KÜLTÜREL KOPMALAR
Kültürel kopmalar nasıl yaşanır? Öyle çok yaşanıyor ki ülkemizde hangisi ele alalım insan şaşırıyor, birlikte bazıları üzerine beraberce düşünelim.
1- Kimimiz başka bir inanış veya yorum farkını tehlikeli görebiliyor, bu nedenle kendimizi onlardan kopuk buluyoruz.
2- Laiklik gibi bir kavramı birimiz dini özgürlükler diye algılarken, kimimizde sadece devlet işleriyle din işlerin ayrılması diye algılıyoruz. Toplumumuza sevimsiz bir laiklik izleniminin yerleşmesine neden oluyor. Haddizatın da laiklik çatışmaları engellemesi lazımken bizim toplumda çatışma nedeni yapılabiliyor.
3- Bazılarımızın davranışlarına bakıyorum, ne dogal çevre neden sosyal çevre umurunda degil, kimi yere tükürüyor, kimi abarttığımı sanmayın işiyor, kimide çıkardığı çöpleri rastgele sokaga atıyor. Temizlik kültüründen ve dogayı koruma kültüründen kopanların bu davranışlarını sık sık görüyoruz…
4- Siyasi düşünce farklılıkları ülke yönetimin de, yönetim farklılıkları gibi algılanması yerine, birbirimizle kavga, hatta öldürme nedeni bile olabiliyor. Oysaki demokrasi farklı düşüncelerin yönetim için mücadele etme yöntemi degilmidir? O zaman demokrasi kültürümüz ya yok, yada siyasi düşünce tarafları kopukluk içindedir…
5- Başka bir kültürel kopma göstergesi de, ekonomik paylaşımın adaletsizliğidir, o kadar duyarsız hale geldik ki ticari ilişkilerimizde olun, akraba ilişkilerimizde olsun, patron, çalışan ilişkilerimiz de, ne yardımlaşma, nede paylaşma, nede hak, adalet ölçüleri umurumuzda degildir. Senin ve toplum için üreten işçilerin haklarına saygı duyma zorunluluğunu kaç patron hissediyordur, ben çeşitli yerlerde çalışanlarla görüşüyorum çalışanın haklarına saygılı patron zor bulunur diyorlar.
6- Nevruz gibi bir bayramı, ülkemiz acısından, olaganüstü dönemlerin aşılmasında milat olan milli bayramları bile ayrı yorumlamaya ayrı kutlamaya başlıyoruz bilmem farkındamıyız. En belirgin kültürel kopma milli ve dini bayramların farklı algılanmasıdır. Bunu bile yaşadığımıza zaman zaman tanık olmaktayız. Bayramlar inanç ve milli birlik inşaa eden ortak ruh yaratarak ve kültürel olarak bizi baglanmaya teşvik eden günlerdir. Kültürel kopukluğa nasıl hizmet ettirilir, doğrusu anlamakta sıkıntı çekiyorum.
7- Kadın erkek ayrımında, insan olunduğunun, etnik köken ve mezhep ayrımında ülkemize ortak vatandaşlık bağı ile bağlı olunduğunu unutacak kadar kültürel kopmalar yaşayan toplumlarda toplumsal düzen tesis etmek zor olacağını düşünüyorum. Toplumsal düzen sorunlu olursa sağlıklı bir toplu yaşayış nasıl ortaya çıkarırız?
Bunları daha da çogaltabiliriz, köylü şehirli ayrımından alınca, şehirlerde semt farklılıklarına kadar, ülke genelinde şu bölgenin insanına güvenilmez, bu bölgenin insanları kavgacıdır, şu meslek mensupları bucudur, gibi onlarca temelinde kültürel kopmaların diyebilecegimiz, hatta biraz abartarak kültürel bi haberliğin etkisidir diyebiliriz.
Bunlardan sonra kültür nedire biraz bakalım mı? Kültür bize ne yaptırır? İçinde yaşadığımız toplumun kültürüyle ters düşmek ve kopmak topluma nasıl yansır sorularına cevap arayalım.
Önce kültür ne yaptırır, kültürsüzlük ne yaptırır üzerine düşünelim isterseniz. Kültür tarihsel ve toplumsal gelişmeler kanalıyla üretilen maddi ve manevi degerlerin toplamıdır. Maddi kültürü görüyoruz, şu yapılmış, şu yapılmamış diyobiliyoruz, ortada fiziki bir şey var. Manevi kültürü göremiyoruz ortada somut bir şey yok gibi algılansada toplumsal işleyişin içinde somuta dönüşen kültürel ögeler veya rast gele davranışlara dönüşen eksiklikler bizim hem kişisel, hemde toplumsal kültürel kopukluk içinde olup olmadığımızın göstergelerini barındırır.
