KİMLİKLERİMİZLE ORTAKLAŞA YAŞAMAK
(Biz Kimliğimizle Yaşarız, Başkaları da, Bu nedenle, Kimliğimiz Başkalarının Kimliklerine Tehdit Olmamalı, Onların Kimlikleri de Bizim Kimliğimize, İnsani Akılla Ortak Kurallarla Kimliklerimizle Yaşamalıyız…)
Kimliklerimiz bizim kişiliğimizdir, nasıl ki kişiliğimiz ister bedenle, ister bizim kişisel karakterimizle ve şartlarımızla uyumlu değilse, bizde ve çevremizde soruna neden oluyorsa/olacaksa aynı şey kimliklerimizin sınırlarına dikkat etmediğimiz de, başka kimliklerin alanlarına girdiğimiz de, toplumsal ve evrensel sorunlara da neden olur… Nasıl mı? Şöyle ki biz doğuştan bazı kimliklerin içine doğarız, bize, erkek derler, kadın derler, Müslüman derler, Türk/Kürt Aborjin derler, Japon derler bu kimliklerimizle ve diğer kimliklerle uyum içine yaşama sorumluluğumuz vardır. Bu sorumluluk aslında doğal bir olan sorumluluktur… Kadın olarak doğmuşsak, erkek gibi davranırsak ilk kendimize sorun çıkarırız, ben doğurmayacağım dersek, ilk olarak biyolojik yanımızı yani üreme işini öldürürüz… Erkek olarak doğmuşsan kadın gibi davranır, erkeğe verilen biyolojik ve sosyolojik sorumluluklardan kaçar, ben şunu yapmam ve bunu dersen yine kimliğimizi baltalamış oluru… Ayrıca kadın ve erkek geleneksel olarak bir iş bölümü yapmışsa buna uymama durumun da, sorun olursun/oluruz… Görüldüğü gibi biyolojik kimliklerimiz ilk bizi sınırlandırır… Sonra sosyolojik kimliklerimiz de diyebileceğimiz toplumsal rollerin gereği öğrenci, öğretmen, işçi patron, vatandaş devlet ve millet/ümmet kimliklerimiz rollerimiz devreye girer… Biz bunlar arasında denge kuramazsak sorun yaşarız sorun oluruz… Bunu nasıl yaparız, yada nasıl yapmalıyız, nasıl yapmalısınız ki, kişisel ve toplumsal sorunlar yaşanmasın, yaşamayalım…
İster kimlikler dengesi, ister uyumu, ister içine doğduğumuz toplumun kültürüne uyumu diyelim, biz bunlar üzerine ciddi düşünelim, öyle ciddi düşünelim ki ne düşüncelerimiz, nede davranışlarımız toplumsal sorunlara neden olmasın… Bununla yetmiyor artık, evrensel dediğimiz dünya yaşamında da sorunlara neden olmayalım… İşte bunun için dikkat etmemiz gereken bazı sınırlar var, yada ben öyle düşünüyorum… Sizde bu konu üzerine düşünün ve bu kimlik uyumu işini hem yerel de, hem evrensel de nasıl yaparız? Ben, ona, O bana Kimliklerimizi dayatmaya kalkarsa ne Olur?
