MEHMET AKİF ERSOY, RUHU BİRLİGE ÇAĞIRIYOR
Maddi hayatımızın nitelikli olabilmesi için manevi hayatımızın da nitelikli olması lazımdır. Şimdiye kadar ve şimdi ne kadar nusubetler varsa maneviyat eksikliğinden ve ayrılıktan çıkmıştır. Şuan da Irak da Afganistan da başka İslam toplumlarındaki bu savaşın, birbirlerine zulmün temel nedeni İslam’ın kurallarından emirlerini anlamamak ve uzaklaşmaktır. Biz değerlerimizden uzaklaştıkça toplumsal düzenlerimizde zayıflayacaktır. Hatda yıkılacaktır, çünkü toplumları ayakta tutan değerleridir.
Her hareketin bir enerjisi vardır, toplumsal hareketlerin enerjisi ise değerleridir. Fikri Adil
İnandığımız dinden, kendimize ait değerlerden uzaklaşırsak onun emirlerini yerine getirmezsek, değerler üzerine bir toplumsal anlayış ve düzen kurmaz ve işletmezsek ne olacağını iyi kötü tahmin edebiliriz. Mülkümüze yani vatanımıza sahip çıkma duygumuzda zayıflar, birlik dirlik için çalışamayız, çalışmazsak Allah işte o zaman bize yardım etmez, Allah çalışanlara ve sebeplere sarılanlara yardım eder. Allah yardımcımız olmazsa, biz çalışmaz sebeplere sarılmazsak, en basit işlerde bile başarısız olur, en yalın meselelerde bile yanılırız, yanlış örgütler, yanlış lider, yanlış taraf seçeriz. Bize hayatı doğru anlamamıza ve yorumlamamıza neden olan ölçülerimizden uzaklaşmışsak, kendimizi hata yapmaya acık hale getirmişiz demektir. Hata yapmamak için manevi bir güç olması gerekir ki oda kuranda mevcuttur, o bizim tarihsel kültürümüzde vardır. Bunu okumak ve M.Akif in beslendiği bu kaynaklardan beslenerek, onun edindiği ruhu edinmeye çalışalım, göreceksiniz ki edindikce hayatın her alanında başarılı olacagız. Seçim yapmak, karar vermek, hayata karşı bir duruş sergilemek için bize yön verecek ruha gereksinimiz vardır. Bu ruh büyük şahsiyetlerde cereyan etmiş bizim de örnek alacagımız karekterler böylece ortaya çıkmıştır. M. Akif de cereyan eden bu yüksek ruhu bizde örnek alabilirsek nasipleniriz diye düşünüyorum. İnanan, bir dava içinde olan, bu davasının temelinde adaletsizlik, sömürü, zulüm gibi ne bir Müslüman’a nede bir insana yakışmayan bu durumlarla mücadele etmek dava adamı ruhunu taşıyanların görevidir. Bizim davamız sadece karın doyurma davasımıdır ki böyle birbirimizi yiyecek kadar hayvanlaşıyoruz.
Dava adamlarının seçimleri, öylesine olamaz, rastgele düşünce seçmez, rastgele bir lider seçmez, her şart da adaletten yana olur, her şartta ülkesinin çıkarlarını korur ve inancının gereklerini yapar. Bunların alehine kimsenin yönlendirmesine ve kontrolüne girmez. Siz, biz ne yapıyoruz? En küçük kışkırtmalara bile inanıyor ümmetdaşımız olan milletlere düşman olabiliyoruz.
Araya fitne sokanlara bir bakın, onların etkilendikleri kaynakla bizim etkilendiğimiz kaynak bir mi, inananların etkilenmesi gereken kaynakla, nefsinin isteklerinden etkilenenler bir olurmu? Onlar, petrolden, madenlerden, markadan etkilenirler, biz Muhammed Mustafa’dan, onlar kapitalden biz Kuran dan etkileniriz. Nasıl bunların oyunlarına geliyor, peşlerine düşüyoruz anlamıyorum. Bizim kaderimiz bir, Kabemiz bir, kabesi bir olanlarla düşman olmayınız, olmamalıyız. Bunu ayırt edecek kadar akıl ve inanç sahibi olmalıyız, ne zaman olacağız dersiniz?
Siz iman edenlere sesleniyorum peygamberimizin sözleriyle “iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi de sevmedikçe iman etmiş olmazsınız. Allah’ın ve elçisinin emri olsun birbirimizi sevmek, ama kendimize dönüp bir baktığımızda ne görüyoruz. Adaletsizlik bizde, ahlak gösterisi bizde, ahlaksızlık bizde, düşmanlık bizde, tembellik bizde, İslam’a inananlarda olmaması gereken bütün özellikler maşallah bizde. Oysaki Allah, hepiniz benim ipime sarılınız diyor, benim ipim Kuran diyor, Sarılmazsanız mahvolursunuz diyor. Şunu çok iyi biliyoruz, bu mahvolmak sadece dünyayla da sınırlı değildir, ebedi olarak mahv söz konusudur. Allah ın emirlerinden oluşan Kuran a uymadığımızda ahretimizi de mahvederiz. M.Akif büyük bir heyecanla konuşuyor, beli ki konuştuklarıyla düşündükleri aynı, belli ki düşünceleriyle degerleri aynı Allah bize bu büyük şahsiyeti örnek almamıza yardım etsin. M.Akif “ Kuran; ırkı lisanı gelenekleri millet olarak kabul etmez. Gerçekten inanıyorsanız kabile geleneklerini aşıp Kuran ın kurallarına göre yaşamalısınız. İnanan Arap, Arnavut, Alman, Çerkez, Çek, Kürt, Laz bir milletten yani İslam milletindendir. Biz hangi milletteniz? Hintli Müslüman’ı kardeş kabullenmeyen biz, bilmeyerek inananlar kardeşiniz, emrine karşı geliyoruz demektir” Biz degersiz nasıl dava insanı oluruz.
