DEVLETİN SORGULANMASI
( Hükmeden Devletten, Hakem Devlete Doğru Devletin gelişmesi)
Önce şunu belirtelim devletlerin ortaya çıkışıyla ve bu büyük kurumu iyi kullanan toplumların hızlı gelişmesi inkar edilemez, toplumlara katkısı yok sayılamaz… Bizim arayışımız devletsizlik değil, kurum olarak devletin daha iyi nasıl işletilir, toplumsal gelişmeye nasıl katkılar sunar arayışı ile soruna yaklaştığımı baştan belirteyim… Devletin gücünü ele geçiren grupların, bu gücü kendi güçleri olarak devşirerek başka gruplara baskı unsuru olması, dün A grubu devletin sınırlandırılması gereğini düşünürken, devletin gücü B grubunun elindeydi, bugün B grubu devletin iktidarını kullananların sınırlandırılması gerektiğini düşünüyor… Çünkü devletin gücünü kullananlar A grubu mensupları… Devletin gücünün kendi grubumuzu destekleyen şekil de kullanılması, devlet kurumuna olan güveni sarsar, genel olarak zarar verir… İster devletin gücünü kullanırken, ister siyaset yaparken sosyolojik ve ekonomik yapımıza zarar verecek davranışlardan kaçınmak önerisiyle… Devlet üzerinde düşünmeye devam edelim..
Bugün ki anlamıyla devletler 16 yy da ortaya çıkmaya başlamıştır, bundan önce devlet ve vatan olan toprak, bir kişinin sayılırmış, vatan bu kişinin özel mülkü, halk da onun tebası sayılmaktaymış… Hala bazı ülkeler de bu kural geçerlidir… Ulusal devletlerle birlikte devletin, vatanın ortak oluşu, ulus duygusu ile gelişmeye başlamış ve buda vatandaş devlet arasında bir sözleşmeye, yani anayasaya bağlanarak modern devletlerin temeli atılmıştır… Bura da milat Fransız devrimi kabul edilmiş, monarşik yapılanma içinde olan devletliler yerine vatandaşı temsilen yönetenler olmuş ve birilerinin mülkü olan devlet vatandaşın devleti haline gelmiş, devletin Anayasayla, sözleşmeyle sınırları çizilmiştir… Kişilerin devletinden vatandaşların devletine doğru bir devrimdir, aslında devrimlerin çoğunun ruhunu oluşturan… Buna Cumhuriyet devrimi de dahildir…
Devlet, coğrafi, ekonomik, sosyal, dini, etnik köken, güvenlik gibi nedenlerle ortaya çıkmış ve bu ihtiyaçlar üzere devlet oluşturulmuştur… Devleti tarif ederken, toplumsal yaşamı, bir üst akıl ve akitle, vatandaş devlet ilişkisini bir kurala bağlayan kurumsal yapıdır diyebiliriz… Toplumun en büyük kurumu da diyebiliriz, kurumsal bir yapı olduğun dan en üst kurumların kurumu da diyebiliriz… Devletin gelişimine paralele olarak günümüze gelindiğin de ise devletin sınırlandırılması daha çok gündeme gelecek ve devletin sınırları ekonomik, sosyal, vatandaş hak ve hukuku acısından sürekli tartışılacaktır… Devlet vatandaş çatışmasının kaynağı devletin sınırlarını vatandaş aleyhine sürekli genişletme cabasına dayanmaktadır… Devletin sınırları kadar, devleti yönetenlerin de sınırları tartışılacak, devleti yönetenlerin vatandaş haklarına karşı rast gele kararlar alma hakları sınırlandırılacaktır. Yoksa devletin gücünü hem vatandaşa hem de muhaliflere kullanıldığı devlet taraf olan bir devlettir, devlet oysaki hakemdir…
Ayrıca başka bir olgu da, devleti idare edenlerin ve devletin kutsal sayılışı, devleti idare edenlerin bu yetkilerini Tanrıdan aldıkları uydurması/iddiası hem batı da hem de doğu da görülen bir yönetime meşruiyet kazandırma cabasıdır ki, bu efsane de modern devletle birlikte çökmüş, son verilmiştir… Devlet, yönetme, işi, kural koyma işinin insani bir faaliyetler alanı olduğu anlaşılmıştır… Halka hükmetmekten, vatandaş haklarına oradan da vatandaşa hizmet eden devlet anlayışına doğru ilerlemiştir insanlığın devlet anlayışı… Takdir edersiniz ki her toplum aynı anda bu anlayışa geçememiş ama gidişatın o yönde olduğu genel kabuldür…
