|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
İLİŞKİLER |
İLİŞKİLER
(1- Tanrı Kul,2- İnsan düşünce,3- Vatandaş Devlet,4- İnsan insan, 5- İnsan doga, 6- İnsan Kendi ilişkisi)
İnsan ilişkileri aslında bizim hayata bakışımızı, yorumlamamızı ve bunlardan çıkaracagımız düşüncelerle, inançlarla kendimize bir yaşam tarzı seçme işidir. İşte bu seçme işini, yani bizim seçimimizi etkiler, seçimlerimiz de hayatımızı, bu nedenle hayatla ilişkilerimiz de diyebilecegimiz ilişkiler üzerine biraz düşünelim mi ne dersiniz?
İlişkileri genel olarak 5 başlık da incelemeye birlikte degerlendirmeye çalışalım
1- Tanrı Kul ilişkisi 2- İnsan düşünce ilişkisi 3- Vatandaş Devlet ilişkisi 4- İnsan insan ilişkisi 5- İnsan doga ilişkisi 6- İnsan Kendi ilişkisi
a)Bütün ilişkiler de ilişkiler karşılıklıdır, örnegin; Tanrı inancımız bize büyük güç verir, nedeni onun bize iyi ve güzel işlerimiz de yardım ettiğidir. Tanrı kul ilişkisini iman etmek, inanmak başlatacaktır. Burada ki ilişki İmanla başlar iman edilen makamın emriyle yaşamakla devam eder, öldüğümüzde de bizi burada ki davranışlarımızın iyiliği, kötülüğü, helal, haram, güzel, çirkin, sevab, günah ilişkisi ile yargılanacağımıza inanarak yaşamamızı sağlayan bir ilişkidir.
Öte yandan iman etme aynı zaman da bize bir özgürlük verir. Çünki iman ederken biz Allah'ın sevileceklerin en sevilesi, büyüklerin en büyüğü olduğunu bilerek bir teslimiyet ilişkisine gireriz…. Allah-insan ilişkisini, korkulası bir Allahtan yeniden gerçek boyutuna, yani sevgi boyutuna dönüştürmek zorundayız. Sevgisiz bir varoluş biçiminin, bizzat Kur’an’a ve daha genel olarak vahiye ve iman etme teslim olma matığına da ters geldiğini düşünmekteyim… Sevgi kaynaklı olmayan eylemler, kuru, hissiz, şekilden öteye gitmeyen ve gösteriş amacı güden eylemlerdir. Bu tür eylemler, Aynı zaman da Tanrı’nın kınadığı eylemler olup Tanrı İnsan ilişkisine yakışmamaktadır. Şu gerçeği hiçbir zaman unutmamalıyız. İnsanın en önemli duygusal ihtiyaclarından biri sevmek digeri ise sevdiğimiz oran da sevilmektir. Sevgilerin en büyügü de Tanrı sevgisidir ve Tanrının yarattıklarına karşı duyduğu sevgidir… İşte bu nedenldir ki, insanların mutlu olabilmeleri, anlarına ve geleceğe güvenle bakabilmeleri için ilişkilerinde sevginin öncelikli olması gerektiğini hepimiz hataımızdan biliriz. İşte bu yüzdendir ki, Yüce Allah, inananları betimlerken, onları birbirlerini sevenler, birbirlerine şefkatli davrananlar olarak nitelemeye özen göstermiştir.
Sevmek öte yandan seven, sevilen arasın da bir bağ oluşturu ki en güçlü bağlar sevgiyle kurulan bağlardır. Bu bağın (Tanrı Kul bagının) en yüksek mertemesine sevgiyle çıkılır ve sevenin teslimiyeti, İşte o Allah sevgisi kaynağıyla oluşan yine çok sevilene teslimiyetle sonuçlanır…
Bu teslimiyetin sonun da dünya da önem verdiğimiz şeylerin Ne Tanrı dan, nede biz yeryüzünde ki Tanrının süretleri olan insanlar dan daha kıymetsiz olduğu bilinciyle iman ettiğimizden yer yüzü putlarını kırarak bizi bu Allah ve sevgisi özgürleştirecektir. Biz insan Tanrı ilişkisinde acaba putları kırabiliyormuyuz…. Haytımıza çok put girdi ve putlar imanımızı gölgelemeye başladılar kırmak dilegiyle….
