ANLAMA/ANLAMLANDIRMA
(Anlamak İçin Bilmenin Gerekliliği)
İnsan gördüğü, duyduğu okuduğu, bildiği şeyleri anlamlandırır, doğru anlamlandırır, yanlış anlamlandırır, herkesin doğrusu diye bir söylem vardır, bu anlamlandırmamızın üzerinde ki gölgedir.
Herkesin doğrusu olmaz, her kültürün kültür alanında doğruları vardır, bunlar dini anlama, yorumlama şeklin de gerçekleşir… Hayatın içinde atalarımızın hayata karşı aldığı tavra da biz geleneksel kültür deriz… Bunlar dinle alakalı olabileceği gibi alakasız da olabilir… Yada daha önceki dini inanışımızdan kalan kültürel kırıntılardır… Kısacası doğru tekdir diyemeyiz ama bu olaylar üzerinden ne kadar doğru, ne kadar yanlış, az doğru çok doğru, an yanlış zır yanlış… Gibi yeni bir anlayışa göre düşünmemiz ve anlama cabamızı konumlandırmamız gerekiyor…
Sonuç da anlam verme işi hepsini bağlıyor, yada hepsini anlamamıza yardımcı oluyor, biz bu anlam üzerin de duralım… Masam da bir şişe var ne şişesi olabilir, Soda, neden böyle bir kanaate ulaştın üzerin de yazıyor ve daha önce ben bu sodadan içtim… Evet kesin soda şişesi, bunu diyebilmek için bakın bazı bilgilere gereksinim duydum veya duyarız….
Şimdi bir sosyal meseleyi bir fiziksel meseleyi bir siyasal meseleyi nasıl anlarız, bunların dışında bilimsel bilgileri nasıl ediniriz ve yeni konulara bunlarla anlamak için yaklaşırız… Bunlar üzerinde düşünmeli degilmiyiz?
Sosyal meselelerde inancımız, kültürümüz etkilidir, doğru yanlış aranmaz diyeceğim ama bu meseleler de ön kabullerle, sorgulamadan yaklaşarak, doğru varsayarak önyargılar üzerinden geliştirdiğimiz davranışlar, hayatın gercekleriyle çatışırlar… Mesela bizim köyde kadınların yüzmesi günahtır, yasaktır, kadınların da yüzmek istemesi ise bir gercektir… Bunu kadınlar da doğru kabul ederler erkeklerde… Neden bu yasağın içine doğmuşlardır… Herkes bu yasağın gerekliliğinden bahseder, erkeklerin kadınları röntgenlediğinden bahsedilir.. Bunun çok büyük günah olduğunu anlatırlar ve çözüm olarak kadınların yüzmesi yasaklanmıştır… Doğrumudur? Tartışalım mı?
Günah denmektedir, günah deme veya helal haram ilan etme yetkisi kimdedir? Dini acıdan düşününce Allah dini yasakları koyar… Allah bizim Devrez çayına girme yasağı koymuşmudur? Bence yok, bundan 100 yıl 150 yıl önce aklı evvel kıskanç bir erkek lan bu kadınların derede yüzmesini nasıl engellerim diye düşünmüş olsa gerek… Uydurduğu şey ise kadınların derede yüzmesi günah… Neden falanca zat bunu diyor… Erkeklerin girmesi onlar girebilirler neden, hiçbir kadın erkekleri dikizlemez de ondan, ya arkadaş sende dikizleme o zaman bak kadınlar, senin dikizlerin yüzünden yüzmeden mahrum oluyor… Abi ben dikizlemeden duramam, onlar yüzmesinler, ya o zaman buna günah bari demeyin, yazık değil mi bu kadınlara… Peygamberin hanımlarına yönelik bazı sınırlandırmalar var… Kadınların örtünmesini öneren ayetler var, ama yüzmesini yasaklayan ayetlere denk gelmedim nereden çıkardılar da bilemiyorum… Bu yasak üzerine kadınlar doğrumu yanlışmı, kaynağı nereden geliyor gibi, ciddi ciddi durarak ulaştıkları sonuca göre kendi kişisel iradeleriyle ya yasağa karşı durmayı yada uymayı seçebilirler… Ama bu saçma yasakları artık sorgulamak zorundadırlar, size bu yasağı söyleyenlerden hangi ayete göre yasaklıyorsunuz veya serbest bırakıyorsunuz? Sorun ve de, diyelim ki günaha girdim günahımı sana mı yazılıyor, bu günah benim günahım be kardeşim, ben burada yüzeceğim sende bön bön bakmayacaksın tamam mı? Bir günah varsa senin bön bön bakmandır, anlaştık mı? Siyasal anlama ve anlamlandırma üzerine düşünmeye geldiğimiz de ise ilk akla gelenler….
