İNSANİ DEGERLER BARIŞ ÜZERİNE KURULUR
İNSANA VERİLEN DEGER BARIŞLA TECELLİ EDER
ÇATIŞAN VE SAVAŞAN İNSAN SEVGİYE DAYALI DEGER ÜRETEBİLİR Mİ?
Dünyanın neresinde olursak olalım, hengi dine mensup olursak olalım, dinlerin yorumları olan hangi meshebi kabul edersek edelim, hangi siyasi düşünceye mesup olursak olalım, sosyalimzden alınca liberalizme kadar nihai olarak amacımız nedir, insanı daha iyi yaşatmaktır. Yaşatıyormuyuz? İnsani degerlerin kaynagı sevgiye, barışa dayalı düşünceler üreterek mutluluga ulaşma cabasıdır. Bunun için insanların amacı barış ve mutluluğa ulaşmak savaştan kaçınmak için düşünce üretmeye açlışmasına rağmen savaşmak içinde hep konu bulduklarını görürüz. Kötü bir şey ama tarihe baktığımızda sanki savaşlar tarihine benziyor. Gönül isterki tarihciler güzel gelişmeleri, barışı yazar, aslında hepimiz istiyoruz ki barış olsun ve hepimiz bu nedenle dinimizin barışı savunduğunu, siyasi düşünemizin barışa hizmet ettiğiyle övünmemizden barış temenni ettiğimiz belli… Savaş deger üretmez zaten, canları öldürür, üretilenleri de yıkar.
Gelecege savaş, barış miras bırakalım. Fikri Adil
Tüm dinlerin ve siyasi düşüncelerin yaşanılanlarla, ulaşılmak istenen amaçla hedefle, ulaşılan sonuç farklıdır, hem de o kadar çok farklıdır ki, iyi yaşatalım mutlu yaşatalım, güzel yaşatalım sevelim sevişelim derken… Öldürüyoruz, işkence yapıyoruz sevgiye dayalı olması gereken cinselligi bile taciz ve tecavüzlerle işgenceye dönüştürüyoruz. Günümüzün en büyük tecavüz işkencelerinden biri de Bosna Hersek de yaşnamıştır. Cinsellikte amaç sevişmekken tecavüzte amaç sapıklıktır, Utarak bunları yazıyorum ki, bundan sorası içim aynı hatalarla insanlık karşı karşıya gelmesin. Amaç insanı iyi yaşatmaksa ki herkes öyle olduğunu iddia ediyor…
Amaçla hedef arasındaki bariz çelişkiyi nasıl görmüyoruz şaşıyorum, öyleki A dinin mensubunu dinle, öyle insan sever görmemişindir şimdiye kadar, A düşünce mensubu dinle yaptıkları her şeyi insan için yaparlar, A meshebi ictihatı insanların kurutluşu için ortaya koymuştur, bu kurtuluşa bütün insanları dahil etmemiz lazımdır. A düşüncesi, insanlığı karın ağrılarından kurtaracaktır, bu inancı ve düşünceyi herkese önerelim.. Bence de önerelim de kabul etmezler se, ne yapacağız?
Önemli sorulardan biri de budur bizim gibi düşünmeyi ve inanmayı kabul etmeyenlere karşı tavrımız ne olacak? İçimizden biri çıkıyor diyor ki, bunlara karışmayalım bunlarda bize karışmasın, olmazsa aramızda bir anlaşma yapalım, siz kendi aleminizde yaşayın biz de kendi alamemimizde güzel güzel yaşayacak sözleşmeler yapalım, işte ortaya devletler çıkıyor, topluluklar arası sorunları devletlerin ortaklaşa hazırladıkları anayasalarla topluluklar çatışmaz hale getirilebiliyor. Getiremeyenler, onlar benim dediğim gibi herkes yaşamalı, hatta yaşayacaksın diyenlerin dayatmalarıyla oluşmuş devletler de daha çok yaşanıyor.Bu devletler de devletin ikitdar güçünü elegeciren tabir caizse ali kıran baş kesen oluyor, herkesi kendi doğrusuna göre terbiye etmeye çalışıyor. Buralar nereler, genel olarak demokrasi ve laikliğin olmadığı ülkeler. Demek ki iç çatışmaları önlemek için bunlar gerekli, o zaman bunlar üzerinden çözüm önerebiliriz… Demokrasi iktidarın secimle devredilmesini gerekli kıldığı için, ikitdarı ele gecirmeye dayalı çatışmaları en aza indirmiştir. Laiklik se, bir dinin hükümlerini degil evrensel ortak degerleri yönetim şekli yaparak her dine ve mensublarına yaşama hakkı ve alanı tanımış böylece dini gerekcelei tartışmaları en aza indirmiştir. Bunları çatışma yaşayan toplumlar degerlendirmelidir.
