SINIF- SİTATÜ
Sınıflar Eşitsizliğin Kaynağı mı?
Toplum için de mesleğe, ekonomik güce, yaşam tarzına bağlı oluşmuş, oluşturulmuş sosyal konuma sınıf diyebiliriz…
Statü ise ister genel olarak, ister sınıf içinde hiyerarşik olarak konum belirleme işidir diyebiliriz… Biz bu yazımızda sınıfı inceleyeceğiz ve nasıl eşitsizliklerin kaynağını oluşturduğunu görmeye çalışacağız…
Bazı düşünürler sınıf kavramını üretim araçları sahipliği ve sahip olmama durumuyla açıklamışlar, sınıf kavramı isimlendirilmemiş olsa da insanlık tarihinin her döneminde varola gelmiştir… İster ekonomik gerekçelerle oluşsun, ister kast sistemiyle oluşmuş olsun, ister yönetim ayrıcalıklarıyla oluşsun, ister köle sahiplik ilişkileriyle oluşmuş olsun… Yada günümüzde paraya ulaşmanın 1001 yolu oluşmuş ve para sahipliğinin artmasına dayalı olarak oluşmuş olsun, temelinde bir üst sınıfın bir alt sınıfı sömürmesine dayanır diyen düşünürler gibi, bizde eşitsizliğin temel sebebi olarak görebiliriz… Bu sınıfsal çelişkilerin günümüzde yansıması, işçi sınıfı emeklerini kapitalistlere satanlar ve kapitalist, patronlar olarak devam etmektedir… Marx takip eden düşünürler böyle, buna yakın düşünürler… Ayrıca başka rantlara dayalı olarak yeni bir sınıf doğmaktadır, varsıllarla, yoksullar, gelişmekte olan ülkelerde, eşitsizliğin belirgin olduğu ülkelerde, demokrasinin olmadığı ülkelerde (Fiili Kırallık) yönetim ayrıcalığı edinmiş bir sınıf yerel ve genel olarak yönetici sınıf olarak diğer sınıflardan ayrılırlar…
Başka düşünürler de şunu der, sadece ekonomik konumla sınıfı izah edemeyiz, ayrıca insanların sahip olduğu zihinsel faaliyetlerin ürünleri, mesleki beceriler, eğitimin oluşturduğu beyaz yakalılar gibi faktörlerinde sınıf oluşturmada etkisine dikkat çekmişlerdir… Weber’i takip eden düşünürler ise daha geniş bir anlam yüklerler sınıf olgusuna… Her iki düşünür grubunda haklı olduğu yanlar vardır… Örnek vermek gerekirse, daha çok üreten, makilerini tamir eden, karşılaşılan sorunları çözen usta bir işçiyle, usta başı bir işçi arasında sınıf farkı olmasa da hem statü, hem de ekonomik farklar ve buna dayalı yaşam tarzları bakımından farklar doğacak bu durumda sınıfsal konumunu etkileyecektir… Daha anlaşılır bir örnek vermek gerekirse… Taşeron işçiyle, kamuda kadrolu çalışan işçi farkını örnek olarak gösterebiliriz… İşte burada statü devreye girmektedir, bu durumu ie şöyle açıklayabiliriz… Ekonomik durumlara dayansa da, onu da aşarak diğer insanların algılarında oluşan kişisel konumlamadır… Sınıf, statü gibi kavramların, cinsiyet ayrımcılığına dayalı düşüncelerin önemi azalmakta ve vatandaşlık, insanlık hakkı gibi haklara dayalı olarak insanlar arası eşitsizlikler aşılmaya çalışılsa da… Ekonomik eşitsizlikler artmaya, hem de zirve yapmaya devam etmektedir… Günümüze gözlemlerimizi çevirdiğimizde…
