BİZE DÜŞÜNSEL ANAYASA LAZIM -1
Diğer yazımızda düşünsel anayasayı engelleyen nedenler üzerine durduk, şimdi düşünsel anayasanın pratik yollarını kendimce sizlerle paylaşıyorum…
Biz, içinde bulunduğumuz grubumuz, bize muhalefet edenlerin, ya da bizim muhalefet ettiğimiz kişi ve grupların bize ve kendilerine göre konumlarını, anlamamız, anlamanız için önce farklı düşünce hangi ortamlarda yaşar? Bu soru üzerine düşünerek başlamak gerek, düşünsel anayasamızı farklı ortamlarda yaşanacak şekilde mi oluşturacağız, yoksa sadece bizim gibi düşünenlerin, sadece bizim gibi inananların yaşadığı ortamlarda mı yaşayacağız? Böyle bir yaşam mümkün mü, bana göre günümüz iletişim ve ulaşım imkanlarına, ortamlarına dayalı olarak bizim sadece biz kalarak, sadece kendi düşüncemizi dayatarak bir yere kadar ilerlememiz mümkün görünmüyor… Dünyada böyle kapalı düşüncelerle düşünen toplumlar birer, birer bu düşüncelerinden ayrıldılar ve daha esnek düşünmeye başladılar.. İşte ben bu değişime düşünsel anayasa değişimi diyorum… Bunun da bize, toplumumuza, dünyaya yansımasının olduğunu düşünüyor ve bu düşüncelerimi sizlerle paylaşıyorum… Bunu düşünsel gruplar üzerinden yaparsak daha iyi anlaşılır olacağı kanaatindeyim…
Siyasal, ideolojik gruplar, ekonomik gruplar bunlarda siyasal gruplara dayanırlar, dini gruplar, kültürel gruplar derken düşüncemize kaynaklık eden, ister dini, ister siyasi, ister kültürel kaynaklıklar olsun, bize düşünce anayasası şekillendirirken ana kaynaklarımızdır.. Burada hemen akla şöyle bir soru gelmektedir, bu düşünce kaynakları arasında gecişkenlik, birbirlerinden beslenme yokmudur, vardır. Üstelikte bilinenden daha çok siyasal, kültürel alışverişler vardır… Bunu her grup ret eder, ama aldığını da herkes bilir… Dini alan bile ideolojik alandan beslenir, ideolojik alanlarda dini alandan beslenir, ama gizlerler.. Beslenmeleri de gayet normaldir, hayata, insana dair şeyler söylemektedir, biz ana konumuza dönelim ve düşünce anayasamızı nasıl inşa ederiz ona kısaca bakalım, siz daha derin düşünerek bunları genişletin öneririm…
Üç eksenli düşünce anayasa düşünelim mi, biri dini, diğeri siyasi, bir diğeri de var ki bilimsel, önceki ikisine hiç benzemez… Bilimsel anayasa üzerine düşünmeyi siz bırakıyorum, diğer ikisini ben açıklamaya çalışıyorum…
Dini olanda kaynak Tanrıdır, bu bilgileri peygamber aracılığıyla bize bildirildiği kabul edilir, bu bilgiler tartışılmaz bilgiler kabul edilir… Buna rağmen anlama üzerine tartışmalar yapılır, bu tartışmalar meshepler, inanç düşünce ekolleri, tarikatlar aracılığıyla bu alanda yaşanır… Burada önemli olan ayrıntı şu olsa gerek, biz bir tarikat veya meshep seçmişsek, dini düşünce anayasamızı buna göre göre şekillendiriyoruz demektir. Buraya kadar eyvallah, ama bizim gibi vahyi ve sünneti kabul etmeyenlere nasıl bakacağız, düşmanca mı, dostça mı, müzakereye dayalı, sözleşmeye dayalı bir anlaşmayla mı, retle mi, düşman ilan etmeyle mi, karşılayacağız üzerinde düşünmeliyiz ki… Bizim düşünsel temelli anlayışlarımız yaşadığımız mekânlar da, zamanlarda fesata, fitneye neden olmayacak bir şekilde düşünce anayasamıza dönüştürmemiz mümkün olsun… Kısacası sen karşındakinin inancını tartışmaya açarsan, ona hakaret edersen, onunda senin inanca dayalı düşünsel yorumunu tartışmaya açma hakkı doğar… Bunun nereye varacağını kestiremeyiz, işte bu nedenle dini düşünce anayasamızı oluştururken uzlaşıya, anlaşıya, hoşgörüye, tahammüle, saygıya, sevgiye, merhamete, vicdana, adalete dayandırmamız durumunda din adına yaşanılan şu kaosların hiç biri yaşanmayacağını düşünüyor ve böyle bir düşünsel anayasa inançlılara öneriyorum…
Siyasal alanda ise durum tamamen farklıdır, her konu tartışılır, burada ise tartışma üslubu soruna neden olur… Ekonomik paylaşım modelleri tartışılır, siyasal özgürlükler tartışılır, hukuki durumlar tartışılır… Bu tartışmalar düşünsel ve siyasal aşamalarda kontrollü olabilir, ama bu tartışmaları sokağa taşırırsak… Sokakta kontrolü fanatiklere bırakırsak, olayların şekli şemali değişir, siyaset olmaz, düşünmek hiç olmaz… Ne olur, çatışma, savaş, baskı, zulüm, şiddet olur ki bu düşünsel anayasasızlığın sonucudur desek yeridir… Bu gibi durumda kim kazanır, bana göre herkes kaybeder… Kaotik ortamları besleyen başka güçler ve nedenler hep vardır, bir müddet sonra ne için çatışıldığı önemsizleşir ve sadece karşıdakine zarar vermek için çatışmalar şiddetlendirilir ki, buna tarih de ve günümüzde yaşanılan çatışmalardan görürüz, görmekteyiz. Oysaki düşünsel anayasası olanların düşünmekteki amacı kaos yaratmak, sorun çıkarmak, düşmanlık üretmek değil, iyilik, güzellik, barış, adalet, saygı sevgi, doğayla bile uyuma dayanan, daha iyi ve mutlu yaşamlar olmalı değil mi? Evet, kocaman bir evet öyle olmalı, öyle adalet, hakkaniyet içinde olmalıyız ki düşünsel anayasamız vicdan anayasamız olmalıdır ki dünyayı daha iyi yaşanılan mekan haline tüm canlılar ve insanlar için getirebilelim…. Selam ve sevgilerimle…
Fikri Adil – 4.4.17 --- vatandasfikri.com
|