Hz. Muhammed kavmiyet gayreti güdenler Müslüman değildir, kavmiyet sebebiyle vuruşanlar bizden değildir. Kavmiyet güdene özenen bizden değildir. Bu sözler Allah ın elçi olarak seçtiği Hz. Muhammed in sözleridir. Biz yaratanın mesaj göndermek için seçtiğini nasıl oluyorda etkilenilecek kaynak seçmiyoruz. Biz kimden etkileniyoruz, bizi etkileyen kaynakları iyi değerlendirmeli degilmiyiz? İnsan akılsız, milletler inançsız yaşayamaz, düşüncesiz yaşayamaz, bunlarsız amaçsızız demektir.
Biz inançsız yaşayamayız, inancımızdan vazgeçersek mahvolacağımızı Allah ve onun elçisi Hz. Muhammed bize söylüyor ve yaşanan olaylarda gösteriyor. Yaşanan felaketlerin çeşitli sebepleri var. En birincisi kavmiyetçilikten kaynaklı bölünmedir. Yabancıların, işgalcilerin öncü birlikleri bölücülerdir, bu ister inanç bölücülüğü olsun ister kavim, isterseniz siyasi bölücülük hiç fark etmez. Bizim başımıza ne geldiyse bölücülükten geldi, bölünmekten, geldi ne zaman anlar birlik için çalışırız işte fitneden fesattan kurtuluş cihadını başlatmışız demektir.
Bizim İmparotorluğumuz zamanında Sırpları, Ermenileri Yunanlıları ve Cumhuriyet zamanı, şu anda yaşadığımız bölücülük sorumlusu PKK’yı Kürtlerden çok batılılar desteklemiştir. Almanya da ki örgütlenmelerini düşünün, Hollanda’yı düşünelim. Başka bir ülkeyi ele alalım Yunanistan’ı İsrail i al ABD’nin PKK’ya verdiği istihbarat ve malzeme desteğini ele alın, birde bunlar bizimle aynı savunma birliği, örgütü içindeler yani dostlar, iyiki düşman değiller. Biz hala anlayamadık bizim birliğimiz Kuran’dır, Kuran bize ne emreder, şaşarım biz ne yaparız.
Evet burada kendi lafzımız yetersiz kalıyor, sözü yine M.Akif’e verelim, Bize namazı emreden Allah’ın maksadı neydi? Aynı kubbe, aynı Kabe aynı imama uymak, birlik beraberlik işaret etmiyormu? Buna rağmen,biz bölüm bölüm, parça parça bölünüyoruz. Dinin bize vermesi gereken ruh birbirimizi sevmek, toplumsal meselelerde birlik içinde olmak, beraberce sorunlarımızı çözmek, yaşadığımız toplum için çalışmak bizim inancımız olan İslam’ın gerekleridir. Sanki bu dine inanan biz değilmiş gibi birde bize, bakıyorum bölünmek parçalara ayrılmak, kavga, fitne fesat çıkartmak için bir bahane buluyoruz. Oysaki dinimiz birliğe emrediyor, oysaki aklımız birlik içinde hareket ettiğimizde güçlü olacağımızı bize öğütlüyor. Biz gerçek inananlardan değimliyiz yoksa? Biz cihadı yanlış anladık herhalde? Vatana dine saldırı olduğunda biz birlikte cihat edeceğimize birbirimizle cihat ediyoruz. M.Akif bizi uyarıyor, Yürekler bir attıkça bizi top bile yıkamaz. Her şeyi biliyoruz, her şeyi konuşuyoruz ama uygulamada yokuz.
Söz yine büyük üstatta; Çok konuşur olduk, bütün vücudumuz durdu sadece dilimiz çalışıyor. Böyle birlik dirlik sağlanamaz beyninde çalışacak bileğinde çalışacak. Aletinde makinende çalışacak ki ayakta kalabilelim. Laf tek başına bir hiçtir, harekete geçmedikçe ve geçirmedikçe lafla peynir gemisi yürümez. Biz yıllardır yürütmeye çalışıyoruz, yürümeyeceğini anladığımızda diğer milletler uzayda yürüyor olacak. O zaman bizle uyanda balığa gidelim diye dalga geçecekler, geçiyorlar da.
Bütün insanlık gelişme ve ilerleyiş içindedir. Biz bırakın durmayı yavaşlarsak bile durumumuz ne olur? Hem teknik hem sosyal gerileme yavaşladığımızda bile kaçınılmazdır. Herkes Mersin’e biz niye hep tersine? Bu yurdu bu ümmeti bu milleti geliştireceğiz başka yolu yok bu yolda umutsuzluğu kâfirlik sayarım.
