SOSYAL TRAVMA
Yaşadığımız sorunu tanımlayamazsak, neden, niçin, yaşıyoruz, ne kadar zarar gördük diye bir düşünsel muhakeme yapmazsak, onun çözümünü bulamayız… Sosyal sorunlarda bundan azade değildir, nasıl kişi psikolojik sorun, ruhsal sorun yaşarsa, sosyal olaylarda da toplum sorun yaşar, tepkileri, çözüm önerileri akıldan uzak duygusal olur… İşte bunun için Travma kavramına bakarak yaşadıklarımızı anlamaya çalışalım… Travma, Fransızca/Latince bir sözcük olduğu, Türkçe karşılığı Sarsıntı, ayrıca herhangi bir fiziksel etkenle oluşan yaralanma, incinme, zedelenme, yara, bere… Yani kısacası sarsıntı ve yaralanma diyebiliriz…
Kişilerin, Toplumların yaşadığı büyük olumsuzlukların sonucu Deprem, sel gibi doğal felaketler, savaşlar, cinsel ya da fiziksel saldırıya uğrama, işkence, cinsel taciz, çocuklukta yaşanan istismar, boğulma, kaybolma tehlikesi gibi… Trafik kazaları, iş kazaları, yaşamı tehdit eden bir hastalığın tanısının konması, tehlikeli bir olaya tanık olmak gibi zorlayıcı ve kişinin başa çıkma yeteneğini aşan olaylar karşısında ruhsal açıdan yaşanan olumsuz olaylardır. Ancak her yaşanılan sıkıntı verici olay ''ruhsal travma'' olarak adlandırılamaz. Olayın niteliği kadar olay karşısında verilen tepkiler, kişisel direnç de önemlidir.
Yaşanılan bir olayın ''ruhsal travma'' olarak adlandırılabilmesi için;
Kişinin gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma, kendisinin ya da başkasının fizik bütünlüğüne karşı bir tehdit olayını yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş ya da böyle bir olayla karşı karşıya gelmiş olması sayılabilir.. Ya toplumlar neyle, nasıl travmaya girer? Kaoslarda, krizlerde, kültürel kopmalarda, işgallerde travmaya girer diye düşünürsek… Biz bana göre, iki sorunla karşı karşıyayız, bunlar ne kadar travmaya neden oldu, olacak bilemeyiz…
Birincisi kültürel değersizliğin, böyle demeyelim değerlerin, değerinin anlaşılmamasına dayalı kültürel kopmalar travmaya neden olabilirler… Kültürel kopma yaşıyoruz ama travmaya dönüyor mu o başka bir ölçü işi… Birazda yaşandıkça anlaşılacaktır… İkinci sorunumuz ise ekonomik eşitsizlikler sorunudur ki… Bunu sadece kriz anlamında değil ekonomik paylaşım sorunlarına dayalı travmalar yaşanmaktadır… Abartıya kaçmak istemiyorum, kölelik döneminden bile ekonomik olarak zor şartlar yaşandığını, görüyorum, düşünüyorum… Bu yaşanmışlıkların, insan ve toplum üzerinde etkisi nedir, ne olmaktadır? İşte bunlarla uğraşması gereken siyasiler, akademisyenler öyle şeylerle uğraşıyorlar ki pes doğrusu dedirtiyorlar… Biri diyor kadın yönetici olmaz, taa 2500 yıl önceki bir filozofa göre ise kadınla, erkeğin üstelikte korucu, yani asker olabilmesi için, filozofun ifadesi tarihin bize mesajıyken.. Kadın asker olabilir mi, evet kadın eğitilirse asker de olabilir, bu kel erkekle, saclı erkek farkına benzeyen bir durumdur der… Sonra siyasetçi mi, din adamı mı belli olmayan siyasetçiler dini kullanarak sorumluluklarını unutturuyorlar, toplumu dini telkinlerin yanlış kullanımına dayalı olarak adeta uyutuyorlar… Aslında din bir uyanış manifestosu olmasına rağmen… Burada biz vatandaşların da ciddi hataları var, dinimizi doğru kaynaktan, ilk kaynaktan öğrenmezsek bizi din adına hareket ettiklerini söyleyen, dinci adamlar, dini kullanan siyasetçiler istismar ederler… Ben biraz daha ekonomik travmalar üzerinde duracağım… Sanayiden tanıdığım ve benden daha önce sanayide çalışan arkadaşımın ifadelerinden yararlanarak, çıkarımlarda bulunarak devam edeceğim…