b) İnsan, düşünce ilişkisidir ki hayatımızı etkileyen öneli bir yaşam tarafımızı oluşturmaktadır… İnsan düşünce ilişkisi en az Tanrı insan ilişkisi hatta da ondan da eski bir ilişkidir. Ama 100-150 yıldır düşünceler ideolojileştirilmiş ve düşünceleri ideolojiler üzerinden okumaya başlamışızdır. Bu başlayış dinler deyorumlar olan mesheplerin neden olduğu tartışma ve çatışmalara dönüşmüş, düşünsel ilişki aşılmış adeta düşünce düşmanlığı başlamıştır. Sosyalizmin başarısız olduğu zannı ile düşünsel siyasi çatışmalar, artık liberal ve kapitalist politikalar üzerinden günlük bir şekil de devam etmektedir. Siyasete düşünce degil artık söylem egemen olmuştur… Düşünceden ister siyaseten ister kişisel olarak uzaklaştıkca başımız beladan kurutlmayacaktır. Neden dersek, biz inanç dahil her şeyi düşünerek seceriz, seçmeyiz. Yada düşünerek seçtiğimizi veya seçmediğimizi sanarak hayatın içinde yaşarız…
Düşünceden düşülmez, düşüncesizlikten düşülür. Fikri Adi
O zaman her şeyin başı düşünmektir, bu düşünme ben, biz, onlar, doga ilişkisini iyi kurmamızın anahtarıdır. Düşünce bu nedenle biz insanların en önemli vasfı olarak bizim yaşam rehberimizdir. Aklın, düşüncenin dışında insanlara yol gösterebilecek, ışık tutup hakikate götürebilecek başka hiçbir yol yoktur. Çünki ister sevmek gönüllüğü, ister iman etme, sorumluluğu da akıl ve düşünce temelli dogar. Akıl insanı insan yapan, kendini ve hayatı fark etmesini sağlayan en insan yetisidir. Bu temel ne pahasına olursa olsun, sağlam, bilgie dayalı ve bagımsızlığını kaybetmeyecek bir şekil de oluşturulmalı ve geliştirilmelidir. Akıl, düşünce sorun yaratmaz, sorunları çözerek bizim daha mutlu, daha nitelikli yaşamamızı sağlar. Düşünen insan yararlıdır ve düşünen insan yetiştirmeyi amaç edinmeliyiz. Düşünen değil, düşünmeyen insan tehlikelidir, sorun çıkaranlara baktığımız da düşünenlerin çıkardığı sorun, sorun sayılmaz, onlar bu halin daha iyisi var bunu neden yapmıyoruz diyerek mevcuda alışmış bizleri daha iyiye davet etmelerdir ki bu bizi rahatsız eder. Digeleri isee toplumsal hayatın için de karşılaşırız, karşısındakini zor duruma düşürürüp düşürmediğini düşünemeyenlerin neden olduğu sorunlara neden olanlar ki hepimiz bunlarla karşılaşırız ve bizi üzerler….
c) Vatandaş Devlet ilişkisi: Biz de devletin buyurgan tavrı ile şekillenmiştir. Öyle ki vatandaşı için kurululan devlet adeta onun bütün haklarını tırpanlamak için oluşturulmuş mekanizma gibi algılanmasına neden olmuştur. Bu durum Vatandaş devlet ilişkisin de carpıklığı neden olmuş vatandaşı geri plana atan devletlerin vatandaşları bu durum karşısında bu ilişkide mutsuz olan taraf olmuştur. Bu ilikinin sağlıklı olabilmesi için çıkarılan yasaların üniversite hukuk fakültelerin de, sosyoloji bölümlerin de, yasanın öncelikle etkileyecegi vatandaş grubunun meslek odaların da tartışılarak alınan kararlar üzerine siyasetin kurumu olan yasama buradan gelen düşüncelere dayalı yasa yapması uzun vadede bu ilişkide magdur olan vatandaşın mağduriyetini giderecek ve mutlu kılacaktır.
Ayrıca devletten vatandaş toplulukları arasın da eşitliğe dayalı bir adalet bekleriz, bu adalet vergi salınımdan tutunca, egitim ve sağlıktan yaralanma eşitliğine kadar, güvenlikten alınca adil yargılanma hakkına kadar, kamu görevine girmek hakından evrensel insan haklarına kadar adil davranan devlet vatandaşlerının mutluluğuna hizmet edecektir.
Hepimiz bir ilişkiye mutlu olmak için gireriz degil mi? Devletimiz bizim mutluluğumuz üzerinde gölge degil mutluluğa neden olmalıdır düşüncesiyle… İnsan insan ilişkisine geçelim ne dersiniz?
d)İnsan toplum işiklileri
İnsan insan ilişkileri de diyebilecegimiz bu ilişkiler de hayatımız da önemli bir yer tutmaktadır.
Toplumsal ilişkilerin çeşitlerine baktığımız gercekten bu ilişki de hayatımız da ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Bu ilikiler de bizi mutlu kılmakta veya mutsuz kılmaktadır, bunun içindir ki bir denge, yani taplumla kişi, kişiyle toplum arasın da ki bu ilişkilerin toplumsal düzeni bozmadan kişisel özgürlükler yaşanacak bir toplumsal davranış, kişiler arası davranış toplumsal barış ve kişisel mutluluk getirecek bir seviye de yapılandırılabilir… Bunun üzerine toplumsal ilişkilerimize bakarak devam edelim…
Sosyal bilimciler bu ilişkileri şöyle sınıflandırmıştır. Birey sayısı, ilişkinin süresi ve niteliği göz önünde tutulduğu zaman farklı ilişki biçimleri ortaya çıkar.
