|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
ZAFERLER AYI AĞUSTOS |
ZAFERLER AYI AĞUSTOS
(26.09.1071 – 26.30.09.1922)
Zaferler ayı ismini verdiğimiz Ağustos, kazanılan zaferleri düşününce gerçekten bu ismi hak etmektedir. Bir kitaba sığmayacak kadar önemli olan, kazanılmış zaferleri bir makalede incelemekle; o zaferlere canlarıyla, kanlarıyla sabırlarıyla ve fedakârlıklarıyla imza atmış atalarımızın ruhlarını incitmiş olmayız İNŞALLAH. O yüzden bu zaferler üzerine iyi düşünelim ve elde edilen başarıların hangi şartlar altında kazanıldığını, güçsüz, bölünmüş anlarımızda yurdumuz da gözü olanların nasıl iştahlarının kabardığını iyi araştıralım ve değerlendirelim. 26 Ağustos 1071 de Malazgirt de ve 26-30 Ağustos 1922’de batı Anadolu da yaşanılanları hafızamıza kazıyalım ki, bir daha yaşanması halinde şaşırıp kalmayalım. Ne yapacağımızı ve ne yapmayacağımızı bilelim, ona göre kendimizde bir ruh, kültür oluştıralım.
Şimdi bu zaferlerden sadece bir kısmında yaşananları hatırlayarak üzerinde durmaya çalışalım. İşte bu zaferler; 1071Malazgirt zaferi, 1516 Yavuz Sultan Selim Han’ın Haleb’i fethi, 1519 Barbaros Hayrettin Paşa’nın Cezayir’i fethi, 1826 Türk Ordularının Atina’ya girişi, 1922 Dumlupınar ve Kurtuluş savaşı zaferi gibi onlarca zafer bu ay içinde kazanılmıştır. Bir değerlendirme yapacak olursak; Anadolu’yu yurt edinişimizde Ağustos ayının çok özel bir yeri olduğu görülecektir. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş imzası olan Kurtuluş Savaşı da bu ayda kazanılmıştır. Atalarımız Malazgirt'de 1071 yılında kendilerinden 4 misli büyük bir orduyla savaşarak yenmişler ve bu suretle Anadolu’yu yurt edinmememizi sağlamışlardır. Bu savaşa başlamadan önce büyük komutan Alpaslan ordusuna dikkate değer bir konuşma yaparak manevi bir ruh vermiştir. Bu konuşmadan sizin için bir bölüm seçtim tamamını okur bu konuyla ilgili bilgi edinirseniz, atalarımızın buraları yurt edinebilmek için ne gibi fedakârlıkları göze aldıklarını da bir parça görmüş olur, bizde bu vatanın imarı için çalışmamızın gereginin farkına varırız.
“Kumandanlarım, askerlerim! Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olursa olsunlar, daha fazla bekleyemeyiz. Bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettiği şu saatlerde kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım, ya şehit olur cennete girerim. Büyük bir inançla söylenen bu heyecanlı sözlere askerler hep bir ağızdan: -Ey Yüce Sultan! Her zaman senin emrinde ve seninle olacağız, nereye gidersen oraya gideceğiz, diye haykırdılar. Sultanın üzerinde beyaz bir elbise vardı. Düşmana hücum etmeden önce son söz olarak askerlerine şunları söyledi: -İşte şehitlik kefenim, savaş meydanında ölürsem beni bu elbise ile gömersiniz”
Bundan sonra Türk ordusu hücuma geçti. Cuma günü öğleden sonra başlayan savaş, akşam üzeri sona erdi. Tarihin en büyük meydan savaşlarından biri olan Malazgirt Savaşı Türk ordusunun kesin galibiyeti ile sonuçlandı. Büyük komutan Alparslan’ın üstün savaş taktiği ve Türk askerinin cesaret ve kahramanlığı sayesinde elli dört bin kişilik Türk ordusu, kendisinden kat be kat fazla olan(bazı kaynaklara göre250 bin) Bizans ordusunu birkaç saat içinde kesin bir yenilgiye uğratmış ve büyük bir zafer kazanmıştır. Kendilerini rahmetle anıyor ve bu üstün başarılarıyla Anadoluyu bize yurt edinmelerinden dolayı şükranlarımı sunuyorum.
