ÜÇ İNSAN = BİR TOPLUM
(Vatandaşlar, Meslek Mensupları, Siyasetcikler/Yöneticiler)
Toplumları insan oluşturur, bu insanlar için de yaşadıkları topluma yeteneklerine göre katkılar sunarlar, sunulan bu katkılar büyür, büyür o toplumu güçlü ya da toplumun fertleri katkılar sunmaz toplumlarını güçsüz kılarlar…
Şimdi üç insan tipiyle topluma bakmaya çalışacağız, 1- Vatandaş, yani ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes… 2- Meslek Mensupları (Bilim insanları, Hukukcular, Saglık çalışanları, Egitimciler, İşçiler, Askerler, Çiftciler, İlahiyatcılar… vs …vs..) 3 – siyasetçiler/Yöneticiler.. Bütün Bunların uyumu, uyum için de toplumsal katkılarının toplamı toplumsal faydayı, zenginlikleri doğuracaktır. Bizim de durum nedir derseniz, ben hemen söyleyeyim, toplumsal faydayı para bastırmıştır, herkes acımazca para peşin de koştuğu için herkesin birbirini para için aldattığını görüyoruz. Üstelik de ahlaksızca…
Bu üç insanın, onların alt rolleri üzerine toplum oluşturabilmesi için, vatandaşlık haklarının yanı sıra, yine vatandaşlık sorumlulukları vardır, bu nedir derseniz? Toplumun kültürel değerlerine dayalı, ahlak ve adalet üzere iyi ve güzel işler yaparak oluşturduğumuz topluma katkı sunmaktır, diyebiliriz… Biz gerçekten de öylemi yapıyoruz? Bunu herkesin kendisine sormasını istiyorum, din adamları, yönetimlerin rahatsız olacağını bile bile, makam ve mevki kaybedeceklerini bile bile, biz vatandaşlara gerçek dini anlatıyorlar mı?? Anlatmıyorlar mı? Hukukçular, yönetimin baskısına rağmen, hukuk kuralarına göre bağımsızca karar veriyorlar mı, vermiyorlar mı? Güvenlik kuvvetleri tüm ülke vatandaşlarının güvenliklerinin kendi sorumlulukların da olduklarını biliyorlar mı, bilmiyorlar mı? Doktorlar içinde yetiştikleri, imkanlarından yararlandıkları toplumun bireylerini paralı veya parasız sağlığına kavuşturuyorlar mı, kavuşturmuyorlar mı? Eğitimciler, bilimsel bilimle, kültürel değerleri dengeli bir şekil de toplumun yeni fertleri çocuklara ve gençlere aktarıyorlar m aktarmıyorlar mı?
Alimleri ve Bilim insanlarını bu genel vatandaşlardan ayırıyor onlara daha büyük bir sorumluluk yüklüyorum ve diyorum ki, Dini alan da dini anlama ve anlatma cabası için de olan sen, bütün baskılara karşı dindeki anladığın doğruları topluma sunuyormusun? Sunmuyorsan sen iktidarlardan korkuyor, Allah dan korkmuyorsun, kusura bakma din alimi olamazsın… Ne olursun …?
Bilimsel çalışma yapanlar, aynı ilahiyatçılar kadar, hatta onlardan daha çok sorumlusunuz, Dini konularda ki hataları Allah affedeceğini söylüyor, ama bu dünyayla ilgili yaptığımız ekonomik, teknolojik, bilimsel hataların, toplumsal hataların da affı yok, yaşarken cezasını çekeriz… Sende çekersin…Yani yanlış bir ekonomik karar alınıyor, yanlış bir politik karar alınıyor ve bunları sen bir bilim insanı olarak görüyorsan, ister olayların içinde, ister olayların dışın da, ister iktidardaki siyasal grubun adamı, ister muhalefetin adamı ol fark etmez, sen bilimsel yöntemlerle ulaştığın sonucu toplumuna, yöneticilere bir rapor halin de sunacaksın, çaresi yok…. Yoksa Dünya gider marsa, biz de oturur bir masaya çıkardığımız sorunları çözmeyi değil sorun çıkarmaya çalışırız...
Entelektüellere de birkaç sözüm var, yazar, çizer, düşünür sorumluluğu ise, Bilim İnsanı ve Alim sorumluluğun da, hatta onlardan da daha çok sorumlusunuz hatırlatırım… Siz tezleri, teorileri, ideolojileri tartışacak bu düşünceleri tabir caizse toplumumuz adına damıtacak ve hem yönetenlere, hem de vatandaşlara anlayacakları dille sunacaksınız ki, toplumsal gelişmelerin motoru olacak bir toplum düşüncesi ortaya çıkabilsin.. Sorumluluğunuzu anlatabildim mi, yok yok entelektüel, aydın, münevver, sorunumuz yüzünden mi acaba bu yaşadığımız sıkıntılar…. Toplumları kültür, yasa, hukuk, düşünce ayakta tutar, birlik ve beraberliklerini kültür ve ahlak üzere, hukuk üzere sağlarlar.. Burada entelektüeller toplumun düşünce yolun da lokomotifleridir… Toplumu, demokratik temsille toplum adına yönetenler, toplum sizin düşünsel takipçileriniz olamamışsa, sadece ve sadece bu yöneticiler de ve vatandaşlarda mı suç var… Bence yok, entelektüellerin düşünce sunarken düşüncelerinin kabulü için ısrar ve ikna etme sorumlulukları yok mu? Bizde entelektüel sorun nedir derseniz çok siyasallaşmasıdır diyebilirim, her siyasal grup, kendi entelektüelini dinliyor, buda sorunlara dar pencereden bakılmasına neden oluyor… Oysa ki entelektüelin görevi soruna göre pencere açmak, düşünce sunmaktır….
Şimdi üç tür insanın kadın mı erkek mi olacağına bakmadık bile, konusun da öyle uzman kadınlar var ki, erkekleri ceplerinden çıkarırlar, hepimiz hayatın için de görüyoruz bu meseleye değinmeye bile gerek yok… Ama bu üç İnsan tipinin, Vatandaşların, Meslek mensuplarının, Siyasilerin/Yönetenlerin, sorumluluklarının bilincinde olmaması hali, toplumsal kargaşaya acık bir toplum haline getirir ki, hepimiz için sorun demektir…
Sorunlara kişisel ve toplumsal diye ayırdığımız da ise kişisel sorun sadece bize sorun yaratırken toplumsal sorunlar hepimize sorunlar yaratır… Biz acaba sorunlarımıza mı aşık olduk, çözmek yerine onunla yaşamayı seçiyoruz..
Sorunlara hepimizin katkısı oluyor, kimimizin sorumluluklarımızın bilincin de olmaması, kimimizin yeteneğine bakmadan ayrıcalıklarla yetkisinin artırılmasına rağmen sorumluluk bilincinin artmaması, Kimimizin olan olaylara karşı ilgisizliği, bilgisizliği, kimimizin bana ne, ben gemimi kurtarıyorum ona bakarım demesi, kimimiz toplumu sadece para kazanma alanı olarak görerek para için ahlak ve adaletten uzaklaşarak toplumsal güveni yok etmesi… Kamu görevlilerinin ve meslek mensuplarının görev ihmalleri derken… Yaşanılan sorunlar da hepimizin katkısı olduğu gibi çözümüne de hepimizin katkısı olmalıdır… Selam ve sevgilerimle…
Fikri Adil – Ocak 16 – www.vatandasfikri.com
|