Birey sayısına göre ilişki türleri temel olarak üçe ayrılır:
a. Birey - Birey ilişkisi: Sadece iki kişi arasındaki ilişkiyi dile getirir, örneğin, maaş kuyruğunda bekleyen iki kişi arasında başlangıçta hiçbir ilişki yokken, birbirleriyle tanışmaları sonucunda, aralarında bir yakınlaşma doğmuşsa toplumsal bir ilişki başlamış demektir.
b. Birey - Grup İlişkisi: Bir tek bireyin, grup ya da gruplarla girdiği ilişki biçimidir, Öğretmenin sınıftaki öğrencilerle ilişkisi, bu türden bir ilişkidir.
c. Grup - Grup İlişkisi: İki farklı grubun birbiriyle kurduğu ilişkiyi ifade eder. İki komşunun birbirine gidip gelmesi, farklı çetelerin birbiriyle çatışması grup - grup ilişkisine birer örnektir.
Toplumsal ilişkiler, sürelerine göre sınırlandırıldığında üçe ayrılır:
a. Kısa Süreli İlişkiler: Zaman bakımından kısa süren ilişkilerdir. Yolculuk yaparken ya da marketten alışveriş yaparken kurduğumuz İlişkiler böyledir.
b. Uzun Süreli İlişkiler: Bu tür ilişkiler uzun sürelidir ve bazen insanın doğumundan ölümüne kadar sürebilir. Aile bireyleri arasındaki ilişkiler ya da köydeki ilişkiler bu türdendir.
c. Periyodik (devirli) İlişkiler: Bu ilişki, sadece yılın belli bir dönemin de kurulur ve bir dahaki döneme kadar ortadan kalkar. Örneğin, dört yılda bir yapılan olimpiyatlar ya da bir şehirde her yıl kurulan fuarlar periyodik ilişkilere örnek gösterilebilir.
Son olarak toplumsal İlişkileri niteliklerine göre iki biçimdesınıflandırabiliriz:
a. Birincil İlişkiler: Yüzyüze gerçekleşen, duygusal boyutu yoğun ve samimi ilişkileri ifade eder. Arkadaşlık ilişkileri, aile içi ilişkiler birincil niteliktedir.
b. İkincil İlişkiler: Birincil ilişkilerin tersine, resmî ve çıkara dayalı ilişkiler ikincil ilişkiler olarak nitelendirilir. Kent toplumsal grubunda, derneklerde, sendikalarda kurulan ilişkiler bu niteliktedir. Bireyler bu tür ilişkilere, gruplar ve kurumlar içerisinde girerler. Bunları gerçekleştirirken birtakım statüler elde ederler ve bu statülere uygun davranışları yapma sorumlulukları dogar.
Bütün bu ilişkiler de temel alacağımız ölcü hak ve özgürlükler ölçüsüdür, bu benim hakkım mı, benim özgürlüğüm nere de biter gibi sorular bizi hak ihlallerinden uzak tutacak, özgürlüklerimizi ise başkalarının özgürlüklerine zarar vermeden yaşamamıza yardımcı olacak iki basit ama önemli kuraldır…
e) İnsan doga ilişkisi
İnsan iradesiyle, düşüncesiyle iyi yapan doğru kararlar alan, idaresizliği ve yanlış kararlarıyla yanlış yapan, bu doğru ve yanlış kararlarıyla hem kendisine hem topluma hemde yaşadığı dogal çevreye hem maliyeti, hem de katkısı olan bir canlıdır. Gönül ister ki insanın hep katkısı, faydası olsun ne yazık ki bana göre dogal çevreye de sosyal çevreye de zararı olmaktadır… Ama sosyal çevreye zararı 1/5 iken dogal çevreye zararı neredeyse ½ dir yani yarıya yarıya olduğunu düşünüyorum… Yani bu maliyetlerin çevreye karşı olanı ise en geri dönülmez sonuçlar doğuranı, en telafafi edilmez zararlar verenidir… Kirlenen çevre eski haline alması, tarım arazilerine ve yeşil alanların imara açılması sonucu geriye dönülemez kayıplara neden olmaktadır ki çevreyle olan ilişkimizin de çok bozuk olduğunu bu ilişkide daha çok çevrenin mutsuz edildiğini görüyorum. Bu durumda mutsuz olan cevre yarın, kirliliğe dayanan sitresi taşıyamaz olduğun da bizim de mutsuzluğumuza neden olacaktır. Bizim de için de yaşadığımız çevreyle ilişkilerimizde de karşılıklı mutluluğumuza hizmet edecek hale getirmeliyiz….
