ANA DİL SORUNUMUZ
“Dilimiz Kaderimizdir, Sahip Çıkmak Görevimizdir. Fikri adil”
Bizim ana dil sorumuz, öyle büyük ki, belki bu nedenle hayatı anlayamıyoruz, hayatı anlamak, bilmek ve üzerine düşünmek dille, ana dille mümkünken, biz ne yapıyoruz, ana dilimizden yavaş yavaş vaz geçiyoruz… Bu vaz geçişler bizi bizden uzaklaştırıyor, hayattan, bilimsel çalışmalardan koparıyor… Bu sorunumuza girmeden önce… 21 Şubat ana dil günü ile ilgili bilgiler edinelim mi?
Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 2000'de 21 Şubat tarihini Dünya Anadil Günü ilan etti. Bu gün, 19 yıldır dünyada dilsel farkındalık yaratmak ve çok dilliliği teşvik etmek için kutlanıyor. Bu gün Bengali Dili Hareketi için Bangladeş polisi ile çatışan Bangladeşli üniversite öğrencilerinin öldürülmesinin yıl dönümü olarak kutlanmaktadır.. Şimdi de Ana dil dendiğinde biz e anlıyoruz, dilciler ne anlıyor?.
Biz ana dil dediğimiz de anamızdan öğrendiğimiz dil anlıyoruz Dilciler, ana dil dendiğinde ise kendisinden başka lehçeler ve dillerin doğduğu dil anlıyor, biz mi, doğru anlıyoruz, onlar mı, iki tarafta haklı gibi… Dünya üzerinde anamızdan öğrendiğimiz diller yavaş yavaş kayboluyor…
“BM verilerine göre dünyada her iki haftada bir dil, içinde geliştiği entelektüel ve kültürel ortamla birlikte yok oluyor. Dünya üzerinde konuşulan dillerin yüzde 40'ı yok olma tehlikesi altında. Bütün dünyada 7 binden fazla dil konuşuluyor, 5 binden fazla "yerli" kültür yaşıyor, 370 milyondan fazla "yerli" insan yaşıyor.”
Bu bilgilerden sonra gelelim ana dilimiz Türkçeye ve biz Türklere..
Biz Türkler dil konusunda iki hata yapıyoruz birincisi, yabancı dil öğrenmeyle, yabancı dil eğitimini karıştırıyoruz… Yükseköğrenimde yabancı dille eğitim veriyoruz, gençlerimiz istedikleri yabancı dili öğrensinler, hatta çok iyi öğrensinler, o dilin gerçek sahiplerinden daha iyi konuşsunlar… Bunda bir mahsur yok… ama eğitim dilini yabancı dil yaparsak, öyle veya böyle çocuklarımız/gençlerimiz öğrenme aşamalarında anlama sorunu yaşarlar… Anlama sorunları, bilmeme sorunu çıkarır, bilmeme sorunu ise hayatı, maddeyi, varlığı tanımama, üzerine düşünme sorununa neden olur… Toplamda bilimsel gelişmelerden uzak kalırız, aslında kalıyoruz da diyebiliriz, hatta kalmışız da diyebiliriz… Biz şunu düşünmeliyiz, bilimsel çalışmalardan, bilme ve bilime katkı yapma cabalarından neden uzağız? Acaba önemli üniversitelerimiz yabancı dille eğitim verdikleri için, gençlerimiz verilen bilgileri anlama ve bilme sorunu içinde olduklarından olmasın sakın… Bu tartışılmalı, neden bilimsel çalışmalarımız bu kadar zayıf? İkinci hatamız ise din dilinin yabancı dil olması…
Evet, evet din dilimiz bile yabancı dil anlamadan tekrar ettiğimiz bir Din kitabımız Kuran var, bazı din adamları da anlasanız da, anlamasanız da, bu kitapla meşgul oldukça sevap kazanacağınız demekteler… Kazanılır mı, kazanıyor muyuz bilemiyorum, Allah bilir… Allah Peygamberimize ana dilinden vahiy ettiği kitapta şunları der… “Biz, düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur'an yaptık. Zuhruf-3” “Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı. Şu’arâ / 198” Bu şu demektir biz kitabı Araba, Arapça indirdik, o zaman biz neden an dili Türkçe olanlar, ana dilleri Arapça olanlar gibi kutsal kitabımızı onların dilinden anlamaya çalışıyoruz… Hatta anlamadan okumayı sevap sayıyoruz, daha ileri gidiyoruz sanki Arapçayı kutsal dil, ilan ediyoruz.. Bunu alfabede de yapıyoruz, Arap alfabesi kutsal, Latin Alfabesi değil gibi! Aslında bilgi kutsal, aslında Kutsal kitapların dili değil, alfabesi değil içinde ki mesaj kutsal… O zaman bizim dilimiz bize kutsal, dilimiz kaderimiz, kaderimize sahip çıkalım ve doğayı, toplumu, varlığı, kitabı, kendimizi onunla anlamaya, bilimsel çalışmalarımızla insanlığa katkılar sunmaya çalışalım… Dogal ve toplumsal hayatı maddeyi anlayalım, bunlara uyumlu bir şekilde dünyada, barış içinde, mutlu bir biçimde yaşayalım… Selam ve Sevgilerimle…
Fikri Adil – vatandasfikri.com - 21.2.2020
Kaynaklar
|