YERLİ ORYANTALİSTLER
“Oryantalizm, Oksidentalizm”
Kendi Olamayan, Kim Olabilir ki?
Nasıl anlatsam, önce oryantalist nedir, oksidentalizm nedir diye sorarak mı başlasak, yoksa bu gibi kavramlar kafamızı karıştırıyor diyerek vaz mı geçsek… Kısaca bu kavramlara bakalım ki konu kavramla anlaşılırsa kalıcı olur… Oryantalizm; doğu bilimi, başka toplumlarda yaşayan araştırmacıların doğu toplumlarıyla ilgili araştırma yapanlarına, şarkiyatçı, oryantalist dendiğine göre… Biz doğulu muyuz, batılı mı, bu coğrafya ise doğunun en batı ucundayız… Asıl mesele bana öyle geliyor ki, bu iş bir anlayış işi, inanış işi, siyasal bakış işi… Öte ayndan varlığa evrene, canlıya bakış işi, ne yazık ki bizde artık her şeye yaratılmış diye değil, nasıl paraya çevirebiliriz diye batıcı, liberal bir bakışla bakıyoruz… Biz 1985 Özallı yılları dönüm noktası, hatta bu bakışı Menderesle başlatabiliriz… Liberal ekonomik anlayış beraberinde kendi kültürünü de bize dayattı… Biz doğulu muyuz yok, biz batılı mıyız yine yok, o zaman biz kimiz sorusuyla mı başlasak? Klasik cevabı verelim mi? Biz Müslüman Ümmetten, Türk Milletindeniz, Hoşumuza gitti değil mi? Biz kendimize Garbiyatcı gibi bakmaya başladık ne zamandır derseniz İmparatorluk çökmeye yüz tutuğundan beri…
Garbiyatcılık nedir, (Oksidentalizm) doğulu olmayıp da batıyı inceleyen desek uyar mı, uydu gitti… Doğruculuğun, oryantalizmin tersine çevrilmiş halidir ve Doğu'nun Batı ile ilişkili klişe görüşlerini ifade etmektedir… Oksidentalizm, Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya'yı içeren Batı dünyasına ilişkin araştırmaların genelini kapsayan bir terimdir… Yeni yeni, 15-16 yıldır kullanılmaktadır…
Şimdi konuya girelim mi? Biraz kafamız karıştı ama olay aslında çok basit ben biraz karışık anlattım herhalde.. Biz Türk’üz, ama Egenin karşı kıyısına geçiyor oradan Bir Yunanlı komşumuz gibi bize bakarak, kendimizi inceleyenlere yerli oryantalistler diyebiliriz…
Yani kendine yabacı gibi bakan kişilere denir, aslında bunlara mangurtlar da diyebiliriz, kendine yabancılaşmış, yetmemiş başkası gibi kendine bakıyor, bunun dini şöyle, bunun kıyafeti böyle, bunun folklor oyunu şöyle, bunun yemek kültürü böyle.. Oysa sen sensin, o olamazsın, ben benim başkası olamam, o zaman ne yapacağız? Kendimize Kendimiz Gibi Bakacağız…
Dünya kültürünü okurken biz gibi okuyacağız, biz şu hatayı yaptık, aynı dini paylaştığımız yazar çizeri okurken, sanki bizden biriymiş gibi okuduk, oysa onlar Arap, Fars kültürünün çocuklarıydı, onlar dini kendi kültürlerine göre okudular, yorumladılar.. Oysa temel ilkeleri alıp kendi kültürümüze katıp devam etseydik daha iyi olacaktı sanki. Bizde bu okuyuşları aldık, bizim topluma bunlar senin için sosyal kurallar dedik… Yüz yıllarca bu sıkıntı yaşandı… Sonra 100-150 yıldır da batı kültürünü aldık, bizleştirmeden, onu yine toplumumuza bu senin yitiğindir diye sunduk toplum yine kabullenemedi, çünkü onun değil di, ona sunulanlar… Kendi kültürüne dışsal bir bakışla bakarak oradan kendi toplumlarına tercüme yoluyla düşünce aktarmak başka bir şey, o düşücelerden toplumumuz için düşünce çıkartmak başka şeydir… Adam dini konu anlatacak Arapça konuşmadan anlatamıyor, Arapçayı da bu toplum anlamıyor? Diyelim ki Türkçe konuşacak Farsça, Arapça ve Türkçe sentez bir yazı dili olan Osmanlıca konuşuyor ki, bakın ben ne kadar kültürlüyüm, Osmanlıca da biliyorum, edasını tercih ediyor, toplumuna mesaj vermemeyi tercih ettiğinin farkında değil… Bu milletin dilini, ne anladığını önemsemeyenlere başka bir örnek… Digeri ise kültür deyince Yunan ve batı anlayan arkadaşlar onlarda n’yi en diye okur, bunun gibi onlarca kültürlüyüm, entelektüelim, aydınım havası çalanlar… Kendimiz için düşünce ortaya koymak yerine, başka toplumların ürettiği bilgi ve belgeyi kopyala yapıştır, naklet ama toplum bundan ne anlıyor ne anlar diye sorma!!? Anlayamayanları da cahillikle suçla… Sen içinde yaşadığın toplumun neyi anlayacağını neyi anlayacağını bilmeden yazarçizer olmuşsan, toplum ne yapsın? Kendine dönecek ben kimin için bilgi/düşünce arıyorum, üretiyorum, bu ürettiğim düşünce toplumumuzun sosyal yapısına ne kadar uyar, ne kadar katar… Toplumumuzu olumlu anlamda nasıl etkiler, ne gibi gelişim, değişime neden olur? Bunları sorarsa, kendini kendi gibi değerlendirir… Sizce değerlendiriyorlar mı?