Umutsuzluk dinimizce haram kılınmıştır. Her olayda ve durumda Allah’tan umut kesilmez. Allah’ın rahmetinden bereketinden umut kesmek olurmu? Bu yaşadığımız ayrılık gayrılıkta herkesin bir payı var. Kimse payım yok demesin, Devletinde Türklerinde Kürtlerinde payı var. Herkes vicdanına bunu kabul ettirsin ve bu kabulle birlik için ne yapabilirim telaşına düşülsün. Bu telaş içinde aydınların düşüncesine, zenginlerin parasına, fakir fukaranın kendince katkısına ihtiyaç vardır. Bu katkıları herkes karşı taraftan ve devletten beklemesin. İnsan faydalı işler yaparak bu dünyasını da ahretini de kurtarabilir. Terside olur, Allah korusun faydasız zararlı işler yaparak hem dünyamızı hem ahretimizi cehenneme çeviririz. Faydalı işler yapmak için de birlik ve uyum gerekir. Birlik için bu yıl ne yaptın ?
Toprak, su, hava, dünya, güneş, ay ve bütün kainat birlik, düzen ve düzenli hareket halinde değişim dönüşüm gelişim halinde, sen aklınla bunları kavrıyor gözünle görüyor, teleskop, mikroskop gibi aletlerle delilleri izliyorsun. Bundan bir şey çıkarmamız lazım değilmi? Lazım birbirimizle birlik beraberlik uyum içinde insanlığa ülkemize, vatandaşımıza, ümmetimize, milletimize yarar getirecek yaşadığımız çevreleri bir mimar titizliğinde imar edeceğiz ki bu hareket halinde ki kâinatta geri kalmayalım. Bu bölünme, bu hır gür içinde yeterince geri kaldık, artık bırakın durmayı, yorulmaya yavaşlamaya bile hakkımız yoktur.
Her şey kendisi ve diğerleri için çalışıyor üretiyor. Allah yaratıyor yarattıklarını düzen içine sokuyor, hem yaratışı hem düzeni devam ediyor. Bizi yarattı, ama yarattığı diğerleri gibi bir düzene sokmadı, bize kendisinden ruh üflediği için olsa gerek bize peygamberler göndererek uyardı ve bu uyarılara uyma yaşama konusunda bizi rahat bıraktı. Biz Yaşarsak yaşadığımız toplumu da yaşatırız, dualarımız kabul, makbul olur Allahın rızasına ulaşırız. Başka türlü yaşamanın zorluğunu gördükten sonra uyarılara uymamız gerekmez mi? Bu uyarılar bizim iyiliğimiz ve yaşadığımız Dünyada iyi yaşamamız için bize gönderilmiş uyarılardır. Bu uyarılara kulak tıkayarak nereye geldik dön geriye doğru bak, sonra birde ileriyi düşün.
Allah İslam dinini insanlara gayret ediniz çalışınız ahlakınızla yaptıklarınızla örnek olunuz, insanlığa hizmet ediniz diye gönderdi ki hem dünyanız mamur hem de ahretiniz mamur olsun diye bu ögütleri, emirleri bizlere verdi. Biz ne kadar çok uyarsak o kadar çok başarılı olacağız.
İslam ilk indiğinde peygamberimiz ve ashabı iyi birer örnek olmuşlar dinlerini yaşadıkları toplum için faydalı işler yaparak, barış cihadıyla olsun, savaş cihadıyla olsun iyi temsil etmişler tebliğ etmişler yaşamışlar yaymışlar. Biz bunları örnek almayacağız da kimi örnek alacağız? Onlar gibi yaşarsak iyi yaşamış olacağız, onlar bize örnek oldu dinlerini iyi temsil etti, görevlerini iyi bir şekilde yerine getirdi. Dinin iniş gayesini gerçekleştirdiler. Biz inanıyorsak nasıl yapmamız gerektiğini biliyoruz demektir.
Müslümanlık neden geldi gönderildi; kardeşlik getirmek için. İnananlara öyle görünenlere söylüyorum sen ne yaptın mesheplere kavimlere, tahrikâtlara, partilere, bölündün/dük ve herkes kendi gurubuyla böbürlendi, böbürleniyor. Hani kardeşlik? Hani inananlar kardeş olacaktı? Öyle emrolunmuştu. Siz/biz sahte takiyeci Müslümanlar mısınız/mıyız? İnanmışsak öyle görünüyoruz, lütfen inançlarımızın gerekliliklerini araştıralım, anlayalım, uygulayalım, yaşayalım yada inançlı gibi görünmeyelim, görünmemeliyiz. Rol yapmayın ki hayatınıza anlam katsın İslam. Ne yapalım da anlam katsın? Önce ümmetini milletin bileceksin, zaman kaybetmeden çalışmaya başlayacaksın. Çalışma iki alanda olacak biri tarlada fabrikada diğeri ise akademik alanlar da ve diyanette yavaş ve avare günlerimizi de düşünerek hızlı hızlı çalışmalıyız ki ilerleyenlere yetişebilelim.