Bana göre, şöyle yapmalıyız, Ben Türk’üm kendi toplumsal düzenim içinde kendi dilimi kullanıyorum, sınırlarımı çıktığım da nasıl sınırlarının içine girdiğim toplumun dilini kullanarak anlaşıyorsam, onların kurallarına göre yaşıyorsam kimliklerimizin yaşanmasında da aynı şeye dikkat etmeliyim. Ben T.C vatandaşıyım ve bu devletin kurallarına göre yaşıyorum, nerede bu ülke sınırları içinde… Sınırların dışında bu kurallar bitiyor, başka kurallar ve kültürler başlıyor, biz bu kurallara ve kültürlere saygı duyarak onlara adeta misafir oluyoruz değil mi? İşte kimliklerimiz de öyle, sen babayım diye herkesin babası olduğunu sanırsan yanılırsın, sana şam babası, işi abartırsan, iskele dubası derler… Aynı şeyi şöylede düşünebiliriz sizin ailenin bir geleneği var, bu gelenek gerçekte sizin ailede iyi sonuç veriyor aile topluluğuna uyuma neden oluyor, her ailede aynı olur mu? İşte kimlik alanında ki toplumsal çatışmaların kaynağı da budur.. Biz bir topluluğuz ve bu topluluğu da kapsayan başka topluluklar da var. Yada ayrı ayrı toplumlar var… Örnegin, T.C Devleti var, Onun bulunduğu coğrafya var, ve o coğrafyayı da kapsayan bir dünya var, ve güneş sistemi var… Dünya ben dönemeyeceğim dese kime zarar verir güneşe mi? İşte bu nedenledir ki kimliklerimizle toplumsal sorumluluklarımız ulusal sorumluluklarımız, uluslararası sorumluluklarımız bir denge ve denetim içinde oluşuyor ve oluşmaya da devam ediyor…
Biz ister ırksal, ister dinsel kimliklerimizle bu dengeyi kurduğumuz müddetçe, hem kişisel, hem toplumsal hem de evrensel olarak insanlığa katkılar sunmuş oluruz/olacağız… Uyum demek kendimizi yok saymak demek değildir, asimile olmakla entegre olmayı karıştırmamak gerek… Birinde yok oluş diğerinde uyum vardır, aslında entegre yerine kendi dilimizden bir kelime uyum kullanmalıydık…. Kimlik ve kültür işinde yok oluş bizim isteğimizle olur, yani biz dilimizi konuşmak istemiyorsak, konuşmazsak dilimiz yok olur, biz kültürel değerlerimizi yaşamazsak yok etmiş oluruz… Bu aile içinde geçerli, millet için de…
Şimdi bu günlerde yaşananlar üzerine şöyle bir düşünelim, İslam toplumlarının büyük bir bölümü huzursuzluk içinde, bunun nedeni siyasal, nedeni adalete ve ahlaka dayalı toplumsal düzen kuramamalarıdır. Yönetimlerini seçme özgürlüklerinin olmamasıdır, seçme özgürlüğü ise seçme bilincinden yoksun olmalarıdır… Biz olaylara çok genel yaklaşalım ve bütün kişisel ve toplumsal kimliklerimiz dengeli ve sağlıklı yaşanırsa mutlu yaşanır… Her neyse şimdilerde bu toplumlar devletlerini, vatanlarını terk ediyorlar, başka vatanlara vatandaş olmaya çalışıyorlar, yada vatansız kalıyorlar, bütün geleneklerini, kültürlerini başka yerlerde yaşamaya, onlarla uyum içinde yaşmak için o kimliklerin kapılarındalar… Görüldüğü bir zorunluluktan uyumla, birde gönüllülükten uyum vardır ki, biz ikinciyi tercih etmeliyiz derim… İçin de bulunduğumun kültürlere uyumlu, kendi kültürümüzü kendimize ayrılan alanda yaşayarak ve içinde yaşadığımız toplumlara katkılar sunarak yaşamalıyız düşüncesiyle devam edelim…
Son olarak Ben şu ailenin mensubuyum başka ailelerde var, sonra ne var insanlığın Türkler ailesi mensubuyum, sonra irili ufaklı diğer milletler var, ben bunlarla uyum içinde mi yaşasam benim ve onlar için iyi olur? Ben İmanlı biriyim, İslam dini mensubuyum diğer imanlılar ve inançlılar da var, biz diğer imanlılarla uyum içinde mi yaşasak, yoksa çatışsak mı iyi olur? Bence uyum içinde yaşamak gerek, bunu her kesimin de istemesi gerekir ki uyum olsun, iyilik olsun, güzellik olsun ve barış içinde yaşansın… Dileğimiz temennimiz budur, bu dilek ve temenniler için çalışırsak başarırız… Selam ve sevgilerimle…
Fikri Adil --- 21.04.2016 07:34 – www.vatandasfikri.com
|