HAYATA FELSEFİ BAKABİLMEK
(Hayata Felsefi Bakışınız Yoksa Hayat Sizi Ciddiye Almaz. Fikri Adil)
Felsefece hayata bakış, kendi köklerine, yerel olana, senin olanla birlikte evrensele doğru sorgulayarak bakabilmek felsefeyle bakmak diyebiliriz, becerebilir miyiz? Evet… Bunun için yapılması gereken felsefeyle, felsefecilerin ilişkisine, hayatla toplumun, insanın ilişkisine felsefenin bakışıyla, toplumun felsefeye bakışına, bilimle felsefenin ilişkisine bakarak, hayata felsefeyle bakmaya çalışsak, çok mu kafamız karışır, felsefe olana razı olmamak olanı sorgulamak ise bırakın karışsın kafamızda ki düşünceler, düşünceleriyle.. Felsefeyle hayata bakmak, at gözlüklerini atarak bakmaktır…
Felsefenin evrensel oluşunun en önemli özelliği nedir dersek, onun olaylara tümel yaklaşımıdır diyebiliriz… Bunu dediğimiz zaman, felsefe yerelle ilgilenmez denilebilir mi, yok, içinde yaşadığı toplumun olaylarıyla, olgularıyla, sorunlarıyla bu sorunların çözümüyle, toplumun bunlara bakışıyla tabi ki ilgilenir, tümelle ilgilensin derken yerelle ilgilenmemesi bir anlamda felsefenin hayattan kopmasına, neden olacağı düşünülebilir… Felsefe hayatın günlük işlerine cevap aramaktan çok bir üst düşünme biçimi olarak, olanla, olması gereken arasında sentez, yapmaya çalışması felsefeyle hayatın bağının devamına yardım edecektir… Buna felsefeciler dikkat etmelidir, bu dikkat için felsefecilerin felsefeyle ilişkisine bakalım mı? Hiç düşündünüz mü, Felsefecilerin felsefeye bakışı üzerin ne denilebilir?
Bizde ve dünyada genellikle felsefeyle uğraşanların, mesleki zorunlulukla uğraşırlar, hemen burada şu sonuç çıkarılmamalı: mesleki olarak uğraşanlar nitelikli felsefi sorular soramaz mı? Bu büyük sorular ve bunlara felsefi düşünceye dayalı cevaplar herkes tarafından sorulamazlar ve cevaplar bulunamaz… Bu doğruda, ama felsefeyle öyle ya da böyle uğraşanlar sıradan insanla değildir ki… Bazıları felsefeye giriş için, bazıları da yaşamsal ihtiyaçları karşılamak için girmişlerse, daha da önemlisi felsefe yapacak kadar da bağımsız kalabiliyorlarsa… Üzerine çok durmamak gerekir dierek, yine de şu soruları soralım mı? Acaba felsefecilik para kazanmak için yapılacak bir iş midir, bu nitelikli sorular para almaksızın sorulamaz mı? Para alanlarda, almayanlar da sorulabilir… Asıl mesleki felsefecilerde soruna neden olan alan; meslek varsa patronda vardır, patron, yani felsefeciye maaş verenler, onun nasıl düşüneceğini, düşünme sınırını belirlerse, felsefe tümele doğru nasıl bakacak, büyük sorularla, sorgulamalarını nasıl yapacak? Her şeye rağmen bunları felsefecilerin aştığını görüyor, onların ve bizim adımıza seviniyorum… Meslek demek felsefecinin mensubiyet içinde olduğu yerel topluma bağlı olması demektir diye algılanacağından… Asıl olan…
İşte bu nedenler bağımsız ve tikel, yerel olanla ilişkisinde bağımsız düşünebilen felsefecilerin bakışıyla hayata bakmak çocukça merak ve hayretle mümkündür.. Oysa meslek olarak felsefeciler zaten bir metine bağlı kaldıkları için felsefe değil, felsefi metinleri aktarma, yani nakil yapıyor sayılırlar.. Yani diğer sosyal bilimleri nakilcilikle suçlayan meslekten felsefeciler kendileri de, istisnalar dışın da büyük ölçüde nakilcilik yapıyorlar denilebilir… Sorgulama sanatçıları olan felsefeciler, kendilerinin felsefeyle ilişkilerini sorgulamalıdırlar diyerek… Felsefenin bilimle ilişkisine geçelim mi?
Felsefe bilimle nasıl bir ilişkisi olur, felsefeyi bilim yapmaya zorlayabilirmiyiz? Bilim açıklar, felsefe anlamaya çalışır, bilim fayda, üzerine çalışırken mühendislikle gelişirken, felsefe iyi, güzel doğru üzerine çalışır… İyi nedir, doğru nedir, güzel nedir, bunlar nasıl olmalı, neler barındırmalıdır, sorularına bilimsel cevaplar vermek mümkün mü? Bence değil, bilim daha çok tekille, fenle, teknikle, maddeyle ilgiliyken, fizik üzerine yoğunlaşırken, felsefe tümelle, metafizik üzerine sorular, bilgiler, düşünceler üzere yoğunlaşarak çalışır… Metafizik fizik üzerine duralım mı? Bence durmayalım, fiziği aşan hal metafiziktir… Yani burada fizik işlemez akıl işler, soyut düşünce işler, metafizik sorgulamalar işler, soyutluk işlerken, somutluk yok sayılmaz… İşte bilim felsefe ilişkisi de görüldüğü gibi sorunlu bir ilişkidir, zaten sorun, sorgulama yoksa felsefe bitmiş, felsefecileri uzun süreliğine tatile göndermek gerekir ki, buda duyguların, estetik kaygıların yok edilmesi demektir… İşte bu nedenle felsefe bilimle, dinle ilişki içinde olacak ama onların sınırlarına hapsolmayacak ki bağımsızca hayata bakabilen felsefe/felsefeci olabilsin… Din ve felsefe ilişkisi üzerinden toplumun felsefeye ve felsefecilerin toplumsal olgulara bakışa bakalım mı?
