FITRAT (İnsan Olma Hakkı)
(Yaratılışa, Doğamıza Uygun Yaşama Hakkı)
Her şeyin yaratılışından oluşundan özellikleri vardır ve buna fıtrat deriz... Yalnız fıtratımızı hiç merak etmeyiz, bizim fıtratımız da ne vardır, merak eder miyiz, ben ediyorum ve fıtratımız nedir?
İnsan: Düşünme ve konuşma yetileri olan bilinçli, toplumsal bir canlıdır, bunlar üzerine kendi doğasına uygun bir kültür inşa etmek ister, etmeye çalışır… Bu çalışma anında birçok engelle karşılaşır… Bunlar engellendikçe insan adeta insan olmaktan çıkar, insanın insan kalabilmesi için bu fıtratını kişisel alanında daha geniş, toplumsal alanda da başka insanların doğal haklarına saygı duyarak yaşadıkça daha doğasına uygun yaşar düşüncesiyle… İnsana daha yakından bakalım mı?
Fıtrat: Yaradılış anında insana verilen vasıflarla yaratılma işi, bunlar aynı zaman da bizim doğamız, doğal haklarımız da sayılmaktadır… İnsana hangi vasıflar verilmiştir dersek…
İnsana genel olarak bakacak olursak, usu, aklı olan canlı varlık olmasının yanı sıra, öbür yandan biyolojik olarak, hayvanlar alanının bir üyesi sayılır… Dik yürüyen, ellerini kullanan, beyni özel bir biçimde gelişmiş olan, aklıyla, bilgi birikimiyle çevresini değiştirebilen, dünyaya ve evrene yeni bilgi ve düşüncelere açık olan, konuşan ve yaratıcı düşünme yeteneği olan, deney dünyasını aşabilen, kendinin ve evrenin bilincine varmış olan, eylemlerinden sorumlu olan canlı bir varlık. Bana kalırsa insanın en önemli yetisi nedir derseniz, daha iyi nasıl olur, barış için de daha mutlu, huzurlu nasıl yaşanır, yaşarım diye düşünme, sorma, arama eylemidir…
Düşünme, insanı hayvandan ayıran en belirgin özellik diyebiliriz, duyum, deneyim ve izlenimlerden, tasarımlardan ayrı olarak usun bağımsız ve kendine özgü karşılaştırmalar yapma, ayırma, birleştirme, bağlantılar kurma ve somut ve soyut kavrama yetisi diyebiliriz…
Düşünceler ancak bilgi, deneyim düşünmenin yaratıcılığı içinde, eyleme, davranışa dönüşmesiyle hayata aktarılır gerçekleşirler. Düşünmenin belli bir biçim alması hali de diyebileceğimiz düşünce, davranış oluşur; bu da ancak dil, bilgi, soru, araştırma yoluyla olur. Düşüncenin dille, bilgiyle sıkı bir bağı vardır, düşünceler sözcüklere dökülemiyorsa, bilgi, düşünce biçim almamış demektir. Düşünme gerçek nesnelere yöneliyorsa somut, düşüncel (ideal) nesnelere yöneliyorsa soyut düşünme şeklidir. Düşünmenin enerjisi nedir derseniz ben size akıl motor, bilgi ve dil yakıt diyebilirim... Bilgi madem düşünme enerjinin kaynağı, o zaman bu insan niteliği ile devam edelim mi?
Bilgi: Dil aracılığıyla, araştırmaya, soruşturmaya deşifre edilmiş, bilme yeteneği, bilinerek ulaşılan şey, aracılığıyla, kavranarak oluşmuştur… Bilginin düşünce ve eyleme dönüşme sıralaması şöyle olduğu varsayılır… Özne (bilen) ve nesne (bilinen) arasındaki ilişkiyi kurarak, ilgi, bilgi bağlantısının oluşturulmasıdır. Nesnenin öznedeki imgesi, tasarımı, izdüşümü olarak bilgi oluşuyor ve buradan, yeni tasarım yapılmasıyla, yeni nesnelerle düşünsel ve bilimsel gelişmeye neden oluşarak bilgi sürecinin, akıl, bilgi yoluyla ilerlemesine dayanarak… Başka bilgiye ulaşılır, başkalarına, başka nesnelere aktarılma sonucu olarak yeni, bilgiler, icatlar ortaya çıkar… Tabi ki insanın fıtratında sadece düşünme ve bilme yeteneği yok, üreme ve sevişme yeteneği ve bundan haz duyması da var… Bunlarla devam edelim mi?
Üreme: Üreme, haz ve tatmin yaşama maksadıyla insanlıların cinsel/Seks ilişkisinde bulunmasıdır…
Haz: Bir şeyden duyusal veya manevi sevinç duyma halinin devamın da doyum noktasında, istenen ılımlı ve doygunluk veren coşku sonucu yaşanan, hoşa giden duygulanma, hoşlanma, zevkinin insanın yaşanması…
Haz: Duygunun, içinde bulunduğu durum bakımından temel niteliklerinden biri; acının karşıtı olarak sevme, hoşlanma, tat alma istek duyulan bir şeyi elde etmeden doğan hoşnutluk, tatmin olma duygusu sonucu yaşanılan üst düzey sevinç duyma halini fıtratımızda olduğunu da biliyoruz…
Bütün bunlardan neden bahsettik, insan bir bütün, yaratılışından gelen özellikleri var, aklıyla bilgi edinir, bu bilgilerle düşünür, inanır, üretmek için bilgiyi kullanır… Üremek için ise cinselliğini yaşar, bu yaşayış insan da yoğun bir hazza neden olur… İnsanın bu doğasına, yani fıtratına uygun şeylerin önüne herhangi bir otorite tarafından set kurulması halinde insan olma hakkının kullanılmaması demektir. Yaratılıştan gelen fıtratına uygun olanları yaşamanın önündeki engelleri kaldırma mücadelesi veren insan, sürekli otoritelerle başı belaya girmiştirir... Otoriteler insanın kimi zaman, bilmesin den, düşünmesinden, kimi zaman inanmasından, kimi zaman sevişmesinden, sevişirken haz almasından rahatsız olmuşlar ve engelleme yolları aramışlar… Kimi zamanda başarılı olmuşlar… Örneğin kadınlar en çok baskıyı yaşayan insan grubudur, örnek vermek gerekirse bazı kültürler kadın seksten haz almasın diye sünnet bile etmektedirler… Şimdi bunu ister din adına, ister kültür adına, ister bir iktidar adına insanın fıtratına, yaratılışına, doğasına uymayan müdahalelerin insana dünya hayatında nasıl bir psikolojik, ruhsal yük yüklediğini, yorduğunu düşünebiliyor muyuz? Düşünelim insanın kişisel alanına, fıtratına bu kadar müdahale edilmesin, etmeyelim, önerir… Herkese önce insana saygıya, sonra yaratılmış tüm canlılara, dünyanın doğal yapısına fıtratlara saygı duymaya davet eder.
Saygılarımı, Sevgilerimi Sunarım…
Fikri Adil --- 21.10.18 ---
vatandasfikri.com
Kaynak: http://tdk.gov.tr
|