ANKARA VE PARİS
(Ankara ve Paris'in Acı Kardeşliği, Adalete, Özgürlüge Dayalı Yaşam Hedefi)
Bu iki başkenti terör belası peş peşe vurdu, bu iki başkent acı kardeşliği yaşıyor, sokaktaki vatandaşlarına saldırılar oldu, yüzlerce işinde gücünde, eylenen, yemek yiyen, çoluğuyla çocuğuyla kafeterya da cay içen, konser salonlarında müzik dinleyen, sokağın da tepki gösterme hakkını kullanan vatandaşlarını kaybeden bu iki başkent ortak tepki veriyor terör belasına…. Ortak da tepki verilmelidir bu alçaklığa…
Burada yaşatmadan mı, yana olacağız, yoksa sokaklarımızda ki insanların öldürülmesinden mi? Bu sokağın Ankara damı, Paris demi olduğu ne fark eder, savunmasız masum sivil insanlar öldükten sonra… Bu nedenle bu tür olaylara nerede yaşandığından çok fanatiklerle, vahşilerle, cağının dışın da kalmışlarla, cağını yaşayan medeni insanların çatışması olarak algılayacağız ve ona göre taraf olacağız…
Biz, Türk toplumu olarak bunu çok iyi biliyoruz, canımız terörden uzun yıllardır yandı, yanıyor, yakın zamanda da buna benzer kör akılla, kör terör saldırılarına (Suruç, Ankara) maruz kalmış bir toplumuz… Biz Paris halkını en iyi anlayanlardanız, geçmiş olsun diyoruz, daha dün yine 3-4 askerimizi teröre kurban verdik, bu yıl içinde güvenlik kuvvetleri de dahil olmak üzere 400-500 vatandaşımızı bu bela da kurban verdik… Dünya toplumunu bu mücadelede yanımızda göremedik, olsun o onların eksikliğidir dedik… Şimdi biz Fransızların yanındayız, başınız sag olsun, sabırlar diliyoruz Fransız halkı…. Biz yaratılanların yaşatılması sorumluluğunu düşünüyoruz ve sizin yanındayız Fransız halkı… Bosna da, Arakanda da, Uygur Bölgesin de, Irak da, Suriye de, yaşanılanları hepimiz biliyoruz, defalarca bunların tüm insanlığı ilgilendirdiğini ifade etti yöneticilerimiz, kimse orada canını kaybedenlerin acısını, zulme maruz kalanların sesini duymadı… Biz Parisi de, Surucu da ve Ankarayı da içimiz de yaşadık Paris deki bombaları ve sokakdaki vatandaşa sıkılan kurşunları en biz anlar ve duyduk, duyarız… Bunların yanı sıra bunlar neden yaşanıyor….
Nasıl buraya gelindi sorusuna geldiğimizde ise, bakış acısına göre değişiyor, bir bölümü Dünyanın emperyal sömürü düzenin sonucu diyor, bir bölümü cahillik e fanatikliğe bağlıyor, bir bölümü ekonomik ve sosyal eşitsizliklere bağlıyor… Diger bir bölümü ise dinsel algılara, nereden baktığına bağlı bir durum, ama şunu unutmayalım nerede durursak duralım, Ahlak ve adalet ölçülerinin yanlış okunduğunu söyleyerek devam edelim… Ahlak ve adalet yoksa ister ekonomik, ister sosyal fark etmez sorun olacaktır, dünya ekonomik kaynaklarının %70-80 i Dünya nüfusunun %4-5 ine verilirse, çatışmanın ekonomik olduğunu söyleyenler haklıdır derim… Bu ekonomik eşitsizlikler öte yandan sosyal eşitsizlikleri de besliyor ve sorun işin içinden çıkılamaz hale geliyor ve sadece güvenlik sorunu gibi algılanmasına neden oluyor, bu yaşanılanlar, oysaki güvenlik kadar sosyal güvenlik sorunudur da… Her olayı komple mi değerlendireceğiz, yoksa sadece bize dokunan yönüyle mi? Her olayın birde karşı tarafa dokunan yanı var bunu hepimiz biliriz, ama es geçeriz. Örneğin Işid denen örgüt nasıl bu kadar güçlendi, günlendiği ülkelerde mesepsel algılar nasıl, çok çeşit etnik yapısına bakınca, örgütü besleyen nedenlerin de çok çeşitli olduğunu görüyoruz. Yaşanılan hangi olayların bu kişileri bu İşid çatısı altında bir araya getirdi? Bunların içinden çıktığı toplumların kültür ve inanç yapıları, siyasal ve ekonomik sistemleri bu yapıyı besliyor mu? Gibi sorular da bu tür olaylarla mücadelenin cevap verilmesi gereken sorularıdır, buldukça bu tür sorunları insanlık olarak daha az yaşayacağımızı düşünüyorum. Biz bu tür olaylar da ahlaksızca saldıran, alcakca saldıranların karşısındayız…
