İslam Toplumları Kaostan Nasıl Kurtulur?
Görünen o ki kısa vadede İslam dünyasının sorunlarını çözme ihtimali hayaldir… Bırakın iktidarı devredecek ve devralacak bir demokrasiyi, mezhep çatışmaları engelleyecek laikliği, İnsan hak ve özgürlüğü gibi temel konuları… Günlük hayatın işleyişine dair olan ulaşım, iletişim, eğitim, sağlık can güvenliği gibi sorunlarını çözmek için bile bir veya iki kuşağın idealistçe büyük çaba harcayarak çalışması gerekir. Var mı böyle bir umut?? Sizce var mı? Bence yok…. İslam’ın Kutsal Kitabı Kuran siz zihniyetinizi değiştirmedikçe biz sizinle ilgili işleri, kararlarımızı değiştirmeyiz diyor… Değişim mümkün mü? Mümkün ama zor görünüyor…
İslam toplumlarının yaşadığı ülkelere baktığımız da, Pakistan’ın, Afganistan’ın, Libya, Mısır, Irak, Suriye, Yemen gibi ülkelerin düzelmesi bir yana… Ülkemiz Türkiye bile yavaş yavaş bu sorunlu ülkelere benzemeye başlamak üzere… İran’da kadınlar futbol maçına gidemiyor, Suudi Arabistan’da sosyal bilim diye bir kavram yok… Malezya, Endonezya, Mısır farklı mı? Balkanlar farklı mı? Sorun her yer de, çözüm ise yeni bir düşünsel atılımda…
Artık şunu kabul etmemiz gerekiyor, bu nedir? İnsanlar İslam’dan uzaklaştıkça başına bunlar geliyor, onları daha çok İslamlaştırarak yaşanılan bütün sorunlar çözülür anlayışına dayalı düşüncenin pek de geçerli olmadığını anlaşılıyor… Sorun yaşanılan ülkelerde insanlar ya çok dindar görünüyorlar… Ya da baskıdan dindarız numarası yapıyorlar… Malezya’dan Türkiye’ye kadar insanlar, belki daha önce hiç olmadıkları kadar, daha çok dindarlar. Mısır’da bile namaz kılmaktan alnında nasır çıkmış bir general yönetiyor. Demek ki sorun sadece dindarlaşmakla alakalı değil. O zaman sorun nedir?
Sorun eldeki değerlerle günümüz sorunlarına çözüm üretmemekten kaynaklanıyor diyebiliriz.. Açıkça söylemek gerekirse İslam’ı böyle 1000 yıl önceki yorumlarla anlamaya çalışırsak, bu yorumların yorumuyla sorunlarımız üzerine çözümler aramaya, düşünmeye çalışırsak bu yaşadığımız kronik sorunlar daha da kangiren haline gelecektir. Bu nedenle ismine ister reform diyelim, ister yenilenme diyelim, yada M. Akif’in dediği gibi Asrın İdrakiyle anlamak diyelim, güncelleştirme diyelim ama bir şey diyelim ve din algımız üzerine bir şeyler yapalım… Mevut din anlayışını yeniden, yeniden her 100 yılda bir tekraren yorumlayarak dini anlayışımız da değişiklikler yapmalıyız… Buna kutsal kitabımız Kuran engel değildir, Kuran olaylara daha yukardan bakar, konulara daha genel yaklaşır… Kuran engel değil de ne engeldir? Bundan 1000 yıl önceki yorumlarda ısrar eden ümmetin topluluklarıdır. Örnegin son 15-20 yılda ülkemizde görünür dindarlık artmış olmasına rağmen, her alandaki suçluluk oranı daha hızlı artmıştır. Bunlar dönen cek, senet sayısı, fahiş fiyat uygulamaları, tecavüz, hırsızlık vakaları, uyuşturucu alışkanlık oranları %400 ila %500 arasın da artış göstermiştir… Bu suçları meşrulaştırma gibi algılanmasın ama yok edilen bireyin topluma tepkisi gibi de düşünülebilir…