Kültür bizi bazı şeyler yapmaya yönlendirendir, bize duygudaşlık(empati) içinde yaşamayı önerir, biz kültürümüzden kopmamışsak böyle davranabiliriz. Bunu her siyasetin içinde de yapabiliriz. Ne din, nede siyaset engel degildir, sis toplumla duygu alış verişi yapacak kadar bir kültür inşaa etmişseniz. Yoksa, yanınız da çalışanın asgari ücretle yaşamasına aldırmaz, komşunuzun açlığı tokluğu ile ilğilenmeyecek kadar aranızda kopukluğa neden olur kültürel kopukluklar. Biz kültürsüzsek öncelikle akrabalarımızla sonra çalışanımızla, ne komşumuzla, ne toplulumumuzla ne de dogal çevreyle uyum içinde olamayız, hayattan kopuk yaşarız.
Bu kopukluk nasıl oluşur, bunun üzerinde biraz duralım, hep beraber anlamaya çalışalım.
Bence en büyük kopmalar din degiştirmeler de ve devrimler de yaşanır, dün sosyal tarafı agır basan bir sistem içinde yaşanırken ve böyle bir yaşam tarzına dayanan kültür oluşurken, devrimle olacak bir degişimle, bireysel faydaların öne cıktıgı bireyselci bir yaşam tarzına dayanan sisteme geçildiğini düşünün. Başka bir durum ise dini inanç degişikliğinde yaşanır, bugün günah dediğimiz yarın sevap olursa, bugün yaptığımız ibadet yarın biat olursa toplumsal kopmaları daha yoğun yaşarız. Bugün insan aklıyla yapılan yasaların yarın ilahi emirlere dayandığı ve ayet gibi algılandığını düşünün… Yasaların duruma göre degiştiği, yeni durumlara karşı yeni yasalar üretildiği günümüz de, sabit yasalarla hayatın devamı zordur. İşte bu gibi durumlar kültürel kopmaları tetikler.
Siyasi tartışmaları kültürel degerler üzerinden yaparsak, bizde ortak paydalar yaratacak kültürel degerleri yıpratırız. Siyaseti kültürün içinde eritmemiz gerekirken, kültürü siyasetin içinde eritmek gibi bir hata yapıyoruz. Böyle bir hata kültürel bozulmayı hızlandırır, zaten sizin hiçbir şey yapmanıza gerek yok, iletişim ve magazin, moda, özentiler yeteri kadar kültürel kotları bozuyor, bir de bizim bu bozulmaya karşı kültürel duruşumumuzu savunmamız lazımken yaşam tarzlarımızı ve kültürümüzü siyasetimiz yaparsak, kültürü siyasetin aracı haline getirmiş oluruz. Bunların ayrı ayrı alanlar olduğunu bilerek davranmak kültürel kopukluğu giderek kanaatindeyim
Toplumumuzda kültürel kopmalar, bir göcebelikten yerleşik düzene geçişte, iki İslam dinini kabulle, üç, tanzimat döneminden başlayarak batı kültürüne yönünü dönmüş ve bu dönüşe direnenlerle, kabul edenler arasındaki farklı alğılama, şuanda yaşadığımız kültürel kopukluğun temelini oluşturmuştur. Cumhuriyet döneminde de bu kopukluk devam etmiş, tebalıktan vatandaşlığa gecilerek, daha sonraları da ülkeyi kim yönetecek, sorusunun cevabını halkın iradesine, seçimine bırakan demokrasiye geçilmiştir, bu durum kabullenilmişsede, uyanıklar demokrasisine dönmüştür. Şimdi ne yapılabilir, üzerine düşürsek…
Bence üç temele dayandırırsak, bir demokrasi, iki laiklik, üç vatandaşlık temeline dayandırırsak toplumsal yapımızı kopukluklar sorun olmadığı gibi, yeni bağlılıkları da sağlayabiliriz.
Bu üç temele kısaca deginecek olursak, demokrasi örgütlenme ve seçme özgürlükleri ile ülkeyi kimin yönetecegini çatışma nedeni yapmaktan çıkararak kimin yönetecegi sorununu çözerek kopmaları en aza indirecektir.
Laiklik ise dinsel özgürlüklerin önünü açacak, inanma, inanmama konusunda kararı kişilere bırakarak toplumsal soruna neden olacak çatışmaları ortadan kaldıracak, yeni bir ortam yaratarak kimsenin kimseye inancından veya inançsızlığından dolayı toplum dışına itilmesinin önüne geçilerek, inanca dayalı yaşam tarzlarını ve kültürü koruyarak toplumsal yaşam da kopuş ve çatışmaları azaltacaktır.