Çalışmamızla güçlenecek gelişecek ve kendimizi dosta düşmana kabul ettireceğiz, dahası inandığımız din İslam’ı iyi temsil etmiş olacağız. Kimse seni üretmezken, zayıfken dikkate almaz. Ekonomik gücün yoksa fiziksel birlik ve gücün zayıfsa sende o oranda dikkate alınırsın. İnandığın dini senin gerilik nedenin sayarlar, İnanan bir insanın başına gelecek en kötü ayıptır, günahtır olaydır.
Batı medeniyeti robot gibi insanlarını çalıştırıyor, başka milletleri sömürüyor, kendisi gelişiyor, güçleniyor, bu güçle bizi parçalıyorlar, eziyorlar.
Nasihatten anlamıyorsun anladık nusubetten bari anla be hey Müslüman ki, zararımızdan dönmüş olalım. Ne yapmalıyı ikinci defa cevaplamaya çalışalım. Ne yapalım eğitimi önemseyelim bu ilköğretimden alınca lise üniversite akademik personele kadar hatta vatandaşına kadar ülkesinin çıkarı için çalışan ama başka ülkelerin çıkarlarına zarar vermemeye özen gösteren fertler ancak eğitimle ortaya çıkar. Şimdi eğitim, sorumluluk sahibi birini yetiştirsin, vatandaş sorumluluk bilinciyle toplumsal işleyişin içine girsin, toplumun bir parçası olun Böyle bir vatandaşın olmasında mı yarar var, yoksa öylesine yetişmiş, eğitim hayatının dışında büyümüş, sosyal faydanın bilincine erişmemiş insanlar vatandaşlar mı faydalıdır.
Yine sözü büyük üstada bırakalım; Kısacası eğitim, “dünyada eğitimde dinde eğitimde ahrette eğitimle zaten bizim dinimiz Allah tarafından cehaletle savaşmak için indirilmiştir. Hepimiz biliriz ama biz cehaletle savaşmak için kılımızı kıpırdatmayız”.
Bizim dinimiz ilerlemeye mani değildir. Biz İslam dan uzaklaştık geriledik, oysa Hıristiyanlar Hıristiyanlıktan uzaklaştılar ilerlediler. Onların dini ilerlemeyi engelledi. Bütün toplum bilimciler arıyorlar tarıyorlar bizim düzensizliğimizde disiplinsizliğimizde geri kalışımızı da irfansızlığımıza, ilimsizliğe, eğitimsizliğe bağlıyorlar. Sen ilahi emirleri bilmez, sen beşeri bilgileri almaz, sen fen bilgilerinden bi haber olursan sana, bize ne denir? Dilim varmıyor ama, cahil derler bize.
Nasıl yapmalıda kültürlü (irfanlı) olmalı? Evladımıza önce aile terbiyesi, İslam a dayanan, sonra zamanın bilimsel bilgilerini, toplumsal düzenin önemi anlatacak sosyal kuralları anlatmalıyız. Cahillikten kurtulmadıkça birlikte hareket ederek toplumsal düzen kuramayız. Bu nedenle Türkü de Kürdü de Arabı da Afganı da cahilliğe düşerek yabancıların ayartmalarına gelmemelidir ama geliyor. Bu ümmetin ayartmalara gelmemeleri için ne yapabiliriz? Ben namazımı kılıyor zekatımı veriyorum daha ne yapabilirim?
Biz şimdi kendi kendimize soralım bütün Müslümanları ve insanları seviyor muyuz? Müslümanları kardeş bilebiliyor muyuz ? Gönül rahatlığıyla evet diyemiyoruz. Bilakis ayrı ayrı hareket ederek soruna neden oluyor, devlet, hükümetler ise bu fitneyi fesatı ortadan kaldırmak için uğraşıyor yoruluyor. Gücümüzü birbirimizi aşağıya çekmek için harcıyoruz. Yukarıda bahsettiğimiz hadisin bize anlattığı birbirimizi sevmediğimizde inancımızın tam olmayacağını anlıyoruz. İmanımız tam olmadığında dünyada yaptıklarımız ortada, burada yaptıklarımızla ahretimizi de kaybediyoruz. Dünya yoksa ahret de yok. Burada hüsran orada hüsran. İki dünyamızı da kurtarmak için birbirimizi seveceğiz, onun derdi benim, benim derdim onun olacak.
Peygamberimiz buyuruyor; dünyanın öbür ucunda bir Müslüman’a diken batsa ben onun acısını kalbimde duyarım. Ve bizde duymalıyız, şayet Hz. Muhammed in ümmetiysek.
İslam bize bunları öğütlüyor. Böylece toplumsal bir düzeniniz olur,b öylece bir medeniyet ortaya koyabilirsiniz diyor. Sorun bizde biz cahilliğe devam mı edeceğiz? Biz tevekkülü sabrı İslam ahlakını ilk Müslümanların nasıl bunları yaşadığını ve bunların hayata geçmesi için nasıl çalıştığını yanlış anladık veya anlayamadık. İşte size ilk Müslümanlardan bir örnek.
Hz. Ömer Medine de dolaşırken boynunu bükmüş büklüm süklüm bir adam görür ve adamı elindeki kamçıyla vurarak miskin herif, bizim dinimiz böyle kendini ölü şekline koymayı, miskinlik çaresizlik içine sokmayı yasaklar, bizim dinimiz, yoksulluk dini, çaresizlik dini değildir demiştir. Hele tevekkülü yanlış anlayışımız bir başka. Kuran ve hadisin gösterdiği tevekkül bütün sebeplere sarıldıktan, bütün yol ve yordamları denedikten sonra olması gereken tevekküldür. Biz hiçbir sebep’e sarılmazsak çalışmazsak nasıl düşkünlükten kurtuluruz? Yine sabrı da sanırım yanlış değerlendiriyoruz.
