KARİZMAYA TUTULMA TEHLİKESİ!
(Dini ve Siyasi Karizmaya Tutsaklığın Sonu)
İki karizmatik tehlike var biri siyasi, diğeri dini ikisi de toplumu derinden, çok derinden etkiliyor ve bu etkilemelere dayalı olarak da çok ilgilendiriyor… Bu konuyu anlamak için önce karizma nedir ona bakalım mı?
Karizma: Çevresinde büyük ilgi oluşturan, niteliği kolay açıklanamaz büyüleyici özellik, kişilik dediğimizde, yani biz etkilenmek için bahane arıyoruz demektir… Oysa etkilenmek için neden, nitelik ararsak karizmanın etkisinden kurtulabiliriz diye düşünerek… Karizmanın dinselleşmesi, siyasileşesi üzerine düşünmeye devam edelim mi?
Karizmanın etkisi altında kalan kişi ve topluluklar sanki büyü yapılmış gibi, doğa ve akıl yasalarına aykırı bir şekil de hiçbir özellik aramadan, hiçbir çaba sarf etmeden, sonuçlar elde etmek beklentisi içine girerler, sanki büyüden etkilenmeyi özellikle ister gibi bir etkiyle… Üretilmiş efsanelerden etkilenmek ve gerçek sanmak gibi bir etkiyle karizmatik dini ve siyasi liderin takipçisi oluyor.. Bu sorgulama aşamaları sonucu ulaşılmış bilgiyle olmuş olsa, eyvallah da, hiçbir akli sorgulamayla, nitelik aramaksızın sadece duygusal algılarla takip edilmesi kişisel/toplumsal bağlanmaya neden oluyorsa karizma… Kaçınılmaz olarak soruna neden olacaktır…
Siyasi ve dini figürlerin politik-teolojik şahsiyetleri ve bunun psikolojik etkileri üzerine ciddi düşünmek gerek… Bu ayrı ayrı alanlarda olursa sorun daha az olur, ya hem dini emde siyasi iki algıyı da bir karizmatik kişiye yükler ve inanırsak, karizmaya tutunursak, karizma kör ederse ne olur?
Dünya ve İslam tarihinde başka birçok örnekleri olduğu gibi; İran Devrimi’nin dini lideri “İmam-Ayetullah” Humeyni örnek verilebilir…
Buna başka bir örnek de vermek gerekirse ülkemizde ortaya çıkan, “Mehdilik” karakterine bürünerek Türkiye’yi bir uçurumun eşiğine sürükleyen Fetullah Gülen, bu tipin/figürün iyi birer örneğidir. Bunun gibi yüzlerce cemaatin lideri, kendi gruplarının ürettiği efsaneler üzerinde büyük bir karizma yaratmışlar, üretilen hikayeler sanal bir gerçeklik maskeleriyle örtülmüş, büyük bir gizem yüklenmiş bir mite/efsaneye dönüşmüş önce kendi gruplarını etkilenmişler, sonra toplumun da beğenisini kısmen kazanarak cemaatini genişletmişlerdir… Sonuç olarak karizmanın efsunuyla efsunlanmış, 100 binler bir kişiye aşık, kişiyi putlaştırmış olduklarına tanığız..
Karizmatik kişinin bir eğitimi, uzmanlığı, hiçbir resmi sıfatının, diplomasının olmasına, hiçbir kariyer, terfi ya da maaş, hiçbir yönetim, hiyerarşik değerlendirmeye ya da denetlemeye tabi tutulmasına gerek görülmez.. Çünkü onun karizması/cazibesi vardır. Kendi kuralını kendi koyar gibi davranır, oysa otorite oluncaya kadar otoritelere karşı son derece dikkatli bir dil kullanır…
Karizma, kendi kendini belirler ve kendi sınırlarını koyar, san ki ilahi bir emri yerine getiren, kaderindeki görevi üstlenen, bunu kendine misyon edinmiş bir dava adamı, takva insanı gibi kendini lanse ederler… Başkalarının kendine itaat etmesini ve onu takip etmesini, edilmediği zaman he dünyalarını, hem de ahiretlerini kaybedeceklerini taraftarlarına söylerler ve buna inandırırlar… Eğer kişiler, onu takip etmezlerse, karizma fıs diye söner, iddiası ortadan kalkar. Eğer onu tanırlarsa, kendini “ispat” etmiş olduğu sürece onların efendisidir, reisidir, şeyhidir, bir tık daha toplumsal taban bulursa mehdidir falan…
Artık takipçileri irade sergileyemez, itiraz edemez, onun karizmasını tanımak, siyasi ve dini müritlerin görevidir, onun üretilmiş kerametlerine inanmak dini, milli gereklilik olmuştur… Hatta şu denir “Mürit Mürşit Karşısında Ölü Gibi Olur” bu durum kayıtsız, şartsız karizmaya teslim ol demektir… Bu durumun topluma sorun olarak yansıması tahrikat/cemaat, o grubun büyüklüğü kadardır… Ya siyasal bir grupsa, ya iktidara gelmiş, denetimsiz bir şekilde devletin kurumlarını (Asker, Polis, Yargı, hazineyi, ekonomik paylaşım) gibi güçlerini kullanıyorsa işte o zaman çok büyük bir sorun var demektir. Bu karizmatik kişi siyasi bir lider ise onun düşüncelerinin en iyi, en doğru, en isabetli, gelmiş geçmiş liderler içinde enlerin eni, büyüğü olduğu söylentisine inanılır ve bu topluma yayılırsa tehlikeye acık bir toplum olmuşuz demektir… Aslın da karizma, bir şey yapmaz, karizmanın cazibesinde ki, cezbesinde ki kişilere yaptırır…Aslında konuya cezbe ve cazibeyle devam etsek daha iyi olacak gibi..