Vatandaşlığa geldiğimizde, ne kadar gönüllülüğede dayansa bu tam bir resmi bagdır. Herkes yasalar karşısında eşittir, herkesin güvenliği vatandaş olmasından dolayı devlet tarafından güvence altındadır. Herkese egitim ve çalışma hakları verilir, kısacası anayasadan ve yasalardan kaynaklı bütün haklardan herkes yararlanır ve ödevler de herkesi baglar. İşte bu bağlılıklar karşılıklı saygıya ve sevgiye neden olur, yeni bir kültürel bağ kurulur. Bu bizde biraz fazla uzun sürdü kanaatindeyim…
Bunun uzun sürmesinin nedeni kültürel durumlarla, siyasi durumlar, siyasi durumlarla dinsel durumlar, milli meselelerin siyaset malzemesi yapılması gibi nedenler yeni durumun inşasını zorlaştırmıştır. Kim ne kazanmıştır, hepimiz el birliği ile kültürel kopukluğun sıkıntılarını az veya çok yaşayarak cezasını çekmişiz. Bir bakıyoruz birine göre kahraman, birine göre hain, üstelikte vatan haini, bir bakıyorsun birine göre katli vacip, digerine göre nerdeyse kutsal, birine göre ermiş, digerine göre cahil nasıl böyle bir manevi kültür ve kavram kopukluğu yaşıyoruz anlayamadım.
Manevi kültür, bizi ruhen beslerken, maddi kültüründe gelişme motoru olur. Manevi alanda ki her eksiklik bizi yalnızlaştırır, yanlış yapmaya acık hale getirir. BU alandaki eksiklikleri toplumlar yasal düzenlemeler ve yazılı kurallarla ortadan kaldırmaya çalışırlar, çok zaman kaldırmayı başaran toplumlarda daha çok özel alanlarda ortaya çıkan boşluklar nasıl doldurulacaktır? Yasalarla müdahale edemeyecegimiz alanlar hep olacaktır, bu alan bizim özel alanlarımız, mahrem zamanlarımızdır, işte manevi kültür bu alanları da düzenler, bu alanların kontrolsüzlüğü insanımızda ve toplumumuzda mutsuzluğun ana kaynagıdır.
Bir toplum düşünelim, kendisinin farklılığıyla onu o, yapan degerlerini oluşturan kültürden koparsa, magazin, moda, marka gibi ne popülerse onun peşinde koşarsa, önce kültürel farklarını kaybedecek, sonra kendi toplumlarına yabancılaşmaya neden olacaktır. Bu kendine, kendi kültürlerine yabancılaşan kişilerden oluşan kişiler ne kadar o toplumla aynı duyguları paylaşabilir, aynı duyguları paylaşamıyorsa aynı milletten sayılınabilir mi? Kültürün bize özellikler kazandırarak şahsiyet kazandırdığını inkar edemeyiz. Ya kültürümüzden kopacak kadar uzaklaşırsak… Bir magazin ve moda seli gelir bizi, istediği yöne götürür, kültür ise bize istediğimiz yönde ilerlememize yardımcı olan en önemli aracımızdır. Bu araçı toplum olarak kullanmaktan vaz geçersek nereye ne ile gidecegimizin kararsızlığını yaşarız. Ben kültürel kopukluğu alzaymıra yakanlamya benzeterek toplumsal alzaymır dersek daha iyi anlaşılır kılmış oluruz kanaatindeyim..
Her hareketin bir enerjisi vardır, toplumsal hareketlerin enerjisi ise kültürdür. Fikri Adil
Şimdi İnancımızı fanatik yorumlardan kurtararak demokrasi, laiklik ve vatandaşlık bilincine dayanan kültürü özümseyerek, maddi kültürün gelişmesinin önünü de açmış olacağız kanaatindeyim. Kültürel kopukluktan kurtularak maddi gelişmelere neden olacak kültürün önünü acacakmıyız yoksa, aynı toplumda her kavramı ve olayı farklı alğılamaya devam edecekmiyiz? Bu soruların cevapları hepimizi ilgilendiriyor, batıya giden geminin içinde biz doguya gitmeye devam mı edecegiz, yoksa gemimizin rotasını istikametinde hareket mi edecegiz? Doğrudur yanlıştır tersi de mümkündür, dümeni doguya çevirip, içinde de aynı yönde mi hareket edecegiz. Bu tartışmalar bu güne kadar çözülmemesi aydın sorunumuzun veya izlenmesi gereken aydınların izlenilmemesi sorununun varlığını göstermektedir. Aydın bize tarihsel hafızanızı oluşturarak kültürel bir yön verendir.
Aydın sorununu daha kolay çözmek için bizim takip edecegimiz aydınların, Ahmet Yesevi, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, M.Akif Ersoy ve Çemil meriç gibi fanatizme kaymayan, daha geniş kitlelerle kültürel bağ ve barış inşaa edebilen aydınların takip edilmesi ile kültürel kopukluğun aşılacağını düşünüyorum…Selam ve sevgilerimle…
Kültüründen kopanlar nispeten hayattan kopmuş sayılırlar. Fikri Adil
Fikri Adil >> www.vatadasfikri.com >> Ankara
|