İNSANLIK İNSANİ, KRİZLE KARŞI KARŞIYA
Çıkış Nedir Acaba?
Bu krizin zararını çeken kişiler, coğrafyaları, mekanları, zamanları farklı olsa da insanoğlunun soru ve sorunları çok fazla değişmeden krizleri yaşıyoruz…. Hatta insanlık değişmiş gibi görünse de krizlere neden olan zafiyetleri adeta aynı kalmaktadır. Yeni çıkışlar için ne yapılabilir insanlık üzerin de çokça hem de çokça durmalıdır…
Dünya tarihine baktığımız da savaşlar, kıyımlar, krizler tarihi gibi görülüyor, krizlerin ticari, sanayi, bankacılık, mali ve finansal, beslenme krizleri gibi algılanmasına rağmen bence… Asıl büyük insani krizlerin meşruiyetini kaybetmiş iktidarlarını korumak veya evrensel sömürü sistemini devam ettirme maksatlı, ekonomik, kültürel, fiziki işgallere dayalı büyük savaşların, mücadelelerin olduğunu… Yerel düşündüğümüz de ise kişisel ve toplumsal işbölümünün adaletsizliğe dayalı olmasının tetiklediği insani krizler olduğunu düşünürüm…
Yerküre üzerinde daha önce 1763-1819, 1825-1896, 1907, 1929 ekonomik krizler yaşanmış öte yandan yakın tarih de iki dünya savaşı yaşanarak nereden bakarsak bakalım 60-70 milyon cana kıyılmış, belki de bunun iki katından fazla insanın mağduriyetine neden olmuş iki savaştır… Kim ne kazandıysa degmişmidir? Bence değmemiştir…
Günümüz de genelde ekonomik krizler gündeme gelir, ama es geçtiğimiz başka bir kriz vardır ki her şeyi tetiklemektedir! Nedir bu kriz derseniz insaniyet krizi…
Her şeyi tüketen insan kendini de tüketmeye başlamıştır, haz sınırlarını zorlamış haz tükenmiştir, bunun üzerine uyuşturucular devreye girmiş ve uyuşturucu da insanın kendisini tüketmeye başlamıştır… Artık krizler kişiselleşmiş ve insani sorumluluğunu unutan insan kendini de unutmuş, kendisi için, mutluluğu için, daha nitelikli yaşam için, araç olan şeylere ulaşmayı insani amaçlarını unutarak bu araçları amaç haline getirmiştir. İşte tam bu nokta insani kriz noktasıdır, nasıl aşılacaktır derseniz yakın tarih de aşılacağını düşünmüyorum, umut edemiyorum…
İnsanlar doymak bilmez bir iştahla, insanlığa karşı, doğaya karşı gözlerini kapadılar, bunun için de siyasetçiler, liderler olduğu kadar biz sade vatandaşlar da varız… Karşılıklı kişisel ilişkilerimiz bile bu krizden nasibini almıştır… Artık bu olay çılgınlık boyutuna ulaşmış, cinnet haline dönüşmüş, ormanları, akarsuları, kısacası çevreyi, canlıyı, hatta insanı ticari bir mal olarak görmeye başlamışız… Adeta gözümüz dönmüş, bu hırsla, çabucak köşeyi dönme sevdasına kapılmışız, dönenlerin, döndüklerin de neyle karşı karşıya kalacaklarının bile farkın da değillerdir… Bu araçları amaç haline getirenler köşeyi dönmüşler ama döndüklerinde gördükleri şey, insanlıktan çıktıklarıdır ki… Bunu şöyle anlatabiliriz paraya ve mala ulaşmak için insanları aşırı sömür, çevreyi aşırı sömür, ortak mülk ve hizmet aracı olan devleti aşırı sömür, bu kadar olumsuzluğa neden ol.. Neye ulaştın dersen, işte sana ulaştığın yer… Bu kişiler, ucuz itibar sağlayan, motor gücü yüksek arabalara, oda sayısı çok evlere, her şeyi biraz daha çok, biraz daha acımasızca sömürenler ise yatlara, trilyonların hapsedildiği garajlara da ulaşmak olmaktadır… Değer mi, Bence değmez… Kendi aralarında aşırı araç sahipliği yarışı başlamış ve bu yarış yanın da çalışanları, akrabalarını, eşlerini dostlarını unutturmuştur.. Her şeyi kaybetme pahasına aşırı sömürü, aşırı vurgunculuk, çılgınca bir heves ve deliler yarışına dönen bu hal nerede bitecektir derseniz. Bir gün bitecektir, bir doyma noktası vardır ama doyarlar mı bilemiyorum… Bu arada sömürüye maruz kalan çevre ve diğer insanlar ne kadar dayanabilir oda belli değildir, bu işin ne kadar süreceğini çevrenin ve sömürülen kişilerin tepkileri tayin etmektedir…
Genellikle toplumsal, insani, ekonomik ve siyasal krizler akıl dışı davranışların toplumun, çevrenin, ekonominin tahammül edemeyeceği şekil de yaygınlaşmasıyla ortaya çıkarlar… Bunu onaylayanlar ise bu aşırılıkları, akıl dışılıkları normalleştiren kitle psikolojisinin etkisindedirler, bak herkes böyle gidiyor ben neden tersine gideyim düşüncesi bizi yanlışa sevk eder, ortak eder…
Sürü halinde akan toplum düşünen, uyaran kişilere karşı da kitle psikolojisiyle düşmanca bakarlar, hatta çok zaman yanlış yoldayız diyene zarar bile verebilirler… Önceleri yavaş yavaş, sonra hızlı bir şekilde gerçeklerle, çevreyle, insan ilkelerle bağını koparan insan kendini insani bir krizin içine çektiğini de fark edemez. Bu noktadan sonrası olaylar genellikle akışına bırakılır ve kontrol kaybedilir, kontrol bu olayın organizatörlerinde sanılır, oysaki onlar da kendi kontrollerini piyasaya bırakmıştır.. Piyasa kimdir, piyasa kimsedir, olayların akışıdır, nereye doğru akmaktadır? Bu sorunun cevabı tam olarak bilinememektedir, benim tahminim ise araçlar çukuruna doğru aktığıdır, amaçlarını kaybeden insanların ağırlıkta olduğu akışkanlık, araçlar çukuruna doğru akmaya devam etmektedir… İnsanlığı bu noktaya getiren nedir dersek, bazılarından yukarda bahsettik, şimdi daha detaylı bahsedelim mi?