Cezbe: Bir duygu ya da bir inanışın etkisiyle aşırı ölçüde coşup kendinden geçme durumudur dediğimizde, toplumu ilgilendire konularda bu coşkuyla seçim yaparsak doğru olanı seçme ihtimalimiz nedir? Cazibe: Alım, alımlılık, çekicilik, çekim, albenisi yüksek kişilerin etkisiyle dini ve siyasi bir düşünce seçmek ne kadar aklidir, akli selime dayanır? Düşünmek lazımdır…
Sanırım, durumu anlamak için gizemcilik, esrarengizlik gibi bir durum olduğu düşüncesiyle karizmaya yaklaşmak gerekiyor.. Karizma sahibinin kim olduğu ve neler yaptığını bilmeden takip edilen, inanılan, adeta tanrısal özellikleri olduğuna inanılan kimsenin etkisi altına girersek onu nasıl sorgularız eleştiririz hiç düşündünüz mü? Karizma bu nedenle bir şeyin bilgiyle, akılla anlaşılmasını güçleştiren engel olan bir şeydir…
Karizmatik kişiler iddia ederler ama yapmazlar, yüksek perdeden konuşur, akla mantığa sığmayan şeyler söylerler ve takipçileri de bu akıl, mantık dışı şeylere inanırlar..
Ünlü psikanalist ve filozof Erich Fromm, bu tip dini-politik figürlerin sözde ileri sürdükleri kutsal “Dava” iddiasına rağmen; onların bilinç dışını veya bilinçaltını analiz etmiştir. Şöyle diyor: “Böyle bir kişilik, güttüğü davanın veya aldığı kararların temelinde vatanseverlik duygusu ve yurduna, Tanrıya bağlı olduğunu bu yaptıklarının ve söylediklerinin, yüce ülkülere dayandığını iddia eder… Buna içtenlikle inanılmasının gereğinin altını çizer, kendine böylece bir statü belirler, onur, kibir, gurur kaynağı da buradan gelir.. Bütün bu davranışın temelinde bilinçdışı eğilim ve arzular, akli ve ahlaki mazeret veya bahaneler o derece iyi örgütlenmiştir ki, kişinin ileri sürdüğü akli nedenleri bilinçdışı arzuları destekler ve hatta alevlendirir. Böylece karizmasını beslemeye devam eder…
Hayatın günlük akışı içinde böyle bir kişi, arzularının gerçek yüzü ile mantığa bürüdüğü savunma mekanizmalarının hayali görüntüsü arasındaki çelişkiyi, hiçbir zaman kendiliğinden göremez. Arzuları yönünde harekete devam eder.
Eğer biri çıkıp da böyle bir kişiye gerçeği, yani kutsal davasının temelinde, onun şiddetle karşı çıktığı gizli birtakım arzuların yattığını söylerse; bu kişi, yanlış anlaşıldığına ve haksız yere kınandığına inanmakta devam eder.” (Erich Fromm, Çağımızın Özgürlük Sorunları. Çev: B. Güvenç. İst. 1973. S 111-112)
Biri çıkıp, insanlık için çok önemli yeni bir mesajı, zamanının en büyük adamı olduğunu ilan ettiğinde, buna belli sayıda bir insan topluluğu onun deli (meczup) olduğuna inanır… Öte yandan bazıları da, gerçekten o adamın iddia ettiği kadar büyük olduğuna, mesajlarına ihtiyaçları olduğuna inanacaktır. Bu kişi bir takipçi kitlesine sahip olmak için bağırıp çağırması yeterlidir, akla, bilgiye, bilime, mantığa dayanmak zorunda olmaması ve insanların bu Hey ezanlara inanması… Biz insanların gerçeklerden çok bilinmezle heyecan duymamıza, gizemcilik geleneğimize dayalı olsa gerek..