Olaylar da tarafgirlik, meselesi ise kuru tarafgirliği aşarak etik bir kültürle, insan hak ve özgürlükleriyle, demokratik, laik bir hukuki ve siyasal duruşla zengişleştirdiğimiz etik tavırla bu tür vahşilikle mücadele edecek bir trafgirligin yılmaz taraftarıyız. Bu tür olayların nerede olduğuna bakmayız, nerede olursa olsun yaşanmaması için mücadele edecegimize hem kendimize, hemde size insanlığa söz veriyoruz. Size de ahlak ve adaletle zenginleşmiş tarafgirlik içinde olmanızı öneriyorum… Ahlak ve adaletle zenginleşmiş evrensel bir etik kültürü şiddeti besleyen kaynaklarla en iyi mücadele edilecek yöntemlerdir diye düşünüyorum… Bunların üzerine de güvenlik ve sosyal güvenlik yöntemleriyle yaklaşıldığında hem terör bataklığını, hemde bu bataklıktan çıkan terör sineklerinin sokaklarımızda uçmasına kendini patlatmasına engel olmuş oluruz. İnsanlara yaşama umudu ve aşkı veren bir eğitim de bu konuda insanlığa büyük hizmet etmiş olacaktır diyede düşünüyorum… Bütün bunlara rağmen sistem dışı yaşam tarzlarını benimsemiş olanlara da bu yaşam tarzlarını yaşayacak alanlarda ayrılmalıdır der… Bu sorunun bir yanıyla güvenlik diğer yanıyla etik sorun olduğunu söyleyerek devam edelim…
Biz hep karşımızdakileri ve karşı toplumları Ahlak ve etik acısından yargılarız, oysaki kendi duruşumuzu da yargılamamız gerekir, yani aynayı kendimize tutmamız gerekir, biz karşı taraftan nasıl görünüyoruz acaba? Evet biz bizce iyiyiz ahlaklıyız, adaletliyiz, ama karşı bizi nasıl görüyor, ilişki içinde olduğumuz kişi ve toplumlarla, ayrıca işi biraz daha ince eleyip sık dokuyarak bizi düşmanlarımızın gözüyle görebilecek şekil de kendimizi değerlendirebilirsek etik sorunu aşarız, geriye güvenlik sorunu kalırki buda aslında sorunları ekonomik, sosyolojik, güvenlik gibi tedbirler üzerine önlemler demektir, işimizi daha da kolaylaştıracaktır.
İnsanlıkta gün be gün artması beklenen ama tersine azalan merhamet, sevgi, saygı gibi kişiye ve toplumlara birlikte yaşamaya ve yaşama katkı sunacak en önemli değerlerin azaldığını görüyor ve bu alandaki eksikliklerin de terör kaynaklarını beslediğini düşünüyorum. Sevgi ve merhamet yerine, nefret ve fanatizmi besleyen ortamların terörü de beslediğini unutmayalım. Bu duygu ve düşünceleri yaratmak için ister felsefi, ister inanca dayalı eğitimle, ister ekonomik ve sosyal eşitlikleri minimize edecek ortamlarla, bunlara dayanmış kültür ve toplumsal yaşamlar içinden Ahlak ve adalet çıkarsa insanlık sorununu daha kolay çözecektir.
Bütün bunları üst üste koyduğumuz da cağının dışında kalan insan tiplerini azaltmış olur, cağını yaşayan insan sayısını artırmış oluruz… Bunu sadece kendi toplumumuz için değil dünyada ki tüm topluluklar için yapmalıyız ki, oradan toplumumuza sirayet edecek istenmeyen vakaları da kaynağında önlemiş oluruz ki, insanlığın istediği de budur sanırım…
Paris, Beyrut ve Ankara yaşadı, bu acıları daha dün, başka başkentler yaşamasın istiyoruz, bunun için fert-fert, fert- toplum, toplum- topluluk, toplumlar – toplumlarla, toplum ve fertlerin Tanrıyla ilişkilerinde merhamet, adalet, ahlak, sevgi, saygı gibi insana insanlık vasıflarını veren duygu düşünce inanç eksenli evrensel bir etik insaniyet duruşunun gereğini altını çizelim… Her saldırıda bütün, nefretimize, kinimize gem vurarak ahlak ve adaletten yana tavır ve taraf olmak dileğiyle selam ve sevgilerimle…
Fikri Adil – Kasım 15 – www.vatandasfikri.com
|