NEŞET ERTAŞ, NECİYDİ?
(Sanatçıların, Din İnsanlarının, Kamu Görevlilerinin Siyasileşmesinin Toplumsal Zararları)
Neşat Ertaş neciydi, sanat, sanatçı, din adamı, düşünür, filozof amme görevlisi neyse Neşet Ertaş da oydu, ocuydu, sanatını siyasete degil, sanata, kültürü dayandırıyordu ve her grup tarafından seviliyordu... Böylece toplumda ortak duygudaşlığa neden oluyordu, oluyorda... Sanatcıların bir özelligi de kültür, sanat alanından sözlerini, sanatlarını ölmelerine rağmen devam ettirmeleridir... Neşet Ertaş hala her yerde dinleniyor, hala listelerde en çok dinlenenler arasında yer alıyor, muhtemeldir ki almaya da devam edecektir... Neşet Ertaş’ın bu güçü nereden geliyor, bir siyasatin desteginde mi yok, sanatından, sanatını iyi icra etmesinden sanatıyla, sazıyla, sözüyle toplumunun duygularıyla, kültürüyle buluşturmasından geliyor... İşte sanatcı bunu yapmalıyken, yapan varken, yapmayan sadece bir siyasal gruba hitap eden sanatcılarda vardır, biz sanatcılar sanatlarıyla bize hitap etsin, vatandaşlarda, insanlarda ortak duygular oluştursun istesek de, sanatcıların ne yapacaklarını kendileri bilmesinde fayda vardır... Sanat, sanatcı, düşünce, düşünür özgürse sorumluluklarını yerine getirebilir, yanlışa yanlış, doğruya dogru, iyiye iyi, kötüye kötü güzele güzel, çirkine çirkin diyebilecek özgürlükleri yoksa orada sanat, sanatmış, düşünce düşünüyormuş gibi yapılarak, taklitcilerin, hokkabazların, yagcıların yalakaların eline kalır ki... O toplıum ortak duygusunu kaybeder, iktidar, para elde etme, mal/makam sahibi olma mücadelesi amaçları olur, oysa bunlar daha iyi yapabilmenin, hizmet edebilmenin, yaşayabilmenin vatandaşları mutlu huzurlu kılabilmenin araçlarıdır... Araçlarla amaçlar karışmışsa o toplumda ciddi deger sorunu yaşanır, deger sorunu topluma nasıl yansır, ahlaksızlık ve adaletsizlik olarak, ikiside toplumsal yaşamın kurtlarıdır, toplumsal yaşamda güveni huzuru, barışı yer bitirirler... Yukarda iki grubun daha siyaset uzak durması gerekiyor demiştik bunlardan biri din görevlileri, din adına söz söyleyenler, birde amme, kamu görevlileri, bunlar üzerine de durarak devam edelim mi?
Din adına konuşanlar siyaseten konuşursa, başka bir kültürün içinden konuşursa, buradan iki hata çıkar birincisi hangi siyasal taraf ise dinin mesajını sadece o taraf verebilir, burada din adına büyük yanlışlar vardır... Bunlar nedir, birincisi siyasetinizin dışında kalanlara dinin mesajını vermemektir, yani ötekinin dini yaşayıp yaşamadığı, bu din adamını ilgilendirmez, kendi siyasal grubuna dini mesajlar verirler, bu ise toplumsal barışı tehdit eder hale gelebilir... İkinci önemli hata ise başka kültürün dini yorumuna dayalı yorumları kendi kültürü için dini düşünce ve inanç olarak kabul edilmesinin ısrarı, sadece yorumun degil dilin ve alfabenin de ısrar edildiğini gözlemliyorum.. Alfabe çok önemli degil de, Dil bir toplumun kendi olarak yaşama nedenidir, bu nedenden vazgeçmek o toplumun kendinden vazgeçmesidir.. Üçüncü hata ise sadece Müslümanlara Müslümanlığı anlatmalarıdır ki Müslümanları Müslüman yapma cabası dışına çıkamadıkları görülüyor.. O zaman Müslüman sayısını artırmanın yolunun sadece doğurarak mümkün olduğu görülüyor.. Oysa 1,5 milyar Müslüman varsa, diyelim ki dünya 8 milyar geriye Müslüman olma önerisi götürecegimiz 6,5 milyar insan var, bunları yarısı dinli ise, dinsiz insanları dinli yapmak yerine müslüman mahallesinde din anlatmaya devam ediyorlar... Her neyse, din adına konuşan kişiler sadece Müslüman dindarlara degil, sadece kendi siyasidaşlarına degil, dini herkese anlatacak ulusal ve uluslararası bir dini mesaj dili gerçekleştirmelidirler... Kamu görevlilerinin siyasileşmesi veya bir gruba ayrımcılık yapmasına gelince...