Din ve felsefe ilişkisine baktığımız da din iktidar dışında ki her şeye hükmeder, hatta iktidara da hükmetmeye, ortak olmaya çalışır ve çatışır, siyasal ve dinler tarihin büyük bir bölümü bu çatışmayı anlatır… Ayrıca dini otoriteler, iktidarı kullananlara meşruiyet verme cabası içinde olur… Böylece iktidara belli sınırlarla ortak olur… Felsefede ta ilk çıkışından bu yana yerleşik düzenin, iktidarın adaletsizliklerini, hayata dair aksaklıkları, sorun olarak görmüş ilgilenmiştir, buna iktidarın uygulamalarımda konu edildiğinden, felsefecilerle yerleşik dini otorite ve iktidarlar hep çatışmış ve felsefeciler haklılıklarına rağmen çok zaman zarar görmüşlerdir. Felsefecilerin haklılıklar o günlerde üstü kapatılmış, anlaşılamamış olsa da olayların üstünde ki perde kalkınca toplumlar onların haklılıklarını görmüşlerdir… Felsefeciler hayatın sinir uçları, sorgulamalarıyla öngörüleriyle rehber olan felsefecilere toplum iktidarlardan daha iyi sahip çıkmalıdır… İktidarlar toplumu sömürürken, toplum felsefecileri düşünsel olarak sömürür... Düşünsel sömürü sömürülerin en güzelidir… İlk felsefe, iktidar, din ve toplum çatışmasına örnek olması acısından, Sokrates’in yaşadıklarını düşünün, savunmasını okuyalım, ne diye suçlanmış, kendini nasıl savunmuş, felsefenin ilk metinleri böylece Platon tarafından ortaya çıkarılmıştır… Sokrates ilk felsefenin bağımsızlığının mücadelesinde verilen şehittir desek yeridir… Bu olay iyi okunduğunda toplum ve felsefe/felsefeci ilişkisi daha sağlıklı bir yere oturtulabilir düşüncesindeyim… Kısacası felsefe ve din, iktidar ilişkisi felsefenin, felsefecinin bağımsızlığı korundukça sorun olmaz… Hatta dinle felsefenin ortak yanları olan, metafizik alandan gelen soruları cevaplamaya çalışmalarıdır… Birisi Tanrıdan peygamberlere vahiy aracılığıyla gelen bilgilerle, bunları yorumlanarak, genişletilmesiyle cevaplarken, bu bilgilerle cevap vermeye çalışırken diğeri, aklın, bilginin, soyut düşünceyi, metafiziği kullanarak cevap vermeye çalışmaktadır.. Aklın sınırı yok mu diyenleri duyar gibiyim evet, var ulaşılmamış bilgilere ulaşıldıkça sınır genişlediğini insanlık tecrübe etmiştir… Dini bilgi ise vahiyle ve onu bize tebliğ eden peygamberin davranışıyla sınırlıdır… Bu sınırlar içinde evrensel bir algı, medeniyet zor kurulabilir, yerel geçici başarılar kurulabilir ve kurulmuştur da… Felsefe de bilgi kaynağı, otoritesi yoktur, otorite daha iyidir, ona ulaşmanın yoludur, yöntemi ise bagımsızcadır… Din de bağımsızlık yoktur, bilhassa kutsal metine bağımlılık vardır… İşte bu nedenle din felsefeyi kutsal metinlere, felfede onu metafiziğe çekmeye çalışmaktadır ki,, Hem çatışma çıkar, hem de bu çatışmalara dayalı sorunlardan sorular… O zaman bunlar birbiriyle çatışırken birbirlerini beslerler dersek… Belli bir oran da karşılıklı bağımlılık vardır dersek, birbirlerine ihtiyaçları vardır dersek, ne dersiniz? Ben hayata dair olan şeylerin hayatla ortak bağları var derim… Gerisini sizlerin düşüncesine bırakırım… Son olarak…
Felsefeci hayata ne bir bilim insanı gibi bakar, ne de halktan biri gibi, ne de bir din adamı gibi, o biraz uçuktur, biraz bize göre kaçıktır, bizim normallerimizin duvarlarını aşmıştır, biz kendi tepemizden bakarken o Everest’in zirvesinden hayata bakıyordur… Anladığımız zamanda, anlamadığımız zaman da o bizim için çalışıyordur, düşünüyordur ve hepimiz için değerlidir… Biz sadece kendi toplumumuzu düşünürken o insanlığı düşünür ve gözetler, insan, canlı nasıl bir sentez içinde daha uyumlu, daha iyi yaşar diye sorular sorar düşünceleriyle bilgileriyle cevaplar arar… Biz diyeli ki felsefeci olamadık, filozof olmadık, hiç olmazsa onlara çırak olalım ki… (Bu yazı bir çırak tarafından yazılmıştır.) Bizim de bizce, derin sorularımız olsun, daha ucu acık sorulara felsefeyle cevap arayarak, hayata bakmak dileğiyle selam ve sevgilerimle…
Fikri Adil – 15.11.17 – vatandasfikri.com
Kaynak : Prof. Dr. Ali Osman Gündoğan’ın “ FELSEFE ve YERELLİK SORUNU” Makalesi – MSKÜ, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi
|