Sabır a gelince sabır da düşmanınızla yarışınız hatta onları geçiniz onlardan daha büyük sıkıntılara göğüs geriniz. Ali İmran suresi 200 sabırdan bahsediyor siz bunun Allah ın emri olduğunu için ve vatanınız milletiniz için yaparken, onlar daha çok ekonomik çıkarlar için yapıyorlar. Sabretmek için bizden daha az gerekçeleri var. Biz çalışırken de sabrederken de Allah rızası için hem de kendi rızkımız için çalışır, çabalarız. Allah iyilik için çalışanlarla beraberdir. İyilik için çalışanlar Muhsinlerdir.
Muhsin iyi demektir Allah iyilerle beraber olduğunu söylüyor, Allah’ın bizimle beraber olmasını istiyorsak iyilerden, doğrulardan, güzel davranış sergileyenlerden olmalıyız. Allah vaat ediyorsa yapar, iyi doğru, adil olduğumuzda ve çalışıp sebeplere yapıştığımızda bize yardım eder. Yoksa görüyoruz İslam toplumlarının hallerini.
Bizim coğrafyamızda az olmak üzere bütün İslam coğrafyasında yaşanan, kah emperyalistlerin zulmü, kah da kendi liderlerinin zulmü neden acaba? Müslümanlar yeterince iyi değil mi? Bence Müslümanlar İslam a göre yaşamıyorlar, İslam ı kendi bencilliklerine ve nefislerine göre yaşamaya başladılar. Bu durumda Allah onlarla olmadı, yardım etmedi Müslümanların başına gelen budur. Müslümanlık sadece kelimeyi şahadet, namaz, oruç, haç gibi ibadetler indirmemiştir. İbadet indirirken din, bize iyiyi, doğruyu, güzeli, adil olanı yapmayı, birbirimizi sevmeyi de ögütlemiştir. Bizim ya dini algılamamızda ya da bizde bir sorun var demektir. Peygamberimiz şu uyarıyı yapmıştır. Bir kimse ki Müslüman’ın derdiyle dertlenmez, felaketinden üzüntü duymaz, onların imdadına yetişmez o kişi hiçbir zaman Müslüman değildir. Şimdi Peygamberimizin bu uyarısı üzerine kendi duruşumuzu durumumuzu değerlendirelim. Doğudaki Batıdakinin, Batıdaki Doğudakinin imdadına koştu mu? Hayır, o zaman bilelim ki Müslümanların başı beladan, zulümden kurtulmayacaktır. Bizde Müslüman olarak bu toplumun içinde yaşıyorsak bizimde onlarla aynı kaderi paylaşacağımız muhakkaktır. Bilgi eksikliğinin, bilgi üretememenin, bu bilgilerle teknik kullanmanın ve teknoloji geliştirememenin bize nasıl pahalıya mal olduğunu anlarız inşallah. Bu bilgi eksiklinin birde toplumsal hafızalarımız olan tarihsel ve kültürel alanlarda olmasının bizi daha da vasatlaştıracaktır. Tarih toplumların hafızasıysa, kültür de hafızadaki bilgilerden ve ortamdaki bilgilerden yararlanmaktır.
Hep es geçilir Müslümanlar birbiri hakkındaki bilgileri kanatları kendilerinin edindikleri bilgi ve kanatları değildir. Hep yabancılarının tarihsel bilgileri ve kanatları ile birbirimize bakarız, severiz sevmeyiz, düşmanlıklar beslerler. Başkaları da kanaat oluştururken tabii ki kendi çıkarlarına göre düşünmemiz ve davranmamızı saglayacak kanatların oluşması için çalışacaktır. Efendim şu ülkenin Müslümanlar pismiş, şunlar orucu tutarken böyle tutarlamış, ya öbürleri namaz kılarken şöyle kılarmış berisi kadınlara şöyle eziyet eder öbürünün ahlakı zayıfmış diğeri yabancılarla dostmuş, öbürü H.z Hüseyin e işkence etmiş, beriki demokrat, değilmiş, başkası bizi arkamızdan vurmuşmuş, şunlar biz savaşırken seyirci olmuşmuş. Kimisi bize dost görünüyormuş ama dost değilmiş bu zırvaları kenara bırakamazsak birlik içinde hareket etmemiz mümkün değildir. Kimi tarihin derinliklerinde yapılan hatalardır. Bunlar kabul edilip dersler çıkarmalıdır Müslümanlar, ama hala ders aldığımız söylenemez. Kimileri yalan yanlış bizim aramızı açamaya yönelik yönlendirme haberleridir. Bunlar fitne kurmacalarıdır. Bunlarda iyi okunmalı bu aramıza fitneye neden olacak davranışlardan uzak durmamız gerekir. Bu hikayeler bizim aramızı açamaya yönelik hareketlerdir, birbirimizin derdiyle dertleşmemizin önündeki engellerdir. Biz bu fitne kurmacalarıyla aramıza duvar örecek miyiz örmeyecek miyiz kararı kendimiz vermek için Müslümanları bizim kanatlarımızla ve Kuranın ölçüleriyle iyi tanıyalım, aramıza fitne sokan emperyalistleri dinlemeyelim. Bunun karşısında Müslümanların dinleyeceği yer İslam’ın kitabı kuranıdır bu dinleyiş bizi birliğe götürecektir. Ümmet birliği dediğimizde, siyasi birlikten bahsetmediğimizi sanırım anlıyoruz, yoksa birlik dirlik derken yeni sorunlar çıkmasına neden oluruz. Ümmet birliği derken herkes kendi ülkesinde, kendi yönetimleri altında Müslüman kardeşini dost bilerek, yaşaması demektir. Ama dinimizin emirlerini dikkate alarak, kendi toplumsal düzenimizi kurarak, Müslüman kardeşlerimizin toplumsal düzenlerini kurmasına da yardım ederek yaşamamız bizim iyi doğru yaşamamıza yardım edecektir. İman etmiş olmak da bunu gerektirmektedir.
