SİYASETİMİZ SİYASET Mİ?
(Sosyolojimizin, Siyasetimize Baskısı)
Türkiye de vatandaşlık bilinci gelişmemiş, T.C vatandaşlık aidiyetimizin üzerinde gölgeler var… Vatandaşlık bilinci gelişmiş bir ülkeden örnek vermek gerekirse… Örnegin ya Kişi Çinli, İspanyol, Alman, İngiliz, Hıristiyan, Müslüman Yahudi ama ABD vatandaşıyım diye devletine vatandaşlık bağıyla aidiyet duygusu içinde ve bunu gönüllü ve severek yapıyor… Biz resmi bağı, bu bağa dayalı, vatandaş ile devlet arasında sözleşme olan anayasayı değil etnik kimliğimize, dini kimliğimize dayalı meshepsel kimliğimizi siyasal kimlik yapıyoruz, bu kimliğe dayalı oy tercihimizle de siyaseten iktidar değişikliklerini zor yapıyoruz…. Ülkemizi 70-80 yıldır sağ iktidarlar yönetiyor neden? Bu uzun süredir iktidar da olan anlayışın uyguladığı ekonomik modellere dayalı en ekonomik eşitsiz 2-3 ülke arasındayız… Ayrıca sosyal eşitsizliklerde ister kamu kurumlarına işe girmede, ister kamu hizmetlerinden yararlanmada da hissedilmektedir.. Nedeni nedir, vatandaşa vatandaş gibi bakamamaktadır, bu toplumsal fitnenin de kaynağını oluşturmaktadır… Sosyolojinin siyasete etkisi…
Ülkede toplum %30 sol, %70 sag olarak siyasi tercih ve oy verme davranışı sergiliyor, bu siyasi karar mı, yoksa sosyolojinin siyasileşmesi mi? Tabiki insanlar sosyolojik olarak etkilenerek siyasi tercih yapabilir, yalnız benim dikkatinizi çekmeye çalıştığım şey şudur… Vatandaşlığımızı yok sayarak sosyolojimizi abartılı bir şekilde öne çıkartarak, siyasal seçimler yapıyor oluşumuzdur.. Ben işçiyim, Türküm, Sunniyim, T.C vatandaşıyım hangi siyasal tercihi yapacağım… Türk olmam benim siyasal tercihimi ne kadar etkilemeli, sunni olmam, benim siyasal tercihimi ne kadar etkilemeli, işçi olmam, vatandaş olmam benim siyasal tercihimi ne kadar etkilemelidir? Yaşam tarzlarımız ne sosyolojimize, sosyolojimiz ne kadar siyasi tercihimize etki etmektedir? Yada başka demokratik ülkelerde bunlar ne kadar etkilidir?
Yada soruyu şöyle soralım mı, siyasal meselelere sosyolojik yaklaşırsak ne olur?? Önce sosyolojinin ne işle ilgilendiğine kısaca bakalım ve devam edelim… “Maks Veber’in, sosyolojisinin en önemli özelliği sosyal olguları açıklarken bireysel inanç, kanaat ve kültürel farklılıkları dikkate almasıdır. Bu açıdan sosyolojiye daha yorumsal bir boyut katmıştır. Sanayi kapitalizmini incelediği en temel eserinde Batı kapitalizminin gerisinde Protestan ahlakının yattığını öne sürer. Max Weber’e göre modern toplumu niteleyen iki temel özellik vardır: Biri, toplumsal ilişkilere akılcılığın hâkim olması yani meşhur anlatımıyla dünyanın büyüsünün bozulmasıdır. Diğeri ise akılcılıkla paralel bir şekilde yönetimde ve ekonomide bürokratikleşmenin egemen olmasıdır.”