Arkadaşım, onun emsali, hatta ondan bir iki yaş küçük patronun oğluna takmıştı… Hiçbir iş yapmıyor, giyimiyle, kuşamıyla, bindiği arabayla sadece kalfa olan arkadaşıma hava atıyordu… Arkadaşım, ben onların ailesine onun sunduğu, katkı sunduğunu görmedim ama diyor, 50 katı daha fazla katkı sunuyorum, onun aile bütçesinden, dükkan, şirket bütçesinden aldığının 200 de birini, belki de 500 de birini alamıyorum ve kahroluyorum diyordu… Bu travma değil de nedir? İşte olay bu, aynı şey yönetici seçerken de oluyor, liyakatten uzak bir şekil de seçilen yöneticilerin vasatlığını bilenler kahroluyor, bilmeyenlerde alkışlıyor… Her neyse, konumuz travmaydı değil mi? Evet..
Biz sırf yaşadığımız sorunlarda sorumluluklarımızı unutmak için olsa gerek, seçtiğimiz siyasilerin sorumluluklarını görmezden gelememek için olsa gerek… Yaşanılanların sorumluluğunu, bizim dışımızda arıyoruz, hep bizim dışımızda bir devlet, toplum, kişi sorumlu ve düşman oluyor… Bazen içimizden daha sorumluluğu az olan veya olmayan kişi ve grupları sorumlu tutuyoruz… Bunlarla da yetinmiyoruz günümüzde yaşadığımız sorunların çözümünü tarihi kişilerde ve çözüm önerilerinde arıyoruz… Toplumumuzun tarihteki başarılı anlarıyla övünüyoruz, oyalanıyoruz, günde yaşanılan sorunlarımızı da pek tabi ki çözemiyoruz.. Çözmediğimizde ise sorunlar artık travmatik bir hal alıyor ve sorunumuzu sevmeye başlıyoruz… Çözmek yerine sorunla yaşamayı öğreniyoruz… Sorunumuzla, mutsuzluğumuzla, travmalarımızla yaşıyoruz… Çözme önerisi getirenlere de kulaklarımızı tıkıyoruz, hatta kızıyoruz…
Bütün bu travmatik olaylarda bir suçlu ararız ve bu biz ve bizim siyasaldaşlarımız değildir… Bunun suçluluk duyguları, kişilerarası ilişkilerde, topluluklar arası ilişkiler de bozulma, duygu iniş çıkışlarına, sevgisizlik, nefret, karşı tarafa zarar verme eğilimlerinin artmasına neden olmaktadır… Bu nefret, sevgisizlik, saygısızlık seviyesi arttıkça, karşı tarafa zarar veremeyen kişi ve grup kendine zarar verecek davranışlar, bedensel yakınmalar, utanç, umutsuzluk, değersizlik duyguları içine giriyor ve travma zirve yapabiliyor… Bu durum toplumdan, topluluktan, bunlara ait kültürel değerlerden uzaklaşma gibi belirtilere de neden olabiliyor…
Bunun için çok dikkat edilmelidir ve toplum öncelikle adalete, ahlaka, sonra saygı, sevgi, hoş görü değerlerine acilen dönmeli ve bunun kişilerce, topluluklarca, genel olarak da toplumca özümsenmesine neden olacak davranışlar içince olmalıyız… Bunu eğitim ve din kurumları öncelikle olmak şartıyla, devlet kurumsal olarak, devleti yöneten iktidar olarak topluma örnek olacak davranışlar içinde olunmalıdır… Ki, yaşanılan sorunlar, bunların neden olduğu sosyal sarsıntılar, kişisel yaralanmalar onarılabilsin… Onarılması Dileğiyle, Selam ve Sevgilerimle…
Fikri Adil – 21.11.18 ** vatandasfikri.com
Kaynaklar :
|