İman emiş olmakla bizde olması gereken davranış değişiklikleri neler olmalıdır? Öncelikle inanalar arasında barış, sevgi, dayanışma, paylaşma yardımlaşma içinde olan davranışlar geliştirmiş olmalıyız.
Sadece inananlar arasında mı bu insani nitelikler hayır bütün barış içinde yaşayacak olan insanlara karşıda böyle bir davranış içinde olmamız gerekir. Örneğin yolda kalmışa, yoksul ihtiyacı olana, yetime, bilim ilim öğrenenlere yardım etmeliyiz. Yolda kalmış diyor Müslüman demiyor, yoksul diyor ihtiyaç sahibi diyor bunların dinine de bakmayız inanıyorsak görevliyiz demektir, paylaşmalıyız, yardım etmeliyiz. Yardım edebilmek içinde hem kendimiz için çalışmalıyız, üretmeliyiz hemde ihtiyacı olanlar için.
Allah çalışanlara yardım eder. Biz çalışmıyoruz, çalışıyor gibi yapıyoruz. Allah gayret içinde hedefine gidenlere yardım eder biz gayret değil, gaflet ve atalet içindeyiz. İnançlı olmanın gereğini yerine getirmedikçe, bu başımıza gelenlerin nedenini anlayamayız. Bir sömürü bir zulüm bir adaletsizlik bir ahlaksızlık yaşanıyorsa hepimiz sorumluyuz, inanarak da sorumluluğu kabul etmişiz demektir. Şimdiler de çok söylenen bir sözü hep işitirim ben tek başıma mı kurtaracağım köyü kenti dünyayı? Evet, sen tek başına da olsan iyi, doğru, güzel için mücadele edebilirsin, tek başımıza da olsak mücadeleye devam etmeliyiz. İyi, doğru, güzellik konusunda Müslümanca bir örnek olabilmeliyiz. Neden örnek olmuyoruz? herkes kendinden sorumlu. Doğrusunu söylemek gerekirse birçoğumuz görevimizi, sorumluluklarımızı, inancımızın gereğini (ibadet dışında) yerine getirmedik. Yoksa ülkemiz böyle olurmuydu ? İslam coğrafyası böyle zarar görürmüydü? Oldu niye?
Biz akıldan, İslam dan, düşünmekten (tevekkür) uzak durduk, aklı tatile gönderdik nefsi idareci yaptık. İşte aklı tatile gönderenlerin hali Libya, Irak, Afganistan, Mısır, Tunus, Suriye. Nispeten bizim içimizde de aklı tatile gönderen topluluklar var. Peygamberimiz ‘’İnsanın dini aklından ibarettir, aklı olmayanın dinide olmaz’’ diyerek bize ister dünyevi ilişkilerde, isterseniz uhrevi ilişkilerde, aklın önemini vurgulayarak akıldan uzaklaşmanın neler getireceğini öngörerek bizi uyarmıştır. Daha birkaç hadis ve onlarca ayet vardır akılla, akletmeyle ilgili, insanın en önemli yetisi akıldır, bilmektir.
Akıl etmeyenler araştırmaz sorgulamaz sormaz. Ne eleştiri nede öz eleştiri yapmaz. Kulaktan dolma bilgilerle iman ederler hareket ederler. Ya akıl edenler onlar duydukları şeylerin iyiliğini doğruluğunu güzelliğini araştırırlar denerler. Sorarlar ve böylece ölçerler tartarlar ona göre tavır koyarlar. Akıl rehberimiz olmadıkça da düzelmemiz ilerlememiz zor görünüyor.
’’ Nefsi tatile gönder aklı çalışmaya’’. Fikri Adil.
Biz aklı İnancı tatile gönderdik, bunlara tatil yaptırmaktan vazgeçirip işbaşı yaptırabilirsek kendimize geleceğimizi düşünüyorum.