Diğer bir sorun ise: İster eğitim sistemiyle, ister cemaatler eliyle, ister tarikat, ister parti veya dernek eliyle olsun kişiliği, karakteri toplum adına hadım etmekten acilen vaz geçilmelidir.. Bu nasıl yapılabilir, biraz disiplin gevşetilebilir, eleştirinin, sorgulamanın önü açılır… Yukardakilere biat etmek yerine, onun iyi ve güzel, ahlak ve adalete dayalı düşünceleri, eylemleri desteklenir, yanlışlarına, hatalarına tepki gösterilir hale gelmedikçe sorunları göremeyiz… Göremediğimiz sorunları da çözmeyiz… Karar merkezlerindekilerin yanlış kararlarına rağmen yaşanan olaylara kader deriz, kendi kusurumuz sayarız, başımızı öne eğer kabullenirsek daha yakın tarih de sorunlarımızı çözmeyiz yukardakilerin hatalarının ceremesini ödemeye devam ederiz…
Başka bir çıkış yolu da toplumun fertlerini yeteneklerle donatmaktan geçmektedir… Buna toplumsal nitelik kazandırma projesi de diyebiliriz… Bunun için hem yerel düzey de hem de küresel düzeyde başarılı meslek mensupları gerekir.. Başarılı doktor bizi sağlığımıza kavuşturur, başarılı öğretmen topluma iyi fertler yetiştirir, başarılı piyanist müzik zevkimizi geliştirir, bankacılar finans sitemimizi sağlık işletir, başarılı mimarlar, teknisyenler, mühendisler, fizikçiler yetiştirirsek, başarılı duvarcı ustaları yetiştirirsek, başarılı güvenlik güçleri yetiştirirsek ancak hem sosyal, hem ekonomik hem de teknolojik vasatlıktan öncelikle kendimizi, sonra ümmetdaşlarımızı kurtarabiliriz…. İslam toplumlarını ve bizi daha iyi yaşatacak sihirli kelimeler bilimsel bilgilerle donatılmış meslek erbabı ve işletmeci mantığı ile hareket eden işletmeciler olacak ki biz yaşadığımız sorunları aşabilelim…
Parti disiplinin deyince sorumlulukları yerine getirme değil, disiplinli bir şekilde denetim değil, lideri eleştirmeme, verilen görevleri itaat içinde yapma, cemaat disiplini deyince kulluk düzeyin de itaat anlaşılırsa… Allah bile bize irade özgürlüğü verirken, bunlar hiç kimsenin ne aklına ne iradesine saygı duymamaktadırlar.. Neden irade özgürlüğüne saygı duymuyorsunuz, neden başka akıllarla meşveret, danışma yapıyorsunuz dendiğin de verdikleri cevap… Biz dinin yaşanması adına bunları yapıyoruz, gerçek İslam bu, başka akıllara ihtiyacımız olmadığı gibi akla ihtiyacımız yok diyenler bile çıkar… Böylesine yapılardan İslam toplumlarını kurtaracak düşünce, proje, gelişme çıkar mı? Toplum, topluluk derken bireyi yok sayan, onu yeteneksiz hale getiren bu yapısal sorunları en kısa zaman da aşmalıyız… Bireyin aklını toplumsal akla eklemlemek yerine, aklı kullanmana gerek yok akılda ne dersek ki… Bu sözü ben çok işittim, neredeyse aklımı hadım edip büyüklerime uyacaktım son anda kurtuldum… Ne kadar katkı sunacak beyini, aklı hadım edildi tahmin edemiyoruz… İnsanlığın toplumsal yaşayabilmesi için asgari müşterekleri olması gerekmektedir… Bunun için toplumsal disiplin, kişisel özgürlükler gerekmektedir…