Tarih bilgisi toplumlara milli ruhlarını veren hafızalarıdır. Hafıza ise hayata, doğaya ve olaylara karşı ne, nasıl ve niçin’in bilgi deposudur. Milletlerin hafızası dolu ise milli ruhu ve duruşu yüksek, boş ise ruhu ve duruşu da düşük olur. Büyük bir lider ve komutan olan Alpaslan milletine ve ordusuna bu ruhu vererek başarılı olmuştur. Bundan sonrada bu ruhu verebildiğimiz sürece yeni başarılar elde etmemiz kaçınılmazdır. Bu ruhu verecek lider ve komutanlar da bu milletin içinde her zaman mevcuttur. Bu ruh bizim kayıp hazinemizdir, bu ruhu tarihimizde arayalım ve kendimize rehber edinelim. Aradan 1000 yıla yakın geçmiş olmasına ragmen düşmanlarımız boş durmamış ve bizi tekrar bir güçsüz halimizde yakalamışlardır. Bu tarih ise bu tarih ise 1915-1920 arasıdır. Bizim imparotorluk Dünya konjektöründeki degişim ve imparotorluğu yönetenlerin bunu geç fark etmeleri sonucu zayıf düşmüş hasta adamın(Osmanlı İmparotorluğu) mirasını ölmeden paylaşmaya kalmışlardır. Bu kalkış zor şartlarda yaşayan Anadolu halkını uyandırmıştır. Bu uyanış emperyal güçlerin yurdumuzdan atılması için kurtuluş savaşının başlamasına M.Kemal'in öncülüğünde zafer ulaşılmasına neden olmuştur.
1922 yılına gelindiğinde sanki sahne tekrarlanmış emperyalist ülkelerin desteğini alan Yunanlılar Anadolu’nun ortalarına kadar ilerleme fırsatı bulmuşlardır. Bu ilerlemenin aslında temel nedeni Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış anına denk gelmesidir. Yeni bir devletin henüz kurulmamış olması, milletimizin Padişah ile milli mücadeleyi yapan Ankara hükümeti arasında kalmasını fırsat bilen emperyalistler, Türkleri Anadolu’dan silmenin tam zamanı diye düşünerek güçsüz ve bölünmüş bir anımızda yurdumuzu işgale kalmışlardır. Türklerin en güçsüz anında bile neler yapabileceğini emperyalist işgalcilere milletimiz Ankara hükümetinin ve büyük lider ve komutan Atatürk’ün yanında yer alarak göstermiştir. Atatürk ve arkadaşları (Mareşal Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir, İsmet İnönü ve diğerleri) milletimize milli şuur ve ruh vererek Kurtuluş Savaşının önderleri olarak tarihe geçmişlerdir.
Vatanımızın canımızdan da önemli olduğunu işgalcilere anlatmış ve işgal altındaki milletlere işgalden kurtulmaları için nasıl mücadele edileceğini, emperyalistlerinde yenilebileceğini göstererek sadece tarihi bir ders vermekle kalmayıp, onlarında bağımsızlık mücadelelerine örnek olacak bir tarih yazmıştır.
İşte bu mücadele anından yaşanılanların bazılarını hatırlayalım. Büyük Taarruz, 26 Ağustos 1922 Cumartesi günü sabah saat dört buçukta topçu ateşiyle başladı. İlk günlerde, düşmanın, Karahisar’ın güneyindeki cepheleri düşürüldü. 30 Ağustos’a kadar düşmanın bütün kuvvetleri Aslıhanlar yöresinde kuşatıldı. 30 Ağustos günü düşmanın ana kuvvetleri yok edildi. Binlerce asker esir alındı. Bu esirler arasında Yunan ordusunun başkomutanlığını yapan General Trikopis de vardı. Bunun yanı sıra kurtarılmayı bekleyen başka iller de vardı. Atatürk, emrindeki ordularına şöyle sesleniyordu: “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” Bu buyruğu alan kahraman Türk askeri, esir vilâyetlerin kurtarılması ve düşmandan temizlenmesi için olağanüstü bir gayret sarf etmiştir. Sırasıyla Uşak (01 Eylül), Eskişehir (02 Eylül) ; Nazilli, Simav, Salihli, Alaşehir, Gördes (03 Eylül); Balıkesir, Bilecik (06 Eylül); Aydın (07 Eylül); Manisa (08 Eylül) 9 Eylül İzmir düşman kuvvetlerinden temizlenmiştir. Bu mücadele bize zor şartlar altında nasıl davranılması gergini bizim gözlerimizin önüne sermişlerdir. Gözlerimizin önündeki bu mücadele ruhunu görelim ve barış anında ülkemizin gelişmesi için mücadele edelimki bu toprakları yurt yapma mücadelesinde şehit düşen atalarımızın kemikleri sızlamasın.
Buradan çıkartılacak tarihi dersin ardından Allah bir daha bu vatana işgal göstermesin diyoruz. Şimdi biz bu ayda atalarımızın yaptıklarının övüncünü yaşamanın yanısıra, kendi yaptıklarımızı da üzerine eklemeliyiz ki, başarmanın sevincini hakkıyla yaşayabilmiş olalım. Bütün bu anlatılanları ve yaşananları göz önünde tutarak, Türk vatanının vatandaşı olma bahtiyarlığı ile birlikte sorumluluklarımızıda yerine getirelim diyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|