Monarşiden oligarşiye doğru evrilen devlet artık oligarşiden denetlenen, demokratik hukuk kurallarıyla sorgulanan bir hukuk devletine doğru ilerlemektedir… Devletin sorgulanabilmesi için kurallarının ilahi olduğu iddia edilmemeli, yoksa devletin gücünü kullananlar bu gücün ilahi güç olduğunu, emirlerinin de ilahi emirler olduğunu iddia ederler, korkulan olur devleti, devleti yönetenleri denetleyemez ve koydukları kuralları sorgulayamayız… Devletin meşruiyet sınırları artık tanrının gölgesi olduğunu iddia edenlerin belirlendiği devlet olur ki, hak, adalet, özgürlükler kutsal olmaz, kural kutsal olur… Oysaki kuralların vatandaşın rızasıyla belirlenmesi modern devletle birlikte başlamıştır… Artık günümüz de Devletin sınırları, yönetenlerin sorumlulukları işleyişi kutsallıktan çıkarılmıştır, vatandaşın hakları, sorumlulukları anayasayla, sözleşmelerle belirlenmiş, uymayan devlet ve yönetimlere tepkiler gösterilmiştir/gösterilmektedir…
Artık devletler vatandaşlarının bireysel kimlerini tanıyan, bunları da kapsayan, hukuk sınırları için de bir devlet anlayışı ve hukuk kurallarıyla korunan bir vatandaş ve vatandaşlık bilinci yerleşmiş, yerleşmeye de devam etmektedir. Bu nedenle de akli ve akdi değerler anayasaların ortak felsefesidir… Devlet kamusal alan der, bu alanı kendi dizayn ederse, bu dizayn esnasın da vatandaşın düşüncelerini, yaşam tarzını yok sayarsa çatışma başlar.. Toplumumuz da son zamanların iki çatışma konusunu hepimiz hatırlıyoruz, buradan çıkmıştır, biri inanç gereği takılan türban baskısı, diğeri ise Kürt dili ve kültürü üzerinde ki baskıların topluma yansıyan çatışmalarını hepimiz yaşadık, tecrübe ettik, tanık olduk… Bundan sonra devleti idare edenler, umulur ki, bu yaşananlardan sonra vatandaşın hakkına hukukuna riayet ederler… Kesinlikle devletin gücünü kendi güçleriyle, kendi gruplarının gücüyle karıştırmazlar… Vatandaşa hizmet, onun güvenliğini sağlamak gibi gerekçelerle kurulan devlet onu, onun haklarını yok sayamaz, güvenliğini tehdit edemez… Kısacası devlet vatandaş için vardır, vatandaş devlet için değil… Yönetenler de devletin değil, vatandaşı temsilen devleti yönettiklerinden vatandaşın çalışanları sayılır…
İşte bu nedenledir ki devlet toplumsal üretimin ne kadarını vergi olarak alacak, ne kadar personeli olacak, bu personele ne kadar maaş verilecek hepsi tartışılacak ve makul bir seviyeye çekilecek ki, vatandaşların ürettiğini devlet bol keseden harcamasın…. Devletin sınırlandırılması devleti vatandaş gözün de daha da büyütecektir, ben devletim her şeyi yaparım dan vatandaşın haklarına hukuklarına göre iş/işlemlerimi yaparım devletine dönüşmesi vatandaşın kısacası toplumun gelişmesine katkılar sunacaktır… Böyle bir devleti ise güçler ayrılığı ve demokratik hukuk kuralları ortaya çıkaracaktır..
Bunun için devletin yasa yapıcılar, yasalara bağlı yargılayıcılar, muhalefet ediciler, sivil toplum örgütleri, vatandaşların tepkisi, özgür medya aracılığıyla denetlenen, bir devlet kurumu ve bu kurumun gücünü kullanan hükümet olarak örgütlenmiş olması gerekir… Böylece bu denetleyicileri dikkate alarak hizmet eden yürütme, yani hükümet ediciler ve devlet makul demokratik hukuk sınırları için de tutulabilir… Yoksa özelleştirmeler de olduğu gibi devleti, toplumun hizmetinden çekmek degil, bizzat toplumun hizmetine saglık, egitim, güvenlik, enerji, iletişim, alt yapı hizmetleri gibi kurumlarıyla vatandaşın hizmetine sunmaktır... Vatandaşına hizmet eden, onun hakkına hukukuna riayet eden devlet anlayışı, bir kültür işidir ama hepimiz biliriz ki kültür öğrenilebilen bir şeydir… Bizde öğrenme aşamasındayız, öğreniyoruz da...
Son tartışmalar ise kamusal alan vatandaşların ortak alanımı yoksa devletin alanımıdır, bana göre vatandaşlar ortak kurallara, anayasaya, yasaya uyduğu müddetçe bu alan vatandaşın hizmetin de olan alandır… Devlet burada kuralları kurumları aracılığıyla uygulayan hakemdir… Hükmeden devletten hakem devlete doğru gelişme devam eder umudu ve düşüncesiyle…
Daha demokratik bir toplum oluşturma yolunda ilerlemek dileğiyle selam ve sevilerimle…
Fikri Adil --- Şubat 16 – www.vatandasfikri.com
|