Disiplin insan hayatında olacak ama kişisel alanda değil iş yerlerinde toplumsal alanda, örneğin trafik de, okul da, olacak, takım ruhu ile hareket edecek bir disiplin olacak ama akıl katkısının önü sonuna kadar acık olacak ki… İnsana, insan aklına en çok değer ve özgürlük veren toplumlar medeniyet kurmada başarılı olmuşlardır. Türlü dinsel veya başka gerekçelerle, kolektif yapıların otoritesi içinde genel de insanı, özel de İslam toplumlarını kurtarmaya çalışanlar kurtarmak bir kenara, onu çürütmüştür. Bu otoriter yapılar örgütlü, disiplinli iş eylem birliği yerine insanları kontrol etme, baskı altın da tutma aracına dönmüşse ki… İslami değerler acısından içi boşaltılan bu yapılar ne insanlığa ne de İslam toplumlarına veya dinin yaşanmasına katkı sunamazlar…
Bu nedenlerle İslam dünyasına katkı sunmak isteyenler mutlaka bireysel özgürlükler alanımı genişletmek, kadın hakları sorununu çözmek, iktidarı devreden ve devralan bir demokrasi, inançça dayalı çatışmaları engellemek için laik bir sistem inşa etmek zorundadırlar… Çünkü insan sosyal bir varlıktır, sosyal bir varlık olduğu kadar da bireysel duygu yüklü bir canlıdır… Sosyal varlıktır, aileye kurumuna, iş ve hobi gruplarına, siyasi partilere veya dini cemaatlere katılmak ister. Ancak bu istekleri bireysel istekleri yok etmemelidir, bilhassa sosyal varlık, bireysel varlık dengesi çok iyi gözetilmedir…
İslam toplumları aşağı yukarı bin, bin yüz yıldır birey toplum dengesini bireyin aleyhine bozdular… Mensuplarına aklını kullanma, sen aklını kullanma, çoğunluğa uy gitsin ileri gelenler, liderler, senden daha iyisini bilir dediler. Bunun karşılığında da kader algısıyla, bağlamından koparılan bir itaat ayetiyle toplumu ilkelere, değerlere, inançlara değil kişilere itaat eder hale getirdiler… İslam toplumlarının sorunlarının temelinde de bu anlayış yapmaktadır…
Uzun yıllardır sorun körü olan toplumlar, sorunu algılayamadıkları için çözümü de düşünememektedirler… Tek tük düşünen, sorgulayan kişilerin de hemen iktidarların baskısı ve zulmü nedeniyle sesi kesilir, sesleri çıkmaz olur… Otoriter iktidarların kişilerin katkısına ihtiyaçları yoktur, onların tek ihtiyaçları söz dinleyen, itaat eden, düşünmeyen kişilerdir… Oysaki hayat bunun tersini dayatmaktadır, ne kadar çok kafası karışık, soru soran ve bu soruların cevabı için huzursuz olan, sorduğu sorulara cevap arayan insana sahip oluşa toplumumuz, o kadar hızlı bir şekil de üzerimizdeki ölü toprağını silkeleyeceğiz umudundayım… Bu umudumuz gerçekleşmesi için…
Huşu içinde dua et, en küçük ayrıntılara dikkat ederek namazı fazla fazla kıl, günde 500 – 1000 kelimelik verilen ödevleri yapmak için şu kelimeyi bu kadar tekrarla, bu kelimeyi şu kadar tekrarla… Ama bu ülke de neden adalet sistemi çarpık deme, neden demokrasi, insan hakları, kadın hakları, gelir dağılımında adalet yok deme… Bir durum vaaz edilince kaynağını sorgulamazsak… Vasatlıklara, yanlışlara zulümlere razı olursak nasıl düzelebiliriz, bunların neden olduğu sorunları çözebiliriz ki? Dileğimiz ok ki, Ümmet olarak sorunlarımızı çözeriz, bunun yolu da birey olmaktan, mesleklerimizde iyi olmaktan, aidiyet duygusu yüksek millet olmaktan geçer düşüncesiyle selam ve sevgilerimle…
Fikri Adil --- 29 Haziran 16 --- www.vatandasfikri.com
|