İkinci durum ise, dünyanın ileri gelen etkin devletleri, hep demokrasi laiklik, özgür dünya gibi bir dizi argümanla dünayaya elma şekeri gösterir gibi bunları sunar ve bu sunumun arkasından dünyayı ekonomik olarak sömürmek için her türlü cinayeti işlerler, katlimı yaparlar, yada işbirliği yerli iktidarların katiamlarına zulümlerine göz yumarlar. Buna karşı çıkanları ise terörist ilan eder… Sen bir ülkeye gelmişsin, zenginlik kaynaklarına adeta el koymuşsun, bunu insanlık ve demokrasi adı gibi evrensel degerli erezyona uğratarak yapmak zorundamızın be adam… Dur arkadaş diyenlere karşı ne yapıyorsun, sen özgürlük ve demokrasi istemiyormusun, sen ekonomik gelişme istemiyormusun, bunları diyerek o ülkede yayşayanların kafasını karıştırıyor ve bu karışıklıktan yararlanarak argo tabirle malı götürüyorsun… Bu mal götürme işini melul melul izlemeyenlere karşı tepkin ne oluyor? İşte başka bir soru ve sorun daha çatışmalara kaynaklık eden…
Zulmün mübah, adaletin günah olduğu dönemi aşamadı insanlık. Fikri Adil
Demek ki dünyada yaşanılan çatışmaların 2-3 nedeni var, biri benim gibi yaşayacak ve inanacaksın, ikincisi benim gibi düşünecek ve davranacaksın, üçüncüsü ise vatan işgalleri ve ekonomik işgaller, buna önümüzdeki yıllarda kültürel işgallere karşı direniş de başlayacak ve önümüzde ki yüz yıl böyle bir öngörüde bunlunmak istemem ama dünya geçmiş yüz yılı arayacak kadar çatışmaya, işkenceye, zulme, savaşa tanık olacak yaşayacak diye düşünüyorum, arkasından da İnşallah gercekleşmez diye dua aediyorum…
Bunların üzerine insana verilen degerin nasıl gölgelendiği ve bunu yapanların utanmazca insanın mutluluğu ve iyiliği için yaptığını söylemesini ben arsızlıklarına bağlıyorum… Bizim gibi adalet ve mutluluk peşinde koşanların da her toplumda çoğunluk olduğunu biliyorum, ama hırslarına, bencilliklerine, egolarına, kibirlerine dayanan çıkar ve fanatizm peşinde koşanların toplumlar da öne çıkarak, bu olaylara lider yapmalarını anlayamıyorum. Her toplumda adalet ve barış peşinde koşanlara sesleniyorum, yönetimleri bu iktidar, para, saltanat hırsı içinde olanlara teslim etmeyelim ki para, iktidar, güç, bencillik, lüks, rant için degil, adalet ve mutluluk, insanlığa fayda için kullanılsın her toplum da barış yaşansın … Onlar insana degersizliğini gösteriyor, biz degerini gösterelim, Nasıl mı, şu kadar net…
Vahşetleri görmezden gelmezsek görürüz ve bunları gösterebilirz, artık imkanlar var… Şimdi birkaç örnekle bunları görelim. Örnek 1- Arakan diye bir yar var, insanlar canlı canlı yakılıyor neden sadece müslüman oluşları ve o yaşanılan yerde müslümanların olmaması gerektiğine inandıkları düşünceleri… Suç nedir farklı inanmak, İnanmak suçmudur hayır, farklı inanmak suçmudur hayır… Suç yok ölüm cezası var, üstelikte en vahşice… Irak, işgale uğrayan bir ülke, orada daha önceki adaletsziliğin ve zulmün beslediği düşmanlıklar var, işgalci kuvvetler bu düşmanlıkları çatışmaya dönüştürmeyi çok kolay becerdiler, binlerce insan öldü, sonra, işgalciler geldi binlerce de onlar öldürdü, sonuç ölmeye ve öldürmeye devam… Bir taraf işgalci amaç ülkedeki petrolü kontrol etmek için öldürdü, emin olun işgalciler daha insaflıydı, az öldürmek için caba sarf ettiler… Ama aralarında ki düşmanlığı kinle ve nefretle besleyen o ülke halkları belkide kesin delillerimiz yok ajanların pravkatörlüklerininde gazlamasıyla çok vahşiliklere imza attılar. Bende katliam yapacak kadar kin, nefret, düşmanlık yoksa kim nasıl provake edebilir ki?.. Bu ülkede ki olaylar yakın tarih de çözülecege benzemiyor… bu şu demektir bu ülkede insanlar ölmeye devam edecektir… Suriyeye gelelim, uzun yıllardır iktidarı elinde bulunduran bir Esad rejimi var, halkını baskı ve işkenceye dayalı otoriter yöntemlerle idare ediyor. Buna uluslar arası kuruluşların ve devletlerin müdahalesiyle muhalefet gelişti ve karşılıklı çatışmalar başladı… Neredeyse üç yıldır da devam ediyor, ölenlerin sayısı 