Bir görevli var kamu görevlisi buna kamuda çalışan herkes dahil, çöpcülerde, yargıçlarda, polislerde, öğretmelerde, doktorlar, hemşireler, belediye otobüs şoförleri, imamları tekrar zikredeyim onlarda kamu görevlisi, genel müdürde, valide, bakanda, başkan da, bunlar maaşlarını yaptıkları hizmet karşılığı hazineden alırlar... Hazine nasıl oluşturulur vatandaşların vergilerinden degil mi? Hazineyi hizmet için harcayacak hükümeti demokratik sistemlerde vatandaşlar seçerler, bazı kamu görevlilerinin kendini bağlı hissettigi hükümetin bile patronu vatandaştır, siz bu nedenle bu devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkese eşit hizmet etmek zorunluluğunuzu unutursanız, kamu görevlisi olduğunuzu unutmuşsunuz, kendi durumunuzu, konumunuzu kendiniz inkar ediyorsunuz demektir... Belediye başkanı oldunuz bir siyasal partiden ama herkese yasal olarak hizmet götürme yükümlülüğünüzü unuttuğunuzda, orada siz ve kurumunuz toplumsal hizmete degil toplumsal soruna neden olursunuz... Valisiniz, sizi işin işleyişi gereği hükümetin başı atamış, bakanlıga bağlı olabilirsiniz ama siz tüm vatandaşların valisi olduğunuzu unuturda sadece bir siyasal gruba hizmet ederseniz, toplumsal bölünmeye hizmet etmiş olursunuz.. Buna kaymakamlarda dahildir... Kamu görevlilerinin siyasal bagı olmaz, hukuki bagı olur, yasa ne derse onu yaparlar, yasalarda vatandaşın daha iyi yaşaması için ortaya konmuş kurallardır... İşte görüldüğü gibi...
Sanatcı, din adına konuşanlar, kamu görevlerinin siyasileşmesi, toplumsal uyumun bozulacagını gösteriyor.. Bu gruba gazetecileri ve akademisyenleride ekleyerek, akademisyenler ise bilgiye, doğru bilgiye baglıdırlar, deney, gözlem ne diyorsa, o sonucu acıklamakla görevlidirler... gazeteci ise haberi doost doğru vermelidir... Bu kişiler siyasal taraf gibi konuşmamaları gerekir, illada konuşacaklarsa kamudan, görevden ayrılarak siyasal partiye üye olarak konuşabilirler... Ben kamuda kalarak hizmet etmelerinin doğru olacagını düşünenlerdenim... Bunları her siyasal düşünceden kişilerle diyalogları olmalı ki, toplumun her kesimiyle diyaloglarını daha iyi tutmaları gerekmektedir ki, toplumun kültürünün üzerinden herkese seslenebilme imkanları doğsun... Bu imkanı doğuracak olanlar kendileridir, doğurmaları dilegiyle.. Selam ve Sevgilerimle..
Fikri Adil – vatandasfikri.com – 3.8.2020
|