KAVRAM KAOSU (KARGAŞASI)
Kavram, bir isim, bir nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımıdır, yani dilin kaynagıdır, devamıdır, nasıl dil üzerinden ortak anlaşma yöntemi çıkarsa, kavramda toplumlarda aynı etkiyi yapar. Ya kavramlar üzerinde anlaşamıyorsak… Sanki hepimiz farklı bir topluluk mensubu iken aynı toplumda yaşayan yabancılar oluruz. İşte kaos…. İsterseniz üzerinde anlaşamadığımız bazı önemli kavramlara bakalım.
Örnegin, ben laikliği dinsel özgürlük anlarım, sen inanç üzerinde baskı, demokrasi insan hakları konusunda dünyada ciddi gelişmelere neden olmuş derim sen demokrasiyi zülum rejimi sayarsın, ben hukuk denildiğinde adalet anlarım sen devletin korkunç yüzü anlarsın. Ben din deyince Allah'ın koyduğu, bize emrettiği, önerdiği kurallar anlarım sen bunu insanları kontrol, itaat altına alma aracı anlarsan anlaşmamız zor olur. Bunun nedeni nedir acaba, senle biz aynı dili konuşuyor, aynı ülkenin vatandaşıyız, aynı kabeye yöneliyoruz, aşağı yukarı 10 göbektir aynı çoğrafyada yan yana yaşıyoruz. Namaz kılana yobaz, içki içene sarhoş, alkolik, farklı inanana kâfir, gâvur, farklı siyasi düşünce içinde olana hain dersek… Bu kavramların karşı tarafta nasıl algılandığını bilmeden düşünmeden, kavrama toplumsal anlamlar yüklemeden, kendi anlamlarımızla karşı tarafa hitap eder, hitap ettiğimiz şekilde kavramlar kendimizce yüklediğimiz anlamlar üzerinden davranırsak, o toplumda toplumsal birliktelikler nasıl yaşanır…
Bu kadar kargaşa üzerine nasıl bir toplumsal düzen inşa edebiliriz ki, önce ön yargılarımızdan sıyrılalım, ortak kabüllerimiz olsun, demokrasi, laiklik, siyaset, İnanç dediğimiz de ya aynı şeyleri anlayalım, ya da yakın anlamlar çıkarabilelim. Yoksa anlaşmamız çok zor olacak anlaşamadığımız zamanda toplumsal gerilimler sürekli yaşanacak, ya sen baskın gelecek benim alanımı daraltacaksın ben mutsuz olacağım veya ben baskın gelecek senin alanını daraltacak sen mutsuz olacaksın. Dolayısıyla gönül rahatlığıyla devletimize devletimiz diyemiyecek her zaman kendi ülkesinde kendini yabancı ülkede hisseden bir grup olacaktır. İşte bu nedenle Demokrasi dediğimizde en azından yönetime geleceklerin seçimle belirlenmesi, iktidar güçünü farklı kurumların kullanması, örgütlenme özgürlüğü, tepki gösterme özgürlüğü diyebilmeliyiz, laiklik dediğimiz de inanç özgürlüklerinin yaşanması veya iananmama özgürlüğününde olmasını anlamalıyız, siyaset dediğimizde iktidarı ele geçirip karşıda grubun alanının daraltılması degil, yönetme işi için adayların yarışması bu yarışda niteliklilerin belirlenmesi anlamalıyız. Anlayamazsak hep bir birimizi tehlike olarak görecek, yaşam tarzlarımıza müdahale edilir korkusu ile siyaseti hayat, mayat meselesi yapacağız. Hem kendimize hem karşımızdakine hemde ülkemize yazık eder bu güzel ülkeyi yaşanmaz hale getirirriz.
Kaosun kavramsal anlamına baktığımız da ise, Kışkırtma ve karışıklık yoluyla toplumda ortaya çıkan düzen bozukluğu, anarşi, kuralsız kalabalıklar, düzensizliğin yol açtığı karışıklık diyebiliriz. Ama bizim toplumsal ve siyasi sorunlarımızın, kökeninde kavramları yüzde yüz yanlış anlaşılmasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum.
Şimdi de devleti ele alalım, ben devletin toplumun temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş, güçlüler karşısında güçsüzü korumak için oluşturulmuş bir adalete dayalı organizsyon olarak ele alırım, öbürü devletin sadece adalet, güvenlik hizmeti veren bir kurum olarak algılar, digeri ise devleti burjuvazinin mülkünün bekcisi olduğunu söyler. Bunlar belkide uç örnekler ama kavramlara nasıl uç anlamlar yüklediğimizi görelim diye verdim. Başka bir örnek de Türban üzerinden vereyim, biri inancımın geregi kutsal der, digeri bez parcası bu kadar kavram kargaşası, hatta farklı dile varacak kadar farklı yorumlar bizim toplumsal olarak ortak kanaatlar ve deger üzerinden bir kültür ortaya koyamadığımızın göstergesidir. Aslında bakıldığında tarihe bakarsak çok eski bir milletiz, dinimiz son din, demokratik sisteme geçmişiz, kültür yapıcılar olarak zengin bir toplumuz.
Mesela kaç milletin orhun yazıtları gibi tarihsel kökeni var, kaç millet bizim gibi son dinin mensubu ve din üzerine ciddi araştırmalar yapmış, bu araaştırmaları halka anlatamaz da halk dindarlığı sadece ibatet etmek olarak anlarsa orada kavramların yanlış aşılması için zemin hazır olur. Siyaseten farklı yöntemlerin demokrasilerde yarışmasının normal olduğu anlatılmazda bu yarışı kazananlar ve kaybedenlere çevirir de kaybedenlerin anasını ağlatırsak o toplumda toplumsal barışı zor sağlarız. Toplumsal barış için kavramları aynı bu masa dediğimizde algıladığımız gibi genel bir ortak kanaat oluşturmadıkca bu birbirimize karşı düşmanca davranışları aşamayız, barış içinde yaşayamayız. Liderlere bile bakıyorum, birbirlerine öyle laflar söylüyorlar ki, kahvehanelerde söylense insanlar birbirini öldürürler. Bu kadar seviyesiz bu kadar vasat bir demokratik siyaset dünyanın neresinde yaşanıyordur başka?
Öte yandan Ahlak kavramını ele alalım, birileri, bir gencin cilevleşmesini Ahlaksızlık sayarken, civeleşen genci görün tövbe, tövbe kıyamat kopacak derken, ihaleye fesat karıştıranı göremez, bu fesat karıştırarak hak edene degil de kendi çıkar ilişkisi olana ihaleyi vermesinin asıl ahlaksızlık olduğunu görememesi, Ahlak kavramının anlamındaki kaosu yaratmaktadır. Burada şunu söyleyebiliriz, kavramların bir gerçek anlamı var, birde kendi çıkarına göre yan anlamları ana anlam gibi alğılayan kişi ve gruplar var kavramlara. O zaman biz vatandaşlar bu tuzaga düşmeyecek, kavramların gercek anlamını ögrenecek kadar bilgilenecegiz, kavramlar üzerinden hep kandırılmaya devam edecegiz.
Burada aydınlarımıza, kanaat önderlerimize, size, bize, liderlerimize ve halkımıza çok iş düşüyor, artık ortak kavram geliştirme zamanı gelmedi mi?
Fikri Adil – www.vatandasfikri.com 21.07.2013 - 08:32
|