Bu da, açıkça büyüleyici kişilerin, bizim duymak istediklerimizi söylemesi, aslında onun bilgili bir insan oluşunu göstermez, sadece bizim duymak istediklerimizi, daha iyi bir sözle bize sunmalaıdır diyebiliriz.. Biz, düşünmezsek, karizmanın yanıltıcı olduğunu bilmezsek, nabza göre şerbetler kanar karizmanın cazibesine, şeyhin feyzine yakalanırız… Bu yakalanma aynı şuna benzer…
Tıpkı uyuşturucu bağımlılığına yakalanmak gibi ir şeydir karizmanın büyüsüne yakalanmak… Uyanık bir zihne sahip değilsek, nasıl uyuşturucunun hazzına yavaş yavaş alışıyor, bu tehlikeyi fark etmiyorsak, bu kişileirn etkisine de yavaş yavaş girer ve bu kısır döngüde kendimizi kurtaramayız… İşte bu nedenle ister dini bir camaati tercih ederken, ister siyasal bir lideri takip ederken, ilk yapacağımız şey, dini ve siyasi bilgiler edinmek olmalıdır… Karizmadan, bu kişilerin uyuşturucu etkisinden, bizi ancak bilgi ile uyanmış bir zihin/akıl kurtaracaktır… Akıl/bilgi ve bunların verdiği zihinsel uyanıklık olmazsa eger, kişide ve toplumda, şu yaşanmış tehlike, tekrar yaşanabilir..
Almanya’da nasıl yaşandığını gördüğümüz bu türden bir zihinsel uyuşukluk, uyuşturucu propagandaya dayalı hastalık salgınına Hitler’in büyük sorgulanamaz lider olduğuna inanılmasına dayalı olarak… Toplumunu ve dünyayı büyük bir maceraya sürüklemesi ve milyonlarca insanın ölmesine neden oluşunu hepimiz biliyoruz değil mi? Aslında sadece bu olay bile insanlar için büyük bir derstir, uyanık bir zihnimiz varsa tarih bu tür olaylarla doludur.. Bu olayda…
Alman halkı, onun düşünülmeyecek düzeyinde üst-insan oluşuna inanmış, propagandalarla, efsanelerle, yalanlarla inandırılmış… Tüm toplum, tek bir adam gibi ve tek adam da, bütün ulusun bir amblemi ya da simgesi gibi gösterilmiş, görülmüştür… Onun bekası toplumun, toplumun bekası onun bekası olmuştur, yani öyle bir benzeşme ki, sadece bir kişi için toplum adeta kendini fedai olarak düşünmüş ve feda olmuştur..
Bu, bir birey de, toplumun bilinç bütünleşmesi yerine geçmiş, Almanya tek bir birey olmuş, ortak akıl, istişare, danışma, uzmanlık her şey karizmanın kontrolüne geçmiş olanlar, olmuş, milyonlar yok olmuştur.. Karizmanın cazibesi bu kadar öldürücü olabilmektedir.. Bütün halk, tek bir kutsal figür de birleşir, bunun dinsel veya politik karizma olması da çok önemli değildir, onun söylemleri, düşüncelerinin sorgulanamaz oluşu önemli bir sorundur… İşte bunun için karizmaya tutulma, kapılma büyük riskler taşır.
Karizmanın Neden Olduğu Sorun Nasıl Aşılabilir?
Toplumlar, kurumlar, takımlar bir lidere ihtiyaç duyarlar, belkide karizmayı bu ihtiyaç doğurur. Yalnız karizmanın etkisinin bir sınırı olmalı, yoksa sadece karizma, etkileme ile işler yürümez, akıl, fikir, plan, proje de gerekir değil mi?
Bilimsel teoriler ve araştırmalar, bir liderin nasıl davranacağı üzerinde etkili olan, a) liderin kişisel karakteristikleri, b) lideri izleyenlerin kişisel karakteristikleri, c) grubun karakteristikleri d) örgütün yapısal karakteristikleri olmak üzere dört ana değişken olduğunu gösteriyor. Bunların her biri, liderlik işlevlerinde etkilidir. Bu faktörlerin herhangi birinde veya tamamında meydana gelecek değişmeler, liderin tavır ve davranışlarını doğal olarak etkileyecektir. Bir liderin, yükselen karizmasının nedenlerini anlayabilmek için de bu faktörlere, onların birbirleriyle ilişkilerine bakmak gerekiyor. Karizma nasıl doğar?
