KAVRAM KAOSU(KARGAŞASI) -1
Kavram olaylara ve olgulara anlam yükleme yetenegidir toplumun, yükleyemeyen toplumlarda anlamsızlık, anlayış yetersizliği, birbirleriyle luzumsuz tartışmalar insanların ve toplumların enerjilerinin israfına yol açar. Birbirimize karşı oluşacak sevgiye engel olur, düşünerek davranışlar sergilenemez. Kavramlar üzerinden akıl ve duygu oluşturarak hem kişisel, hemde toplumsal kontrol mekanizmasıyla dengeye gelecek olan insan ve toplumu kavramsızlık serseri mayına döndürecektir kavram kaosu, bu durum ise nitelikli yaşamanın tam zıddı olur ki istemediğimiz bir durumdur.
İçinde yaşadığımız toplumun imkânlarını, kendi imkanlarımızı nasıl artırırız diye düşünmek için üzerinde en azından %70-80 anlaşabilecegimiz kavramlara ihtiyaçımız vardır. Bu yeni imkânlara ulaşmak için aslında kavramlar bizim binek araçlarımızdır. Bu kavramsal kaoslar bizim düşüncelerimizi de düşünsel israf bataklığına sürüklemektedir, bu yolla kendi ve toplumsal enerjimizi nasıl tükettiğimizin farkına varabilmek için kavram kaosunun farkına varmalı ve aşmak zorundayız. Bunu bir tahterevalliye benzetebiliriz, benim yorumum senin yorumuna senin yorumun benim yorumuma yaklaşamadıkca bindiğimiz tahterevalli dengeye gelmeyecektir. Dengesizlikdeki her aralık aramızdaki çelişkileri, çogaltacak, doğal farklılık dengesini aşarak birbirimizi tehdit olarak algılamaya başlamamıza neden olacaktır. İşte burada ciddi bir bilincli dönüşüm dengesine ihtiyacımız vardır. Olayları sağlık degerlendirmek için ihityaç duyulan ortak kavram dilini geliştirdikce toplumsal sorunları da aşacağımzı ve hepimizin istediğinden emin olduğum barış ve huzur içinde yaşayan toplum olma başarısına erişecegimizi düşünüyorum. Kavram bütünlüğü toplumal denge oluşturacak, bu denge içinde toplumsal hayata katılan kişiler yeteri kadar sakin bir düşünüşle özgürleşerek, aklın ve iradenin toplumsal hayata katkı sunmasının da önü açılmış olacaktır.
Bunları tesis edebildiğimizde enerjimizi kavgaya degil toplumsal gelişmeye ayırabiliriz, böylece kavram kargaşasından dolayı ortaya çıkan toplumsal enerji israfı biter, bireylerin ve toplumumuzun mutluluğunun da önünü açmış oluruz.
Bu duruma ulaşmak için bilime, sanata, estetiğe, okula, medyanın iletişim gücüne, sosyal medyanın bagımsız analizlerine, akademik camianın calışmalarına, kısacası okulda, camide, kışlada ortak yaşayış için ortak kavramlar ve bunun bilincini oluşturma cabası bizi gercek bir toplum yapacaktır. Yoksa Allah korusun kavramların israfı insanlarımızın enerjilerinin israfıdır ki bu israfın yanında ekonomik israfın esamesi okunmaz. Hem toplumsal bozulmalar hemde ekonomik kayıplara neden olur.
"Kavram kaosu(kargaşası) toplumsal catışmanın tetikleyicisidir". Fikri Adil
Bütün bunlardan anladığımız kavramlar yalnız yaşanmaz, birlik içinde yaşanır ve birliğe hizmet ederler. Bir kavramda birçok kavramın katkısı payı vardır, aralarındaki ilişkiler böylece anlam bağları kurar. Hiçbir kavramı yardımcıları olmadan anlayamayız, kavramları anlamayı insanları anlamaya benzetebiliriz. Kendi içimizde ki, bilgiyle birimkimle, toplumsal ve kişisel tercübelerle onun içine girerken, oda bize yol gösterecektir. Kişinin ve toplumun yapısındaki payları, ilişkileri, derinlikleri, genişlikleri blirleyen kavramlar üzerine ortalama bir anlaşma ortaya koyarak buları kültürel degerler olarak içselleştirerek kavram kaosundan kurtulabiecegini düşünmekteyim.
Düşüncenin kaynağını, fikirlerin yönünü kavramlar belirler. Fikri Adil
Kavramlar hem birbirimizi, hem de kendi kendimizi anlamaya yadımcılarımızdır, bunların yardımı olmadan nasıl bir toplumsal düzen kurabiliriz ki. Anlamadan bilemeyiz, bilmeden ne sevgilerimizi, ne duygularımızı layıkıyla ifade edebiliriz, ya da yaşayabilirmiyiz? Sevmeyi anlamadan, hissetmeden seviyorum diyebilirmiyiz? Ya da ne kadar farkın da oluruz? Dahası, kavramları anlamak ne demek, bunlar üzerinden ortak anlayışlar oluşturmak ne demek şapkamızı önümüze koyup, ardından birde mum yakarak mum bitinceye kadar bu kavram üzerine düşünelim ne dersiniz? Bu düşünce sonucu kavramı öyle kavramalıyız ki, anlamalıyız ki! Anlamak, insani hasletleri en yüksek seviyeye çıkarmak demektir, derinlemesine bakabilmek demektir, iç manaya ulaşabilmek demektir, mananın için de yolculuğa çıkabilmek demektir, kavramları anlama, düşünce yolunun yolcusu olamak demektir.