Şimdi modern devleti ve toplumu nasıl ifade edecegiz, akılcı bir şekil de içte bürokrasiye, dışta diplomasiye dayanan, sosyal ve siyasal gerçekleri akılla okuyan, ortak iyi için çalışan devlet desek… Şimdi komşu devletle sorunumuz var, bu sorun ekonomik çıkara ve sınır anlaşmazlığına dayalı olsun.. Bu sorun müzakere ve anlaşma yoluylamı rızaya dayalı mı çözülecek, yoksa çatışma ve baskıya, zora dayalı mı? Aşırı sosyolojik olarak düşünenler baskı ve zora dayalı çözmeyi düşünürler… Ya bu sorun sizin ülkenizin vatandaşları arasında yaşanıyor ve aynı Kürt sorununda, türban sorunun da olduğu gibi her iki tarafında vatandaşlık esaslarına göre düşünememesi ve sürekli aşırı sosyolojik düşünceye dayanarak, devlet vatandaş ilişkisini sağlıklı bir sözleşmeye, yani anayasaya bağlayamamaları… Sorunlarımızı besliyorsa!! O zaman herkes kendi sosyolojik gözlüğüyle soruna baktığından, çözüm daha da zorlaşmaktadır… Bu sorunlarımızı bir de emperyal devletler kaşıdığını düşünürsek, daha da çözümsüzlüğü perçinlemiş oluruz… Konu siyasi, yani devlet vatandaş ilişki çerçevesince soruna yaklaşılmalı, ne yazık ki ne Kürtler, nede Devletin kurumları, neden siyasiler konuya Vatandaş, devlet ilişkisiyle yaklaşamıyor, sorunu akla dayalı müzakereyle çözemiyoruz… Kendi sosyolojilerine dayalı sosyolojik gözlükleriyle, yok yok, mikroskobik gözlükleriyle olaya, soruna bakıyorlar.. O zamanda sadece kendi algılarını görüyorlar ve sonuç 50 bini aşan vatandaşımızı kaybediyoruz….
Aynı gözlükle siyasal tercih yaparsak… Bize göstereceği burnumuzun dibidir, yani biz vatandaşlık esaslarını dikkate alan değil de, dini algıyla, etnik köken algısıyla, siyasal tercih yaparsak, örnegin işçi oluşuma dayalı haklarım bu arada güme gitmez mi? Ben asgari ücretle çalışır eve ekmek götürme sorunu yaşarken patronlarım benim 100 yılda biriktireceğim kadar parayla 3-4 yıl yaşıyorlarsa. Bu ekonomik adaletsizliği çözme talebi, mücadelesi sosyolojik mi, siyasi midir?
Bir üretim ilişkisi içinde ne için yer alıyoruz, o işi bildiğimiz için, o zaman o üretim ilişkisine dayalı kararlar dini ve etnik değil… Ekonomiktir, burada ki üretimi paylaştıran siyasal sistemler de, dini olduğunu iddia edenlerde dahil olmak üzere siyasidir… Siyaset modellerine baktığımızda ise siyasal ağırlıklı olarak liberal, sosyal demokrat, sosyolojik ağırlık olarak da muhafazakarlık ve faşizmdir… Son olarak..
Siyasete sosyolojik olarak yaklaşır, orada bağımsız T.C vatandaşları olarak seçme iradesi sergileyemezsek ki, yanlış tercihler yaparız.. Yanlış tercihler, doğru sonuçlar oluşturmaz, sosyolojik aidiyetlerle siyaset yaptığımızda karşımızdakini aynı devletin vatandaşı olduğumuzu göremeyiz, ona her türlü adaletsizligi, haksızlığı mübah görürüz ki.. Allah korusun toplumsal barışımızı bozarız, nihai olarak toplumsal huzurumuzu sağlayamayız, üretime, gelişmeye, daha iyi yaşamaya harcayacağımız enerjimizi, birbirimizi bastırmaya harcarız… Öylemi oluyor ne? İlk dönemde sahabilerin yaşadıkları fitne nedenlerine baktığımız da, kendi kabilesinden birilerini kabileye değil, devlete yönetici seçmek istediklerinden, ilk fitnelerin çıktığını unutmayalım… Siyaseti, vatandaşlık esaslarına dayalı siyaset yaparak, sosyolojimizi kendi sosyal grubumuzun içinde yaşayarak, siyasetimizin içine, sosyolojimizi aşırı katarak fitneye neden olmamak dileğiyle.. Selam ve sevgilerimle…
Fikri Adil – 11.7.18 -- vatandasfikri.com
Kaynak: https://dersfelsefe.weebly.com/sosyoloj304.html
|