Karizmanın öneminin kriz zamanlarında artacağı ise bilinen bir başka grçektir. Kriz zamanlarında bireyler ve özellikle gruplar, ruhsal olarak adeta çocuklaşıp çocukça tepkiler verirler. Bu tepkilerden birisinin de lidere yapışırcasına bağlanmak olduğu bilinir. Grubun kriz zamanlarında dağılmasını engellemek, onları koruyup kollamak, gerçek karizmatik liderliğin önemi vardır. Müslüman ülkeler için çok uzun zamandır, çok-boyutlu bir lider ve yönetim krizini yaşandığını söyleyebiliriz…
İslam’ın ilk dönelerinde politik hayatta Peygamberin ve müminlerin karşılıklı tartışması (Şura), ehliyet-liyakat ve toplumsal maslahat üzerine, ahlaki ilkelere bağlı olarak kurulmuş olsa da… Peygamberimizin ölümünden sonra, durum tam tersi olmuştur..
Daha erken hilafet seçimlerinde, yönetim belirlenmesin de bir oldu, bittiye getirilmesi ve kabile aidiyetinin ağır basması, kabilede ki bir reisin karizmasına dayalı bir zora dayalı yönetim, seçilmesi, zora dayalı olarak benimsenmiş olması, Müslüman toplumların bin - bin üç yüz yıllık adeta belalarını oluşturmuştur… Asıl beka sorunu tek adam ve bu adamın karizmasından çıktığı tarihi olaylar akli selimle değerlendirilince görülmektedir..
Bu İlk dönem kabile kültürü içinde İktidar, onu zorla ele geçirenindir, yani darbecilik diyebileceğimiz bir yöntemle iktidar el değiştirir… Bu el değişikliği ise çatışma demektir, toplumsal barışın bozulması ve ölüm demektir… Nitekim öylede olmuştur… Daha sonraları ise yönetim şöyle devam etmiştir…
Türkler de (Selçukiler-Osmanlılar ve diğerleri) devlet yönetimi, karizmatik önderlerden ziyade, geçmişten getirdikleri yarı seküler(Laik) töreye dayalı bir devlet yönetme geleneği ile yönetim sürdürülmüştür.
Bu süreç içinde, devlet yönetimleri, mistik-karizmatik tarikat önderlerinin başkaldırılarına da maruz kalmışlardır… Bunlar Safaviler, Şeyh Bedrettin, Babailer ve son örnek de olduğu gibi Fetullah Gülen’in önderliğindeki “hizmet hareketinin” 15 temmuz kalkışması, bu geleneğin en yeni bir örneğidir. Son olarak, bu sorun nasıl aşılıra geldiğimizde ise şunu söyleyebiliriz..
Sonuç olarak, politik hayat, taşımış olduğu ihtiras, iktidar/güç elde etme isteğine dayalı olarak hile ve şiddeti azaltmak için insanlık, laiklik, demokrasi, şeffaflık, denetleme ve Hukuk düzeni için anayasaya dayalı bir toplum sözleşmesi ön görmüş… Bu sözleşme ile güçler ayrılığı üzerine bir hukuk ve siyasal sistem kurulmuştur… Aleni olarak din dilinin ve dinsel karizmanın bu alana sokulması, yukarıda bahsetmiş olduğumuz tehlikeleri önleme maksadıyla laikliğe dayalı olarak, siyasal yetimle dini yönetim ve etkileşimleri ayrılmıştır… Öte yandan bize dini cemaatlerde düşen şu olmalıdır…
Doğru olan, niyet, ne olursa olsun dini, ahlaki olsa bile bu niyetin ve dilin, akli, ahlaki, şeffaf, eleştiriye açık ve denetlenebilir olması önemlidir. Kişi kültü, hele din ile boyanmışsa, Allah korusun kurtarıcı değil öldürücüdür. Âlim’in yerine, Ârif yerine (Şeyh-Veli, Mehdi, Gavs…) soru sorma yerine, zikrin; düşünme yerine, rabıtanın; irade yerine itaatin vurgulandığı bu yapılar, toplumsal hayatımız için son derece tehlikelidir…
Bu tehlike tarihin her döneminde aşağı yukarı yaşanmış olduğunu tarihçiler söyler, Hitler Almanya’sı olumsuz bir örnektir, bizde 15 Temmuzda sorgulanamaz, eleştirilemez din adamlarını neler yaptığını gördüğümüzü hatırlatır… İşte bu nedenle kendilerine zillullah ünvanı veren siyasetçilerin ve din adamlarının, karizmasına, büyüleyici etkisine dayalı değil, bilgiyle, akılla, mantıkla, uyanık zihne dayalı dini ve siyasi yaşam, yaşansın, yaşanmalıdır, önerisi, dileğiyle… Selam ve Sevgilerimle…
Fikri Adil – 15.3.2020 – vatandasfikri.com
Kaynaklar
2* http://www.dildernegi.org.tr/TR,274/turkce-sozluk-ara-bul.html
3*Liderlik Psikolojisi - Prof. Dr. Erol Göka - www.aktuelpsikoloji.com
5* Zillullah - http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=2671
|