İMAN KİM DE, NEDE OLUR?
(Yönetimlerin İmanı Nedir?)
Bu sorunun cevabını halk, şu deyimle vermiştir, parayla, imanın kimde olacağı belli olmaz, paranın dini, imanı olmaz!! Asılın da sorumu yanlış ne?
Bu sorunun yanlışlığı üzerinde sonra duralım, biz paranın imanı olur mu, paranın imanı olmaz, sözü üzerinden iktidarın//yönetimin imanı olur mu?
Para nedir, değişim aracıdır, iktidar nedir, kimine göre (rant) para devşirme aracı, kimine göre ülkesine, vatandaşına, devletine hizmet etme aracı… Allahtan demokrasi var, cumhuriyet var, kimse iktidarı, yönetimi oğluma miras bırakacağım demiyor, diyemiyor, iktidara gelmek için vatandaşların onayı gerekiyor… Biz seçme sorumluluğu olanlar ise vatandaşına ve vatanına hizmet edecekleri seçersek, daha iyi yönetim (ahlak ve adalet üzere olan yönetim) seçmiş oluruz… Şimdi gelelim iman işine…
Paranın imanı olmazda, iktidarın imanı olur mu?
Ben bu soruya, soruyla cevap vereyim, araçların imanı olur mu? Bence olmaz ya sizce? Araçları imanlı gibi kullanabiliriz? İmanlı ne yapar, paraya, iktidara yasal, meşru yollarla ulaştığında, onu yasalara ve meşruluğun verdiği izne göre, adalet ve ahlak içinde kullanır… Bu ne demektir?
Biz bir sözleşmeyle toplumsal düzen içinde yaşıyoruz, bu sözleşmeye uymadığımız zaman toplumsal fitneye neden oluruz… İmanlı biri fitneye neden olabilir mi? Örneğin paranız var, zekat vermiyorsanız, vergi vermiyorsanız fitneye neden oluyorsunuz demektir.. Ya da iktidardasınız adalet ve ahlak üzere bir yönetim sergilemiyorsanız, fitneye neden oluyorsunuz demektir… İster şöyle, soralım, iktidar, devlet gücünü kullananlar ahlaksızlık ve adaletsizlik yapabilirle mi? Ya da malı, mülkü, parası olup da zekat vermeyenler, bu paralarıyla iş, aş üretmeyenler ne kadar imanlıdır? Tüzel Yönetimlerin imanı yoktur, yönetenlerin tek tek imanı olabilir, laik yönetimler bunu açıktan ilan ederler… İman yoksa denetim nasıl olacak?
İşte başta ki soru yanlış mı kaygısını dile getirmiştim ya.. Diyelim gerçekten de imanlı bir yönetici var, imanlı bir yönetim sergiliyor… İlk fitne ne için çıkmıştı, bu fitneyi merak edenlere H.z Osman’ın başına gelenlerle ilgili, hem normal kaynaklardan, hem muhalif kaynaklardan, hem de o vakada H.Z Osman’ı savunan kaynaklardan araştırın derim… İlk fitne yönetimlerin denetimsizliği, keyfiliği yüzünden çıkmıştır diye bir siyasi yorum yaparsam… Siz ne diyeceksiniz bilmiyorum… Ben bugün ülkemizde yaşanılan sorunların birçoğunun denetimsizlikten çıktığını iddia eden biriyim…
Bir ülke düşünün ki, bütün ihaleleri aşağı yukarı aynı kişi alıyor, insanın aklına hemen burada ihale yok mu, başka şirket yok mu gelmez mi? Bunu isim kullanmadan netleştirelim, dünya genelinde en çok kamu ihalesi alan on firmadan, beşi ülkemizde oluşu, ihalelerimizde ki adaletsizliğin ve denetimsizliğin göstergesi diyebilir miyiz, denilebilir… Adalet demek, hukuk acısından düşününce yasal demektir, adalet demek dini acıdan düşününce ahlaki demektir, yönetimlerin birçok icraatını hem adalet, hem ahlak üzere değerlendirirsek ne çıkar? Dünya bu işi nasıl çözmüş, demokrasiyle, demokrasi ne demektir?
Şu demektir, birisinin çıkıp, yönetme işi benim hakkım, bunu bana Tanrı verdi, ailemin hakkı, ben bunu oğluma miras bırakacağım dediği hikayeye inanmamaktır, yönetime vatandaşların çoğunluğunun istediğini oylarıyla getirmektir… Sonrası için de iktidara gelenlerin iki acıdan denetlenmesi gerek, bunların alt denetim ilkeleri de vardır…
Birincisi bu iktidara muhalefet eden, yani seçilemeyenlerin haklarının koruması acısından, bu muhaliflerin hakkı korunmazsa, biz artık sittin sene mevcut iktidara mahkûm kalırız, seçim olmaz, bir müddet sonrada, Akıl ve Allah korusun yönetme işi artık mirasen devredilebilir hale gelebilir… Bunun alt ilkesi muhaliflerin tepki gösterme hakkının korunması, entelektüellerin, yazarçizer, akademisyenlerin eleştiri ve düşünce sunma hakkının korunması gibi alt nedenler sayabiliriz…
İkinci olarak iktidarın denetimi, hatta bu birinci şık olmalıydı, neden? Hepimiz biliriz ki yönetimler adaletsizlik ve ahlaksızlık yapabilir, bunu engellemenin yolu denetimdir, hukuki sınırlardır… Bunu ise demokrasilerde toplumlar güçler ayrılığı ilkesiyle yapmıştır… Bunu alt ilkesi ekonomik kaynakları ne kadar verimli kullanıyor denetimdir ki, bunu Sayıştay yapar, güçler ayrılığı ise şu demektir…
İktidara gelenler devletin gücünün ancak üçte birini kullanabilirler, diğer güçleri başka kurumlar, kullanırlar… Bu üç güçten ikisini vatandaşlar seçer, biri yasa yapan meclis, diğeri yöneten hükümet, üçüncü güç ise eğitim yoluyla meslek edinilerek gelenlerin sınavlarla, alındığı yargı kurumudur ki… Hükümet/yürütme dışında kalan Ülkemizde TBMM ve HSK kurumları, bu iki kurum hükümetten ne kadar bağımsız olursa, o kadar denetim için eli güçlü olacaktır… Bizde iktidara gelen hükümetler, akademiye, yargıya, yasamaya üye vermekteler, bütçelerini belirlemekteler ve bu nedenle de bu kurumlar denetleme görevini layıkıyla yapamamakta, denetim ayağımız zayıf kalmaktadır… Sanırım bu kadar sorunla karşı karşıya kalışımızın nedeni, iktidarları demokratik ilkeler içinde tutamadığımızdan, yasama, yargılama acısından yeteri kadar denetleyemediğimizden, olsa gerek…
Başta sorduğumuz soruyu cevaplayarak yazıyı bitirelim, iman kurumda olmaz kişide olur, iman araçta olmaz yürekte olur, iman inanan insan da olur, onun davranışına yansır… Yönetimlerin, parayı yönetenlerin imanı ise adalettir, ahlaktır, adaletli ve ahlaklı olanları seçmek ve bunlara yanlış kararlarında tepki göstermek ve denetleyici kurumlar aracılığıyla denetlemek dileğiyle… Selam ve sevgilerimle…
Fikri Adil – 7.1.2020 – vatandasfikri.com
|