ZAMAN
(Zamanı, Zamanında Yaşamak, Zamanlı Yaşamaktır.)
Herkesin zaman algılaması farkı farklı olabilir, bir cezaevindeki zaman algısıyla, bir sevgiliyle cilveleşme anı, iyi bir sohbette ki zaman algısı bir olabilir mi? Bunun kişisel olduğunu düşünüyorsak, toplumların da zaman algısı farklı olmakta, biri neredeyse ilkel dönemi algılarken yaşarken, diğeri ortaçağ, beriki günü, yani cağını yaşamaktadır… Düşünsel olarak da baktığımızda zamana, kişiden kişiye, toplumdan topluma farkı görebiliriz… Belki de zaman yok, biz zamanı kurgulamış da olabiliriz, takvimlerle, günler, aylar, yıllar, asırlar kurgulamışız, günü 24 saat, 1440 dakika, 86.400 saniyeye bölmüş, adeta bir yarışçı gibi zamanımızla yarışıyoruz… Zamanla yarışırken zamanı yaşıyor muyuz?
Zamanı yaşamak ne demektir, kişi olarak toplum olarak zamanı, zamanın amaçlarıyla, araçlarıyla, okuyarak onun gereklerine göre yaşamak diyebiliriz… Böyle düşünerek kendimize, toplumumuza bakalım mı, baktık mı, ne görüyoruz? Gördüklerimizi torpil yapmadan, kendimize ve toplumumuza söylüyormuyuz, yoksa bunu söylemek yerine, zamanın dışına çıkıyor, araçlara, mekanlara bakmadan bir dönemi adeta kutsarcasına, ele alıyor, onunla mı övünüyoruz?! Bence bu hal, iyi hal değil zamandan kaçmaktır, zamandan kaçabilir miyiz? Bence kaçamayız, biz zamanın içinde yaşıyoruz, adeta zamanın çocuğuyuz… Sizce kaçabilir miyiz? Sanırım kaçamıyoruz, işte tam da bu nedenle zamanı, zamanın düşüncelerine, görüşlerine göre değerlendirmek, ona göre yaşayacak amaçlar edinmek, bu amaçlara ulaşmak için araçlar icat ederek yaşamak, zamanın içinde yaşmak diyebiliriz… Soruyu ister biz Türkler, T.C vatandaşları olarak, ister dindaşlarımız olan Müslümanlar olarak tekrar soralım ve cevap arayalım, biz zamanın içinde miyiz, dışında mı? Mekansal, araçsal, Amaçsal, Zamansal olarak cevap vermeye çalışalım… Zamana, zaman gibi bakarak devam edelim…
Bir eylemin içinde geçtiği, geçeceği ya da geçmekte olduğu süreye zaman, (geçmiş zaman, an, gelecek zaman) gibi bakarız genellikle… Kimi geçmişi düşünür, kimi geleceği, aslında zaman bir bağ içinde işler. Dün yaptıklarımız, bugünü, bugün yaptıklarımız, yada yapmadıklarımız yarını etkiler, zaman kesilmez, biz ölümlüler ölürüz, bizim zaman oluşumumuz kesilmiş olur… Biz zaman ve yaşam bayrağını birilerine teslim eder, insan, toplum, toplumumuz, Aile, Millet(Türkler) devem eder… Bu devam edilegelişin bir zaman parçasını yaşayanlar olarak, biz ne yaptık, bize layıkıyla yaşadık mı? Layıkıyla yaşamak ne demektir? Buna Kutsal Kitabımız Kurandan örnek vererek, zaman konusunu zamana ve bu zaman üzere düşünmeyi sizlere bırakarak yazıyı bitirelim mi?
Kutsak Kitap Kuran Zaman Konusunda insanları şöyle uyarmaktadır: “Asra yemin ederim ki, İnsan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip iyi dünya ve âhiret için yararı işler yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başkadır. Asr Süresi” Kısaca üzerinde düşünecek olursak, asra yemin eder, asır yaşanılan 100 yılın zamanı demektir… İnsanların zararda olduğunu ifade eder, zararın zamanı iyi yaşanmaması halinde zararda olunacağını beyan eder… Bunun için birbirinize hakkı, yani zamanın hakkını, hukukunu, buna uymak için sabır ve disiplin içine yaşamayı tavsiye etmeyi, ancak böylece iyi, güzel, doğru yararlı işler yaparak bu dünya da, yaşayarak, ahirette de iyi ödüllere ulaşılacağı ifade edilmektedir…
Ben derim ki, iyiyi, doğruyu, güzeli, mutluluğu amaç edinerek yaşarsak, hem dünya da, hem de ahirette, hem atide ki (Gelecek) zamanlarda, mekanlar da, daha da yaşanılacak yerler olur… Olması için zamanı, zamanında, araçlarını yaparak, amaçlarımıza uygun yaşamak dileğiyle, Selam ve sevgilerimle…
Fikri Adil – vatandasfikri.com 24.10.19
Kaynaklar
|