SÖYLEM//EYLEM
Söylem, Sesten/Sözden doğar, kelimeler, sözcükler söz/ses ise insanın isimlendirme ve düşünme yeteneğinden doğar, bunlar yazıya döküldüğünde artık herkesin olur, kişileri toplumları etkiler… Söylem, dil, üzere oluşturulan, belirli bir konu hakkında bir kişi ve grubun insanların anlayışlarını düşüncelerini, davranışlarını biçimlendirme maksadıyla yapılan sözlü/yazılı mesajların oluşturulduğu düşünce ve söz yüklü mesajlardır… Onlarca söylem vardır, bunları felsefe, siyaset ve din etkiler, şimdi bunların hangileri daha iyidir?
Bana kalırsa çok detaya girmeden, bizim doğamıza, dünyamızın eko sistemine en uygun olan en iyidir… Bundan ne anlamalıyım ki? Benim bir yaratılışa/doğama/fıtratıma dayalı içgüdülerim var, bunlar benim doğam, bunu dikkate alan, bunu toplumsal hayatın içinde meşru sınırlarla yaşamamı sağlayacak, ne beni, nede toplumsal düzeni yok sayacak söylem ve eylem iyi olabilir… Söylem ve Eylemin iyiliğini nereden anlayacağız?
İşte burada bunu anlamak için insani bir üst caba gerektirmektedir, insanlığın dini, siyasi tecrübeleri vardır, buna tarihi, ilahi bilgi denir, insanlığın siyasal bir yönetim tecrübeleri vardır, insanlığın bu olan bitenden çıkardığı bir düşünce, bu düşünceleri yorumlama tarihi vardır… Hangi düşünce iyi sonuç vermiştir, hangi toplum bunu başarmıştır, bu başarılar hangi söylem ve düşünceye dayalıdır? Bunları filozofumuz, entelektüelimiz düşünecek, akademimiz uygulanabilir hale getirecek, bunları uygulayacak demokratik seçimlerle bizde siyasi yönetimler seçeceğiz ki söylemlerimiz düşünceye, düşüncelerimiz davranışa, davranışlarımız iyiliğe ve güzelliğe neden olsun… Neden olmuyor diyorsanız? Bir yerde bir sorun var, nere de olabilir? Bu sorunun kaynağı nedir, yine bilgi üzere düşünceyle neden doğru/iyi/güzel sonuçlar alamıyoruz diyerek, düşünerek. söylemlerde bulunarak iyi olanı arayış cabamız devam ederse, iyi olanı bulabiliriz… Bulamıyorsak, nedenini de aramalıyız, arayalım o zaman…
Sanırım, insanlar dini, siyaseti, devleti, kurumları, işletmeleri, örgütleri önemsedikleri kadar insanı önemsemediklerinden kaynaklanan bir sorun yaşıyor, yaşıyoruz… Oysa, İnsan yaşamın farkında olan bir canlıdır, kendinin, başkasının geçmişin, geleceğin, iyinin, kötünün, ahlakın, adaletin farkında olan bu nedenle iyi güzel söylem ve düşünce geliştirmeye çalışır… Bu farkındalığıyla iyi olanı ortaya çıkarabilecekken, o iyi, bu daha iyi, benimki, bizim ki daha iyi bir söylem ve düşünce diye diye çatışmaya başlar ve iyilik arayışını bile bir kötülük aracına dönüştürebilmektedir… Bunun nedeni nedir dersek?
Hangi söylemin gerçek/hakikat//doğru olduğu tartışmaları/çatışmaları artık o kadar kin ve nefret üretmiş ki, doğru olan söylemi arama amacımızdan sapmışız, bizim doğrumuzun en doğru olduğu, başka doğruları iddia eden söylemlerin bizim iddialarımıza tabi olmaları gereğini düşünerek böyle davranmayanlara karşı ya baskı, ya çatışma, ya savaş ilan ederek kötülüklere neden oluyoruz… Artık doğruların anlamı kalmıyor, baskıların, zulümlerin, bastırmalar önemli hale geliyor… Gerçek de hangisi doğru söylem/düşünce, davranış? Bu doğru/gerçek fen bilimlerinde çok kolay doğrulanıyor, bu doğrular yeni bilgi ve imkanlarla tekrar değerlendiriliyor yanlışlanabiliyor… Bunu bilim insanların laboratuvarda, mikroskoplarda, gözlem ve deneylerle hangisi doğru sonuç veriyor diye bilgilerini test ediyorlar… Bunu biz nasıl sosyal bilimlere aktaracağız? Yada aktarabilirmiyiz? Sanmıyorum! Neden?
Çünkü, ilk sorun neyin iyi, neyin kötü olduğu üzerinde geçmişten gelen ön yargı haline dönüşmüş kültür sanısı içinde olduğumuz yanlış bilgiler var… Kültür nedir derseniz, sosyal hayat anlamında iyi olan, mutluluk veren yaşayışların devamı, kötü olanların ter edilişi derim… Terk edemediklerimizin yeniden ihya/reform edilmesiyle iyi olana, mutluluğa, barışa, huzura neden olacak söylem ve eylem üzere bir toplumsal yaşam inşaa edelim, etmeliyiz önerisiyle, dileğiyle… Selam ve Sevgilerimle…
Fikri Adil – vatandasfikri.com -2.4.2020
Kaynak: Anthony Gıddens – Phılıp W.Sutton- Sosyolojide Temel Kavramlar
|