçe kullanıyoruz diyebilirmiyiz? Bence yok… Evet, “seçme hakkı” sadece genel ve yerel seçimden ibaret değildir, seçme hakkı aday belirlemeyle başlar! Bunun üzerinde iyi durulmalıdır, öncelikle parti üyesi arkadaşlar sonra daha önceki seçimlerde hakkı yenen partiye emeği geçmiş arakdaşlar artık sesinizi yükseltin derim.. Tek seçici yanlış derim, tek seçicinin seçtikleri yasamada ne yasa yaparken, nede yasama denetimi yaparken bağımsız olamazlar derim.. Bu yasama denetim yapamazsa denetim zafiyeti en az yönetim zafiyeti kadar tehlikelidir diye düşünürüm, hatta bana kalırsa ondan da tehlikelerdir… Demokrasi hukuki, yasama(Meclis) medya, sivil toplum örgütleri denetimiyle işleyen bir araçtır, dengesi, gücü buradan gelir…
Taha Akyol’un ifadesiyle, “”Cumhurbaşkanının yokluğu gibi hallerde onun bütün yetkilerini vekaleten kullanacak olan yardımcısı, bizde “atanmış” bir kişi olacak, “seçilmiş” bir kişi değil! Halbuki parlamenter sistemde Cumhurbaşkanına vekalet eden kişi “seçilmiş” meclis başkanıdır. Şimdi, Amerikan milletinin sahip olduğu “başkan yardımcısını seçme hakkı” niye bizim milletimize verilmiyor?”” Bunlar ciddi sorular ve ilerde ciddi sorunlara neden olur, biz siyasi tarafgirliklerle bunlar es geçersek aynı 12.9.2010 yaşadığımız sıkıntıları fazlasıyla yaşarız, o zaman evet diyenler neye evet dediklerini bilmeden evet dediler, ünlü hukukçularımız uyardı vatandaşımız hukukçuyu değil siyasetçiyi dinledi, sorun hukuk ise uzman hukukçuyu dinlemek de fayda var, olduğunu düşünüyorum.. Uzman bağımsız hukukçular kim deseniz bana göre Sami Selçuk, Prof.Dr Ersan Şen derim… Şimdi bu hukukçularımız ne diyor merak edin edin izleyin derim… Devam edelim …
Atanmış adaylarla demokrasi işlemez, işletilemez, bu durum milletin vatandaşın seçme iradesini yok saymaktır, bunu millet adına yapamazsınız, yapmamalısınız? Seçme hakkımızı kısıtlayan nedenlerin en büyüğü, milletvekili adaylarını parti liderlerinin “atama” yoluyla belirlemesidir ki… Bunun seçimler üzerinde büyük bir gölge oluşturduğu kabul etmek gerekir, kısacası adaylar ön seçimle belirlenmelidir ki onlar temsil ettikleri vatandaşların bölgelerin haklarını layıkıyla mecliste savunabilsinler… Yoksa temsilcilerimiz şimdiye kadar olduğu gibi hatta daha da fazla lider gölgesinde kalacaktır… Yasa yaparken yasama denetimi yaparken gözleri kulakları lider de olacak onun bir işaretiyle olmayacağa evet, olacağa hayır diyecekler… Şimdi öylemi oluyor ne? Anayasayı değiştirince daha güçlü lider olacak, önseçim olmadığı için vekilleri o atayacak, başkan yardımcılarını o atayacak, mecliste bizde bakacağız…
Yine Taha Akyol’un ifadesiyle, “”Burhan Kuzu, atanmış adaylardan oluşan parlamentoda milletvekillerinin “sürü psikolojisiyle” oy verdiğini söylemişti. Şimdi, iyi müzakere edilmeden yeni bir sistem geliyor. Hiç olmazsa milletvekillerinin özgür olabilmelerini sağlamak milli, insani, demokratik, hukuki bir görevdir. Böyle ön seçimli, barajsız veya çok düşük barajlı, geniş katılımlı parlamento... Başkanlık sistemlerinin olmazsa olmazıdır. Bunu kim yapacak? Tüzüğünde yazdığı halde hiç önseçim yapmayan iktidar partisi AKP mi?”” Muhalefet eden vekilleri partiden ihraç eden MHP lideri mi? Demokratik sistem adına itiraz etme vaktidir, kim itiraz edecek derseniz muhalefetten önce iktidar partililer, MHP’liler itiraz etmeliler diye düşünüyor… Ülkemiz için yapılacak değişiklikleri düşünülerek yapılmasını temsilcilerimizden talep ediyorum… Daha henüz yargı bağımsızlığına değinemedik bile, onun üzerinde de sizin düşünmeniz dikeğiyle, Yarın olaki bir referandumda vekillerin edemediği itirazı biz vatandaşların hayır oyuyla itiraz etmesi gerektiğini tekraren hatırlatıyor selam ve sevgilerimle…
Fikri Adil --- 17.1.17 --- vatandasfikri.com
Kaynak : Taha AKYOL http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/tahaakyol/secmehakki40336578 3/4
|