Din işleri dünya işleri birbirinden ayrı hikayesi ise gerçektende iyi bir salaklık kurmacası, tuzağı, din iyi ol diyor nerede, din doğru ol diyor nerede, din güzel şeyler yap diyor nerede, din ahlaklı ol diyor nerede, hepsine de cevap dünyadadır. O zaman nasıl ayıracağız mümkünü yok doğru dürüst iyi olarak dünyadaki işlerimizi göreceğiz inancımızla toplumsal işleyişin iyi işleyen bir parçası olacağız. İslam toplumsal işleyişin bir parçası olmamızı ve işlerimizi ahlak kurallarına göre yapmamızı emreder. Dinin sığınağı Müslüman’ın sinesidir beynindeki düşüncedir. Bunların yönlendirmesiyle ortaya çıkan davranışlardır. Biz bu sığınakları yıktığımızda ne ülke ne camii kalır. Toplumsal düzenimizi kendi ellerimizle yıkarız. Dünyanın imarı, mimarı olacakken, huzur bozucu fitneci yıkıcı oluruz. Allah korusun. Sorunları görüyor, zulmü görüyor, adaletsizliği görüyor bunlarla mücadele etmemizin inançlı olmanın gereği olduğunu unutuyor, yada kader deyip geçiyoruz. İnançlı insana yakışmayan bir durumdur.
Bu sorunlar var, zulüm var, adaletsizlik var demekle iş bitmiyor. Bunları düzeltmek için cihat (mücadele) etmek gerekiyor.
Çevreye bakıyorum insanların davranışlarını izliyorum, bir markanın pantolonunu, bir cep telefonunun modelini, bir ayakkabı, bir şort v.s onlarca kilometre gidiyor üşenmeden. Ama bir hayır hasenat, toplumsal bir sorunun çözümü için olduğu yerde kötürüm gibi çakılıyor kılını kıpırdatmıyor. Hiçbir hayır işinde toplumun sorununun çözümünde görülemiyor bu lüks düşkünleri. Sonrada toplumsal sorunlardan herkesten çok o şikayet ediyor. Şikayet yerine sorun olmamaya, sorun çözmeye yönelik davranışlar yapsak sorunlar soruncuk aşamasında çözülecektir.
Sorunları önceden görmeliyiz, önlem almalıyız sorun çıkmasın diye. Çözümü konusunda sorumluluk almalıyız, almadığımız her sorumluluk, sizi, bizi yani bu toplumun her ferdini üzecektir. Başkası işsiz mi, vergimi kaçırıyor, bir toplumun ana dilimi yasak, bir inanç gurubuna baskımı yapılıyor, iktidarlar adaletten mi uzaklaştı, siyasi kurumlarımızın iç işleyişinde demokratik kurallar işlemiyor mu, teröristler yola mayınmı döşüyor, onlarca yıldır dış ticaretimiz acık mı veriyor. Bu sorunların hepsi ya direk yada dolaylı olarak bizi ilgilendiriyor ve üzecektir.
O zaman M.Akif’in uyarılarına kulak verelim, Safahat kitabını baş ucu kitabı yapalım, uyanmamıza yardımcı olsun. Uyuyanlarla uyanıklar bir olurmu, bilenlerle bilmeyenler bir olurmu, çalışanlarla çalışmayanlar bir olur mu, iyiyle kötü bir mi, güzelle çirkine nasıl aynı değeri veririz.
Doğru ile eğriyi karıştıran toplumlar bir şekilde cezalanırlar. Ulu ALLAH işlerinin iyi olmasını engeller yada bir kötü topluluğa diğer kötü toplulukla cezasını verir. İyi karşısında kötüyü seçenler her zaman geri kalmak zorundadırlar, çalışanlar hep üretir, üretenlere üretmeyenler ihtiyaç duyar. Dogruluk bizi Ahlaka ahlak sa bizi adalete adaletse bizi düzene götürür düzense mamurluk, mutluluk demektir.
İş adamlarımız zarar eder, diplomatlarımız ülkemizin çıkarlarını iyi korumaz, öğretmenimiz iyi öğretmez, siyasetçimiz sorum çözüp yönetmez se biz analar ve babalar çocuklarımızın ihtiyacını karşılayamaz mahcup oluruz.
Mahcup olmamak için, sorumluluklarımızı yerine getirelim. Sorumluluk bilincimizi yükseltelim. Vazifelerimizi daha iyi yerine getirelim. Başka başka sorumluluklarda alalım. Böylece yaşanılan sorunların çözüldüğünü göreceğiz.Ülkemizi daha yaşanılır bir ülke haline getireceğiz.Bunun için önce eğitimimizi insanlarımıza sorumluluk bilinci verecek ruh veren bir eğitim haline getirmeliyiz.Eğitim üzerinde durup şöyle bir düşününce din de eğitimle kendimizi doğayla başa çıkabilmesi de eğitimle,bir araba,bir bilgisayar,bir makine,bir bilgisayar programı kullanmakta eğitimle,temizlikte eğitimle,edep,Adapta eğitimle…Ne yazık ki biz bu işi ihmal ediyoruz herhalde. İhmal ediyoruz derken şekli bir ihmal yok. Bütün gençlerimiz okula gidiyor, ama okullarda öyle bir eğitim veriliyor ki dil uzmanı olacak gibi dil eğitimi, coğrafyacı olacak gibi coğrafya, Tarihçi olacak gibi tarih, Matematikçi olacak gibi Matematik eğitimi verirken onlara sorumluluk bilinci verecek iç disiplini verecek bilgi ve kültür veremiyoruz. Dünya’nın en disiplinli ordusuna sahipken. En disiplinsiz trafiğine de sahibiz. Bunun üzerinde biraz düşünmeliyiz; Demek ki eğitimimiz iç disipline ulaşacak ruhu veremiyor. Bu Gençler bu hayatın içinde kullanmayacağı bilgiden bunalıyor. Kendileri işin içinden çıkamıyorlar, anlamıyorlar ve ders yoğunluğuna yenilip, kendilerini eğitim hayatından koparıyorlar. Aslında eğitimin en önemli öğelerinden birisi, kültürel aktarımdır. Eğitimimiz kültürel aktarım konusunda büyük eksiklik içerisindedir. Kültürümüzü aktaramadığımız gençler kültürsüz oluyor. Kültürsüzler ruhsuz, ruhsuz insan sorumsuz, sorunlu insan haline geliyor. Bencil olup, toplumsal görevlerini yerine getiremiyorlar.