Şimdide siyasal bir meseleye bakalım mı? Öncelikle siyaset bir sistem içinde yapılır değil mi? Padişahlık, Krallık, Otoriter yönetimler, Monarşi falan fistan… Liberalizm, Sosyalizm, faşizm, Sosyal Demokrasi gibi sistemlerle devlet yönetilir… Biz sistemimizin demokrasi olduğunu söyler böyle kabul ederiz, burada adaylar seçimle belirlenir belirleniyor mu, iyi ve doğru kararlar almak için tartışmalar yapılır, yapılıyormu? Denetim sistemi vardır, ekonomik olarak zarar edilince bu denetimciler neden zarar edildi diye sorarlar, hukuki kurallara uyulmazsa neden uyulmuyor diye sorarlar ve mahkemeler de bunlara karşı yaptırım uygular…
Demokraside güçler ayrılığı vardır, yargı, yasama, yürütme bu güçler ayrılığı devletin gücünün bir denge ile dağıtılmasını ve güçlerin birbirini denetlemesini öngörür… Bu işleyiş sistemin temel ilkelerine göre olur… Örneğin yasama yargının yargılama kuralları olan yasaları oluştururken aynı zamanda yargının nasıl işleyeceğini de nispeten belirlemiş olur… Yürütme ise yasamadaki çoğunluğu ile yasalar yapılırken çok büyük etkisi vardır… Hatta bizim gibi milletvekili bağımsızlığının önünde ki engeller(Ön seçimin olmaması) çok olan ülkelerde, yada milletvekilleri göbeğinden lidere bağlı olan ülkeler de lider, yürütme ne isterse milletvekilleri yasama da onu yapar… Liderin kararları tartışılamaz evet demeyenler gelecek sefere liste dışı kalacağını bildiği için içi rahat etsin etmesin, vicdanı rahatsız olsun olmasın o karara, o yasaya evet der… Toplum ne kaybeder, ülke ne kazanır, kaybeder, lider düşünmüştür der… Ya düşünmemişse, ya dar çevre lideri yanılmışsa, toplum olarak zarar ederiz…
Siyasal alan da işte bu kadar önemlidir, kararlar daha geniş tabanla alınsın tartışılsın diye meclisler oluşturulmuştur… Yeterince tartışılıyor mu? İşte bunu sağlamak bizim görevimizdir, tartışılmadan alınan kararlara örgütlü (Sendikalar, Muhalefet partileri, Meslek odaları) tepki gösterme hakkımız vardır, bu tepkilerimizde aşırı uçtaki grupların tuzağına düşmeden, yakıp yıkmadan, toplumsal bilince katkı sunmak, alınan kararın yanlışlığını göstermek maksadıyla olmalıdır… Yoksa tepkimizin dozunu iyi ayarlayamazsak, yasadışı hareketler toplumsal düzende sorunlara neden olur… Bilimsel bilmeğe, anlamağa geldiğimiz de ise şunlar söylenebilir..
Bilimsel bilgiler daha nettir, çok tartışılmazlar, gözlemle, deneyle, test edilmiş bilgilerdir, onun onların doğruları kesindir, ne zamana kadar yeni deney ve gözlemlerle yeni sonuçlar alınıncaya kadar… Bu yeni sonuçlar yeni doğrular olarak yerini alır, asıl tartışma sosyal ve siyasal alandadır, bu alanı adaletle, ahlakla, erdemle, saygıyla, sevgiyle desteklersek… Değer olanın değeri ile araç olanın değerini karıştırmazsak, toplumsal yaşayışımıza anlamlar katar ve daha iyi bir toplumsal düzen de mutlu sağlıklı yaşarız…
Bilimsel yöntemle sosyal bilimlerin bilgilerini test edebilirmiyiz, zor gözüküyor, toplumsal olaylar tekrarlanamaz, aynısı değildir, yani laboratuvarı yoktur, deney ve gözlemler yapılamaz ama izlenir… Bazı çıkarımlarda bulunabiliriz… Mesela gezi olayları, Arap baharı, Arap baharı Tunus da neden farklı sonuçlandı da diğer ülkeler de farklı sonuçlandı üzerinde durulması gerekir…
Sosyal olayları sorgulamak için felsefece yaklaşarak üzerinde durulmasın da fayda vardır, olayların nedenleri, sonuçları üzerine, olayın öncesi, olay anı ve sonrası masaya yatırılarak incelenebilir… Olaylar üzerine bir anlama çalışması yapmış oluruz… Bundan sonra ki olaylarda geçmiş olayların neden ve sonuçlarına dayalı kestirimlerde bulunulabilir…
Gercegi Anlamada, Anlamlardırmada Yaptığımız Hatalardan, Gercekligin Tokatıyla Döneriz. Fikri Adil
Anlam verme de ve anlamada ölçülerimiz olmazsa yanlış anlam veririz… Ya da duygusal abartışlar içindeysek, gereklerin tokatıyla uyanırız... Herkes inanmak istediği söze ve kişiye inanma hatasına düşer… Herkesin gözlüğü sadece kendi mahallesini gösterirse, diğer mahalle körü oluruz… O zaman kimse anlamak için doğrular peşin de olmaz, bu öyle yaygınlaşır ki, anlama ve anlam verme körü olduğumuzu fark edemeyiz bile.. Dilimin döndüğünce anlama ve anlam verme üzerin de hatalarımızdan da bahsederek durmaya çalıştık… Dileğim odur ki hayatı, hem doğal olarak, hem toplum olarak, hem teknik olarak anlar bu anlamalarımızdan yaptığımız çıkarımlarla toplumumuza öncelikli olmak üzere insanlığa katkılar sunabiliriz… Selam ve sevgilerimle…
Fikri Adil --- 09.07.2016 07:23– www.vatandasfikri.com
|