Kapitalizmin ilerleyip yayılmasına rağmen modern, endüstriyelleşmiş ülkelerin toplumlarında oluşan, ekonomik değer sahipliğine ve başkaca oluşmuş tabakalaşmalara dayandığını konusunda, aşağı yukarı bir fikir birliği vardır… Burada bir tabakayı da zikretmeden geçmeyelim, din adamları sınıfı, dini cemaat liderlerinin oluşturduğu yapılar örnek verilebilir… Günümüzde de mülkiyet sahipliği, genel üretimden aldıkları payların farklılıkları hala sınıf olgusunu besleyen faktörlerdir… İnsanlar kendi cabalarıyla, yetenekleriyle sınıf değiştirebilirler, bu değiştirebilme umudu insanların kapitalist düzen içinde daha çok sömürülmesine neden olur, daha patronu için üretecek ki, onun cüzzi bir bölümünü kendi alabilsin… Öte yandan hala insan haklarına aykırı bir şekilde süren, vatandaşlık bilinci gelişmesinin önünde büyük engel olan kast sistemi Hindistan gibi ülkelerde devam etmektedir… İçine doğduğun kast, senin sınıfını, statünü belirler… Son zamanlarda…
Ulus devletlerin gelişmesine, sosyal devlet anlayışının anayasalara yazılmasına, hukukun kastları, sınıfları aşarak vatandaşlık, insan hak ve hukukuna dayalı olarak gelişmesinin etkisiyle sınıflar arası ekonomik eşitlikler artsa da, etkisi az hissedilmeye başlamıştır… Ayrıca devletler geliri az olan gruplara karşı pozitif ayrımcılık yaparak onların daha iyi yaşamasına yardımcı olmaktadırlar… Cinsiyete dayalı ayrımcılıklar azaldıkça ki gün be gün azalmaktadır, sınıf üzerinde etkisi daha da azalacaktır… Son olarak…
İster vatandaşlığa dayalı, ister ekonomik kaynakların çeşitliliğine dayalı olarak toplumsal yaşamda 100 yıl öncesine göre sınıf etkisi azalmakta olduğu bir gerçektir… Öte yadan ister kanun eliyle, ster teknolojik imkanları kullanan kapitalist anlayışlar eliyle eşitsizliklerin bu kadar yaygınlaşması insanlığın en önemli sorunları arasındadır... Son elli yılda daha çokta gelişmiş ülkelerde, az gelişmekte olan ülkelerde eşitsizlikler daha da artmıştır, bu duruma siyasetin etkisi göz ardı edilemez… Sol, sosyal demokrat partilerin eşitsizliği azaltma politikalarına dayandığı, liberal, muhafazakâr ve sağ politikaların ise eşitsizlikleri normal gördüğü bilinen bir siyasal gerçekliktir… Kişilerin oy tercihinde bulunurken bunu gözardı ettikleri görülmekte, bunun nedeni dini, etnik köken, statü gibi görece, duygusal şeylerin siyaseti etkilemesi diyebiliriz… Bir sınıfsal ayrımı besleyen faktörün ise şu olduğu belirtilmektedir.. Başarı için mücadele edenlerle, başarıyı kontrol edenlerin, başarı ölçülerini belirleyenlerin de sınıflar arası eşitsizliklere dayandıkları, belirledikleri varsayılmaktadır… Her şeye rağmen insanlığın gelişim çizgisi, daha adil, daha ahlaklı ve bunlara dayalı olarak daha demokratik, daha laik bir hukuk sistemi öngörmekte ve bu yolda ilerlediği görülmektedir… Bu yolun yolcuları olarak insanlık görevimizi yaparak daha adil, daha ahlaklı, daha eşitlikçi, daha mutlu daha barış içinde bir insanlık için çalışmalıyız… Önerisiyle, dileğiyle Selam ve Sevgilerimle…
Fikri Adil – 1.6.2020 – vatandasfikri.com
Kaynak: Sosyolojide Temel Kaynaklar Anthony Gıddens – Phılıp W. Sutton
|