Eğitime maddi bilgilerin yanı sıra, manevi bilgileri de verecek şekilde düzenlenmemiz gerekir diye düşünüyorum. İslam bizi toplumsal yaşayışa hazırlamak ve bu yaşayışa katkılar sunmak için Allah tarafından vahiy edilmiştir. Biz bu alanlarda ne kadar çok başarılı olursak o kadar İslami yaşamız oluruz. İslam son dindir ve biz de ona inanmış olmakla şanslıyız.
İslam’dan önce bir çok din nazil oldu ama öncelik sonralık ilişkisinden dolayı son din İslam, diğerlerini hükümsüz kıldı. Dünyanın selameti, insanlığın huzuru için bu son dine inanan Müslümanlar dinlerine önem vermeli, İslam’ı iyi temsil etmelidirler. Çünkü bu din son dindir. Daha öncekiler sonradan gelen ilahi emirlerle son bulmuştur; buradan anlaşılacağı gibi İslam son dindir, bir daha din inmeyecektir. Allah korusun, bu dinin emirleri gereği gibi algılanmaz, uygulanmazsa insanlık huzur bulmayacaktır!
Diğer insanlar bir tarafa, İslam dinine inananlar tarafından ilahi emirler yalan yanlış yorumlanarak, yaşanmayarak özellikle hayatın dışına atılmıştır, bunun vebali büyüktür. İlahi bir emir, inandığını söyleyenler tarafından rafa kaldırılan dinimiz. Akif’in dili ile İslam’ı asrın ikrakına söyletmedikçe günümüz şartlarına hitap ettirmedikçe inananlarla inancımız arasındaki duvarları yıkamayacağız. Bu duvar yıkılmadıkça İslam daha da insan vicdanından ve toplumsal hayattan uzaklaşacaktır. Bu uzaklaşma da İslam hiçbir şey kaybetmeyecek, insanlık kaybedecektir. Temelde bu uzaklaşışın vebali, günahı şu an inananlara, Müslüman’ım diyerek dinlerini iyi temsil etmeyenleredir. Bu dinlerini iyi temsil etmeyenleri tarih, dinlerini unutan, dinlerinden vazgeçen, dinlerini iyi temsil edemeyenler diye yazacaktır. Bu dinin son din olduğunu unutmayarak, peygamber efendimizin ve Mehmet Akif’in hayatını örnek alarak oluşturacağımız ruhla, bu dini yaşayalım. Yaşayalım ki vebalden kurtulalım.
M.Akif in bir şiiri ile yazımıza son verelim yazı gereginden uzun oldu farkındayım ama çoşkuyla yazınca duramadık.
Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile...
Alem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile!
Kaç hakiki Müslüman gördümse: Hep Makberde'dir
Müslümanlık bilmem amma, galiba göklerdedir!
İstemem dursun o payansız mefahir bir yana...
Gösterin ecdada az çok benzeyen bir kan bana!
İsterim sizlerde görmek ırkınızdan yadigar!
Çok değil ancak! Necip evlada layık tek şiar.
Varsa şayet, söyleyin bir parçacık insafınız:
Böyle kansız mıydı -haşa-kahraman eslafınız ?
Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdasına?
Benzeyip şirazesiz bir mushafın eczasına,
Hiç görülmüş müydü olsun kayd-ı vahdet tarumar?
Böyle olmuş muydu millet can evinden rahnedar?
Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi?
Böyle adet miydi, bi- perva, yemek insan leşi?
Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan!
Hey sıkılmaz ağlamazsan, bari gülmekten utan!
"His" denen devletliden olsaydı halkın behresi:
Payitahtından taşmazdı bu gün sarhoş na'resi!
Davranın haykırmadan nakuus-i izmihlaliniz..
Öyle bir buhrana sapmıştır ki, zira haliniz:
Zevke dalmak şöyle dursun, vaktiniz yok mateme!
Davranın, zira gülünç olduk bütün bir aleme,
Bekleşirken gökte yüz binlerce ervah intikam;
Yerde kalmış, naşa benzer kavm için durmak haram!
Kahraman ecdadımızdan sizde bir kan yok mudur?
Yoksa: İstikbalinizden korkulur, pek korkulur!
Kaynaklar
M.Akif Ersoy düzyazılar, makaleler, vaazlar, tefsirler -A.Vahap Akbaş
Acık mektuplar- Ahmet Özcan
|