AİDİYET DUYGUMUZ
Aidiyet akılla mı kurulur, içgüdülerle mi, yoksa her ikisiyle mi, bence her ikisinin de etkisi olabilir.. Biz insanların bir bölümü içgüdülere daha yakın yaşarız, bir bölümümüz de akla daha yakın yaşarız, dolayısıyla aidiyet duygusu iki şekliyle oluşabilir…
Kimi filozofa göre İnsan sosyal, kimine göre ekonomik, kimine göre siyasi bir canlı, bakış acımıza göre değerlendirmekteyiz… Öte yandan iş, işlem ve yaşamda başarılı olabilmek için birlikte hareket etmek durumundayız… O zaman bir aileye, bir millete, bir topluma, bir coğrafyaya kendimizi öyle veya böyle ait hissediyoruz.. Ait olmak ne demek onunla başlayalım mı? Ait olma; İlgilendiren, ilişkin, ilişik, ilgili, işin ve toplumun için de olma hali diyebilir biz bunlardan biriyle bir gruba, topluma, bazen bir partiye, siyasal düşünceye, bir futbol takımına, bazen bir dini cemaate ait hissederiz…
Bu hissetmede sınır ne olmalı veya aidiyet duygusunda hiyerarşi olabilir mi? Bence olabilir, ben kendimden örnek vermem gerekirse…
İlk önce ben benim, sonra bir ailenin ferdiyim, sonra bir dil konuşuyorum bu konuştuğum milletin bireyi, sonra bir dini kabulüm var, bu dini kabulümün ümmeti, daha sonra bir ülke/devletin vatandaşıyım bu sosyal bir hiyerarşi… Birde biyolojik hiyerarşi olsa gerek örnek vermek gerekirse, Canlı, hayvan olarak memeli, akıl yoluyla bilgi edinen, Konuşan/düşünen düşündüklerini tasarlayan bir canlı olarak İnsan… Siyasal hiyerarşi olarak insanı değerlendirdiğimizde, siyasi grupların içinde örneğin sempatizan, taraftar, yönetici, lider gibi yer alabilir… Ekonomik olarak ise sermayedar, yönetici, emekçi, üretici, tüketici olarak yer alır… Bu hiyerarşi kişiden kişiye, toplumdan topluma değişebilir… Örnegin biri kendini daha dindar ve dinine bağlı hissederken, digeri etnik kökenini, başka biri devletine vatandaş bağıyla bağlılığını daha çok önemser böylece aidiyet duygusu geliştirebilir… Bir takımın taraftarları arasında, nasıl sade taraftar, başka biri biraz daha taraftar, diğeri fanatik taraftar olabiliyor.. Aynı şey siyaseten de olmaktadır, bazıları sadece oy verecek kadar, bazıları partiye üye olacak kadar, bazıları da görev alacak kadar aidiyet duygusu geliştirir… Bazıları ise başka kişi, grup, parti, toplumu dikkate almadan fanatikçe kendi partisini öne alır, başarısı için ilkesizliğe bile düşebildikleri görülür… İşte bu son grup siyasal gerilimlere neden olabilir…
Meslek aidiyetleri de geliştiği görülür, hatta şu okul mezunları, şu meslek grupları gibi aidiyetlerde gelişebilir, gelişmektedir… Bu aidiyet durumları da, yukarda bahsi geçen durumlar gibi değerlendirilebilir… Öte yandan İnsan bir paradoksal/çelişik canlıdır…
Bağlı, aidiyet içinde olma isteği kadar bağımsız, özgür de olmak ister… Bağlanma, ait olma ve sevme/sevilme ihtiyacı, sosyal bir canlı olmamız nedeniyle bu ihtiyaçlar önemlidir. Başka bir ihtiyaç da, bizim biz, kişi olarak kalmamıza yardım eden, aidiyet duygusunu sınırlayan özerklik, özgürlük, seçim yapma ve kişisel olarak da karar verebilme ihtiyacı duyarız ve biraz farklı düşünmemiz ve davranmamız böylece ortaya çıkar… Aslında bunu şöyle ayırsak daha sağlıklı olur, kişiyi/bizi ilgilendiren alanda kişisel düşünce/davranışlar, içinde yaşadığımız toplumda alınacak kararlarda aidiyet duygusu/düşüncesi ile toplumsal düşünme ve davranma ayrımını yapabilirsek… Böylece kişisel anılar ve toplumsal hafızalar oluşturabilir İbni Haldun’un dediği gibi asabiyet, aidiyet geliştirebiliriz..
Ait olma ile özgür birey olma dengesine yakın bir kişisel ve toplumsal yaşam inşaa eder, daha sağlıklı kişi ve toplum olarak kişilerin mutlu olduğu, toplumun huzurlu olduğu, toplumsal bir düzen inşaa edilebilir.. Etmek ve daha mutlu kişi, daha huzurlu bir toplum olarak yaşamak dileğiyle… Selam ve Sevgilerimle…
Fikri Adil – 25.7.19 – vatandasfikri.com
Kaynaklar
|