Başka kültürle o kadar hemhal olunmuş bir yazarçizer takımız var ki, onları biraz bizim kültür dairesine davet etmek gerekiyor…
İster dini anlamak için bazı toplumların kültürünü din diye algılama yanlışlığı olsun, ister felsefi ister başka sosyal bilimler olsun, bunları bizleştirmeden almanın bize katkısı olmayacağı için… Biz doğayı, varlığı, dini biz gibi okuyacağız, biz olarak evrensele çıkacağız… Son olarak..
Biyolojik olarak olaya bakacak olursak… Kayısıya şeftaliyi dal, göz olarak aşılarsak aynı kalır, aynı sonucu alırız, sarı güle, kırmızı gülü aşılarsak yine sarı gül olarak devam eder hayatına… Ama, genleriyle oynarsak, şeftaliye, kayısı geni aşılarsak o olur hektarin, sarı olur pembe yani kendi olmaktan çıkar… O zaman biz kendimiz olarak kalabileceğimiz dini, felsefi, fenni ve siyasi bilgileri bizi biz kalarak, bize güç verecek şekilde almalıyız… Bu düşüncelerin düşünsel dünyamızda etkili olması acısından iki kişi den alıntıyla yazıyı bitirelim mi?
İlk önce dinimizin bize vahiy edilişine aracılık(elçilik) eden, vahiyle gelen bilgileri yaşadığı toplumda uygulama örneklikleri sergileyen, Peygamberimiz H.Z Muhammed den… Bilgi, bilim konusunda uyarılar, öneriler… “İlim Çin'de de olsa bulup öğrenin” "Dünyayı isteyen bilime, ahireti isteyen bilime, hem dünyayı hem ahireti isteyen yine bilime sarılsın." “İlimle geçen bir gece, ibadetle geçen bin geceden daha hayırlıdır.” Hz. MUHAMMED Buradaki ilim sadece dini bilgi öğrenmek olmadığını biliyoruz sanırım…
Sonra vatanın kurtarılmasına önderlik ederek kurtarıcısı ve devlet ve vatandaş ilişkilerinde yeni bir siyasal sistem gelmesine öncülük ettiği için sistem kurucusu M. Kemal’in, şu söyleviyle yazıya son verelim mi?