g) İnsan Kendi İlişkisi
İnsan kendisi ilişkisini iki ana başlıkta alalım ne dersiniz, bir vucut, iki duygu(ruh) bu iki durumun dengesi bizi tamamlar diye düşünürüm, ne bendenin ihtiyaclarını beslenme, giyinme, barınma çalışma, cinsellik eglenme, dinlenme gibi bedenin ihtiyaçlarına kulak tıkamamalıyız. Öte yan dan sevme, sevilme, ait olma, takdir edilme gibi duygusal tarafımızın ihtiyaçlarını da göz ardı etmemeliyiz. Bunların temini ile kendimize iyi davranmalıyız ki eksikliklerin hayatımız üzerinde ki olumsuzluklarını yaşamayalım… İşte bu ihtiyaçlarımızın karşılanması sorumluluğu öncelikle bize aittir…
Sonrası temizliklerimize, kötü alışkanlıkların verdiği zararlardan kendimizi koruma sorumluluğumuzu da unutmayalım… Alışkanlıklar aslında sanal ihtiyaçlardır, onlara yok saymak zor olsa da aslında ihtiyaç degil alışkanlıktır. Bizim yaşamsal niteliklerimizi, kalitemizi yok edecek düşmanlarımızdır… Onun dışında bizim kednimizle barışık olmamız demek bulunduğumuz konumu hazmetmek demektir, bu iki durumla ortaya çıkar. 1- Buluduğumuz durum çok kötü olabilir, bu durum bizim yapmamız gerekenleri yapmadığımız için olabilecegi gibi, bizim elimizde olmayan nedenlerden dolayı bu konumda olabiliriz. Bu mevcut konumu degiştiremiyorsak ne yaparız her gün vah, tüh diyerek yaşamak kendimizle olan barışın bozulmaı demektir ki çevrem de sık görüyorum. Bu olumsuzlukları yaşayalım ve tepki göstermeyelim mi demek başkadır, sadece hem kendimize hemde çevremize hep bu konumumuz üzerinden saldırmak başkadır, bu nedenle hem mutsuz olmak, hem de mutsuz etme hakkımız yok bu nedenle kendimizle barışmak zorundayız, mevcut olumsuzlukları kaldırma düşüncesi ve eylemi içerinde olurken mutsuzluğa asgari bir şekilde maruz kalmalıyız…. 2- Hayatımız da hiç beklemedik seviyeler de ki makamlara ulaşmak, hiç ummadığımız paralara ulaşmış olabiliriz, işte bu durumda da çevremizle ve kendimizle barışık olmak durumundayız. Bunu başarmak için yav ben neymişim, nasılda para kazandım çevremdeki bütün bu küçük insanları kullanma hakkı doğmuştur gibi hem kendimizle hem de çevremizle barışı bozacak davranışlardan uzak durmalıyız. Biri bana param için mi, makamım için mi yoksa iyi düşündüğüm ve davrandığım için mi iyi davranıyor, seviyor yoksa seviyor görünüyor mu, gercekten seviyor mu, çelişkileri insanın zaten içini kemirir. Bu nedenle çevremiz deki kişilerin haklarına ve hukuklarına saygıyı kaybetmeden elimizdeki güçü kullanarak o güçü adil haklara dikkat eden güç haline getirmek bizim kendimizle ve çevremizle barışıklığımızın da göstergesidir. Yoksa o güç sizin elinizde çevrenizdekilere batarsa, bu batışlarla çevrenizdekiler ya takiye yapar, yada kaçar dolayısıyla sadece üç kagıtcılarla baş başa kalırsınız ki bu kednimizle barışı bozacak, bizi daha büyük adaletsizliklere ve mutsuzluklara sürükleyecek davranıştır. İşte bu nedenledri ki öncelikle kendimize iyi davranalım, sonra da konumumuza bakmnadan çevremize iyi davranalım ki çevremizle ve kendimizle barış için de kalalım, hem çevrenmiz hem de biz mutlu olalım…
İnsana dair ilişkiler de ne yaşanır üzerine düşünce ortaya koymaya çalıştım, bazı eksikliklerim olabilir karınca karanca katkım olduysa ne mutlu, olamadıysam kusuruma bakmayın bu sadece azda olsa üzerine düşünemek olarak kabul edin, ilişkiler kişiden kişiye durumlar olduğu kadar, mizançların da ilişkiler üzerine etkisini yok sayamayız. Biz genel yargılarımızla üzerinde durduk katkı sunabildikse bu meseleye ne mutlu bizeee…. Selam ve sevgilerimle…..
Fikri Adil www.vatandasfikri.com Aralık 13
Kaynak:
2-Prof.Dr. Salih Akdemir Ders notları
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|