100 bini geçti, bu gibi çatışmalarda sadece ölenlerle ilgilenmek aslında sonucla ilgilenmektir, orada yaşananları es geçmektir. Ölenlerin yanısıra yaralananlar, evszi kalanlar, başka ülkelere mülteci olarak gidenler sorunu yaşamaya devam ediyor, neredeyse artık bu ülkede ölmek kurutluş olmaya başladı.. En son haberler kimyasal silah kullanıldı ve coğu çocuk olmak üzere 1300'e yakın kişi hayatını kaybetti, 100 binlerle kıyaslandığında 1300 az mı diyecegiz, yada 100 bin kişi kurşunla işkenceyle öldüğü için normal de bunların kimyasal silahla öldürülmesi anormal diye mi düşünecegiz. Yoksa baştan bu insanlar neden ölüyor ölmemeli, öldürenleri lanetlemeli diye mi düşünmeliyiz ve lanetlemeliyiz… Bu onursuzca ölümlerin sorumluluğunu kimse üslenemiyor, oradaki çatışan taraflar sucu birbirinin üzerine atıyor. Bu arada, çatışmadan ve kontrolsüzlükten yararlanan grublar insanları farklı mesheplerden diye öldürüyor, sen hangi mesheptensin, şu, hım seni bir sınava tabi tutacağım sabah namazı kaç rekat, efendim şu, yanlış biraz ileri yürü Allahüekber tak, adam öldü neden farklı meshepten de ondan… Be zalim Allahın adıyla yoldan gecen birini cevirmişsin öldürüyorsun, farkındamısın degilmisin Allahın adını ağzına alarak Allah'a hakeret ediyorsun. Onun yaratığını sebepsiz yere, kendince sebepler üreterek öldürerek onun kanunlarını yok sayarak onu yok saydığının farkındamısın… Sen ebu cehilden farksızsın ve müslümanım diye kendini dünyaya tanıtıyorsun, dünya İslamı seninle duyuyor ve tanıyor, kime hizmet ediyorsun? Kendine ne olur Allah aşkına bir sor…
Mısır'ı ele alalım mı, temeli kültürel kopmalara bağladığım bir gerilim içinde Msır halkı da uzun yıllardır, otoriter bir yönetim altında yaşadılar, onlara tercihlerini de soran olmadı düşüncelerinide, dolayısıyla bir defa seçimle iktidar belirleme fırsatı ele gecirdiler, bu seçimde de uluslar arası çıkar odaklarının istemedikleri bir yönetim belirlediler. Bu yönetim olayları agırlıklı olarak siyasi degil dinsel acılardan degerlendiren bir yönetim sergiledi, bundan rahatsız olan halk tepki göstermeye başladı, ülkenin meydanları ayrı ayrı güç gösterisne dönüştü, bunu fırsat bilen uluslar arası güçler Mısır ordusuyla işbirliği yaparak seçimle gelen yönetimi devirdi. Bu devirme üzerine halk secerek getirdiği yönetime sahip çıktı ve çatışmalar başaldı… Daha iyi yönetim arayan Mısır halkı catışmalarda birbirinin bogazına sarıldı, bir yanda Ordu, dış ve iç destekleyicileri, diger yanda devrilen hükümet taraftarları ve Türkiye, Çatışmalar ne kadar daha devam eder kimse bilmiyor, ön görülemez bir durum… Her iki tarafa da anlaşma, uzlaşma yollarını acık tutumalarını önerme dışında bir şey yapamıyoruz, Ölenle ölünmüyor diyerek izleyecekmiyiz? Zaten başka ne yapıyoruz ki!!
Sevgi ve merhamet üretmeyen insanlara örgütleri ve ülkeleri teslim edersek, insanı işte böyle degersizşleştirirler, yada sadece kendi insanlarını degerli bulurlar, digerlerinin kendilerine hizmet için yaratılmış insanımsılar diyecek kadar sapıklaşırlar… Bizde bu olalar karşısın da bu sapıklıklara canak tutarız.
İsanlığın sorunu insana hak ettiği degeri verecek olanların hemen kendilerine en yakın örgütlere, partilere, hayır kurumlarına koşarak insanı degerlileştirme seferberligine katılamamaktır. Bu gidişle degersizlik bir gün bizim de canımıza kast eder. Ne diyorsunuz bekleyelim mi bu seferberlige katılalım mı? Şimdi size bu soruyu her gün sorun diyorum, ben bu olan olaylara karşı kayıtsız kalarak, ses çıkarmayarak bu sömürüye, vahşete, zulme himet etmiyormuyum? Evet ediyorsun, ediyoruz, etmek istemiyorsak kendimize yakın bulduğumuz politika belirleyici örgütlere katılalım ve insanlığı bu vahşet taplosuyla baş başa bırakanlara karşı her kurum ve kuruluşta fanatizmmin önüne gecerek dünyayı daha yaşanılır hale getirme mücadelemize başlayalım der kolay gelsin dileklerimi sunarım…
Fikri Adil –www.vatandasfikri.com –Ankara Agustos 2013
|