Kavramlar üzerine düşünmeye devam edelim mi? Akıl neyle işler, aklın enerjisi nedir? Kavramlar degil mi? Dilimiz kavramlardan oluşmaz mı? Dinimiz kavramlardan oluşmaz mı? Ya, kavram bizim en önemli niteliğimiz olan aklın anlam verme yetenegidir, kavramsızlık anlamsızlıktır dersek abartmış sayılmayız herhalde… Kavramları anlamamak demek, problemlerimizi artırmak demektir.
Kavramlarla düşünür, konuşuruz, ama onlara, karşımızdakilerin de, konuştuklarımızın da bizim anlamlandırdığımız şekilde anlamlandırması gerektiğini sanırım anlaşmak için gerekli olduğunu anlamlandırabildik.
Her kavramsal ayrılık kopukluk demektir, öte yandan kavramlardan yorumlar çıkararak kültürler inşa ederek onların atalete düşenlerini ayırarak yenileriyle degişimi de unutmamalıyız. Bu kopukluktan çok yeniden yeniden toplumsal birlik inşası demektir. Degiştirmez, yeni durumlar karşısında yeni kavramlarla düşünceler ortaya koyamazsak bu işleyişi ihlal edersek, kültürel sapmalara ve başkalarının ürettiği kavramlara ve onların bunlar üzerinden bize kültür ihracına maruz kalırız ki, ne bizim kavramlarımızın nede onların kavramlarının gecerli olduğu toplumsal çelişkili (kaotik) ortamlar da hürriyet, arayanların evde kaybettiği bir şeyi sırf aydınlık diye sokakta aramasına benzer. Bu toplumların nasıl bir cendereye kendilerini mahkûm ettiklerini hiçbir kelime ifade edemez.
Böyle toplumlar şımarıklıkla, özgürlüğü karıştırır, şeker hastasına insilün yerine şeker vermeye benzer ki o toplum bindiği dalı kesiyor demektir. Verilen özgürlüklerin sorumluluk bilinci yoksa, özgürlüğün de anlamı yoktur, bu gibi durumlar da içgüdü devreye girer. Böyle kavramsız, anlamsız bir kültürün, ne düşünceye, nede kişilik oluşumuna katkı sağlaması beklenemez.
Bir toplumda gelecek heyecanı yoksa, orada kavramsal bir boşluk var demektir, bize gelecek kaygısını da veren, gelecegi planlamamıza yardımcı olan da kavramsal düzeyde düşünmemizdir. Bizim düşüncemizle davranışlarımız arasında bağ kurarak samimiyet veren de kavramlardır. Kavram yoksa bir duygusal boşluk vardır, duygu olmazsa, fikirler de pek işe yaramaz. Duygusal zekânın önemini insanlık yeni, yeni keşfetti ve önemsemeye başladı…
İhtilafların büyük çoğunluğu kavramsal yabancılaşmadan dogar ve uzlaşma çabalarını boşa cıkarır. Bu eksiklik düşünce üretiminde de görüldüğü için, toplumsal sorunlar çözümsüz kalır. İdeolojik takıntıların kavramsal yabancılaşmayı körüklediği hepimizin malumudur, ideolojik saplantıların neden olduğu değişimler çok sığ yaşanır, gercek özü pek değiştiremez. Nedeni içinde ruh zenginliği ve ortalama kavram birliği yoktur, bir çok devrim bu nedenle başarısız olmuştur, tarih bunun örnekleriyle doludur.
Daha insanlık tarihiyle kıyaslandığında antibiyotiklerin, ağrı kesicilerin, anestezi ilaçlarının olmadığı devirleri düşünelim. Bir sürü salgın hastalık, şitdetli baş ve diş ağrıları yaşanırdı, veremle mücadele bile 1940’lardan sonradır. Buna rağmen şimdiki insanların neden mutsuz olduklarını düşünüyorumda ne ağrılarını doyasıya yaşabiliyorlar, nede acılarını, al ilaçı geçsin, bunlar hayatın kavramsal anlamını boşaltarak bizim mutuzluğumuza neden olmasın sakın…
İnsanı anlamak çok zor, hele hele bir de kavram kaosunun ortasındaysak, hiç anlayamayız, ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca diyen ozanımız bile kavram çelişkisini düşünerek mi söyledi bu sözü. Kavramlara yüklediğimiz anlamları değer ölçülerine samimiyetle aktarırsak, onlara bağlı olarak yaşamak sanatının idealini kavramla kavramış oluruz.
Selam ve sevgilerimle…
Fikri Adil >> www.vatandasfikri.com
|