Bunun için bundan çok zara görmüş bir toplumun lideri olan Gandhi ye kulak verelim mi?
Yaşanan krizlerin nedeni olarak Gandhi, İlkesiz siyaset, emek harcamadan zengin olmak, vicdanı yok sayan haz, niteliksizlerin, niteliksiz bilgisi, ticaret hayatın da ahlakın yerinin kara e paraya bırakılması, insaniyeti yok sayan ve insanlığa hizmet için değil köle eden bilim, özverisiz, ruhsuz ibadetler gibi 7 ölümcül günaha işaret etmiştir...
Kutsal kitaplar ve din adamları da hemen hemen aynı konulara dikkat çekmişlerdir.
Papa 1. Gregory insanın hayatı boyunca: ‘’Tembellik, miskinlik, açgözlülük, şehvet düşkünlüğü, kıskançlık, hasetlik, oburluk, öfke, yıkıcılık, gazap etmek, kendini beğenmişlik, kibir.’’ gibi davranışlardan uzak durmalarını önermiştir.
“Papa 16. Benedic, Krizin, Tanrıya karşı olan putperestlikle insan hırsının ve Tanrı imgesi yerine bir başka Tanrının, ihtiras tanrısının konulması sonucu çıktığını kaydetti.”
Hz. Peygamber’de: ‘’Emanet zayi edildi mi kıyameti bekle! İş, ehli olmayana tevdi edildi mi kıyameti bekle; emanete riayet etmeyenin imanı yoktur, onun namazı da, zekâtı da kabul olmaz.’’ uyarısında bulunmuştur, Kurandan da iki örnekle devam edelim mi?
“”İsra-16.Herhangi bir beldeyi imha etmek istediğimizde oranın lüks içinde yaşayan şımarıklarına iyilikleri emrederiz. Buna rağmen onlar dinlemez, fısk-u fücura devam ederler. Bu sebeple, orası hakkında cezalandırma hükmü kesinleşir. Biz de orayı yerle bir ederiz.””
Kur’an-ı Kerim: ‘’Bir toplumu oluşturan bireyler iç dünyalarını değiştirmeden, Allah da o toplumun gidişatını değiştirmez’’ (Ra’d 11) diye uyarmaktadır.
Aşağı yukarı bütün öğretiler, bütün dinler, bütün ideolojiler, siyasal sistemler bize yazılı olarak iyiyi, güzeli, doğruyu, Ahlaklı olanı, Adaletli olanı öğütler… Biz egosu şişik insanlar, kibirliler, şımarıklar ne yaparız? İyiliği, güzelliği, doğruluğu, adaleti ve ahlakı ekseriyetimiz kendi çıkarları için terk ederiz, ettikçe insani krizin seviyesi de, gün be gün artmaktadır.. Çözüm nedir derseniz, bizi krizden kurtaracak yukarda işaret edilen bu evrensel değerlere dönüş yapmak olduğunu da biliyoruz… Ama bencilliği, kibri, şişirilmiş egoyu, şımarıklığı o kadar kanıksamışız ki bu hatanın içinde olan, insanlığın büyük bir bölümünü teşkil eden insanlar olarak daha henüz bu hatalardan dönmeyi bile düşünmemekteyiz.. O zaman insani kriz daha da tırmanacak, hepimizin canını yakacaktır… Bu nedenle insan hakları, vatandaş hukuku, evrensel olarak adalet/ahlak gibi kavramları en az kar ve verimlilik kavramlarının kullanım sıklığında kullandığımızda, bu kavramlar günlük dilimizin bir parçası haline getirdiğimiz de kriz tünelinden çıkış için tünel ucu ışığı görebiliriz… Umudu ve isteği ile insanlığın insani değerler çerçevesin de, insanlığın ürettiği değerleri en adil bir şekil de paylaşmayla özlenen barışa, refaha ulaşarak insanlık, insani krizden çıkaracaktır umuduyla… Selam ve sevgilerimle…
Fikri Adil -- 14.06.2016 12:26– www.vatandasfikri.com
|