Efendiler! “Bizim milletimiz derin bir geçmişe sahiptir. Milletimizin hayat hikâyesini düşünelim. Bu düşünce bizi elbette yedi yüz yıllık Osmanlı Türklüğünden, çok yüz yıllık Selçuklu Türklerine ve ondan önce bu devirlerin her birine denk olan ne büyük Türk devirlerine kavuşturur.” Bu ifadeler bize, biz olmak/kalmak için referans olacak büyük bir tarihi birikim var, demektir…
“Bütün bu zamanlara dikkat ediniz Türk kendi ruhunu, benliğini, hayatını unutmuş; nereden geldiği belirsiz birtakım başkanların akılsız aracı olmak durumuna düşmüştür. Türk milleti kendi benliğini, kendi aklını, kendi ruhunu unutur gibi olmuş ve varlığıyla herhangi bir amaca, sonucu alçaklık olan, esirlik olan karşılıksız köle olmaya giden değersiz bir hedefe sürüklenmiştir.“ Kendini unutmanın, aklını, ruhunu unutmak olduğunu, bunun da bizi esirlik, kölelik gibi bir alçaklığa sürüklediğini, tamda yerli oryantalistlere anlatmaya çalışmış… Ne yazık ki, bu İlk kuruluş ruhu, kendin olarak/kalarak dünyaya açılma düşüncesi ikinci dünya savaşından sonra kaybolmuştur… M. Kemal 1924 yılında Samsun da öğretmelere karşı yaptığı bu konuşmanın tam metni kaynak bağlantısında verilmiştir, okunması önerilir… Bu konuşma o tarih de Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin 25.09.1924 tarihli sayısında yayınlamıştır… Bu kendin ol, kendin kal konuşmasıyla devam etmek gerekirse…
“Millet ne yazık ki bu yanlış durumu çok sürdürdü, bu yüzden her türlü yoksulluklara ve esirliklere düşmekten kendini kurtaramadı. Bütün bu sıkıntıların ve aldıkları millî olmayan eğitimin neden olduğunu fark etmeksizin, bunun sağlam bir eğitimin eseri olduğu düşüncesiyle kararını uyguluyordu.” Eğitim milli değilse, biz nasıl kedimiz kalırız düşüncesidir bu düşünceler, buradan şu çıkarılmamalı ilim deyince sadece dini eğitim, milli eğitim deyince sadece milli kültür eğitimi değil, millet dinini öğrensin, milli kültürünü öğrensin bunlar yeter mi? Yetmez….
Egitim milli yani resmi dille, Türkçeyle, olmalı hangi oranda hangi alan olmalı dersek, oranı aslında uzmanlar vermeli, bizim vermemiz gerekirse %70 fen bilimleri, %30 sosyal bilimler verilerek yapılması bilimi önemserken kendimizde kalmamıza da yardımcı olacaktır… Bu %30 sosyal bilimler bilgisinin kaynakları bizim öz kaynaklarımız olmalı, Orhun yazıtları, Kuran, Dede Kokut, Kaşgarlı Mahmut, Peygamberimizin yaptığı ilk Medine sözleşmesi ve Ahlak ve Adalet üzere uygulamaları, veda hutbesi… İbni Haldun Mukaddimesi, Türk devlet adamlarının uygulamalarının toplumsal hayatta o gün nasıl çözüm ürettiğinin anlaşılarak… Bugün biz buna göre günümüz sorunlarına nasıl çözüm bulabileceğimiz üzerine kendi sosyal bilgilerimizi kendimiz ürettikçe biz kalabiliriz… Ayrıca bu tarihi kaynaklardan bize ulaşan bilgileri, günümüz sosyal ve siyasal sistemlerine eklemleyerek toplumumuzun tarihinde bir kopukluk olmadan, yada olmamış gibi eklenmesi gerekir ki, biz olarak, kedimiz olarak yaşamaya devam edelim… M. K bu konuşmasını şöyle sürdürür…
“Millet ve memlekete hizmet edebilecek güç ve kabiliyetin kazanılması için millet ve memlekete büyük, derin ilgi oluşturan, düşünce ve duygularla her an desteklemek gerekir. Bu düşünce ve duyguların kaynağı memleket ve millettir.” Sosyal meselelerde kaynak millet hedef ise milletin daha iyi yaşaması ve mutluluğudur. “Biz olarak kalmak için, bizi biz gibi okumak gerekir.. M. Akif Gökalp”
H.z Muhammed’in İlim/bilim üzerinden uyarılarını sadece dini eğitim değil bilim eğitimi olarak da düşünmemiz gereğinin altını tekraren çizerek… M. Kemal’in Millet öncelikli eğitim ve düşünme gereğini hatırlatması aslında kendimiz olma hatırlatmasıdır… Ayrıca milli eğitim vurgusu üzerinden biz, kalarak bilgi ve bilim yarışında toplum olarak kendi diliyle, zihniyle kendi vatandaşları için akıl yoluyla bilgi aramak ve bu bilgileri kendi toplumuna uyumlu hale getirerek, özümsenmesi sağlanarak… Kendine yabancı değil, kendimiz, olarak/kalarak ilimle/bilimle daha iyi yaşayan toplum olabilme, dileğiyle… Selam ve Sevgilerimle..
Fikri Adil – 23.3.2020 - vatandasfikri.com
Kaynaklar
1* Tanıl Bora ”Cereyanlar, Türkiye de Siyasal İdeolojiler” Syf 94-96
3* https://www.atam.gov.tr/ataturkun-soylev-ve-demecleri/samsun-ogretmenleriyle-konusma
|