BEN ve O, ONLAR ve BİZ!!
Ben, benim de, o kim, Onlar, onlarda, Biz Kimiz?
Ben benim, ne ile benim, insanlığımla, cinsiyetimle, etnik kimligimle, işçi, patron oluşumla, dini inanç ve düşüncelerimle, siyasal düşüncelerimle, felsefi düşüncelerden etkilerimle, ben ben benim ve bunları kendimce, kendi algı gücümle algılarım...
O, Onlara gelince onlardan saygı bekliyorsam, sayarım, övgü bekliyorsam överim, nefret, kin, saldırı, şiddet bekliyorsam bunlara baş vururum... Bu hep böyle olmuştur, artık bunu degiştirme zamanı gelmiş ve geçmektedir, modern zamanlar da, ikinci yol, hatta üçüncü yol, hatta 5-6-7-8... 10-11'ci yol bile vardır bunlar toplumlardan topluma, kişilerden kişilere degişebilmektedir. Biz, bizce seçtiğimiz inancı, siyaseti, kişisel tercihleri kutsar, bizim dışımızda herkesin yanlış olduğunu, bunları islah etmek için mücadele etmemiz gerektigini, hatta islah olmazsa katli vaciptirmi diyecegiz? Onlara göre bizde islah edilmesi gereken, olamamamız halin de katledimesi gereken kişi ve topluluksak, bu çatışmalar artık insanlığı yormuşsa, yeniden, yeniden bu bencillige dayalı çatışmalar, can kayıpları üzerine düşünmemiz gerekmez mi? Direk saldırı olmadıkca, direk yurdumuzun işgali söz konusu degilse neden bu kadar savaş ve can kaybı... Bu savaşa harcanan bu kadar enerjinin barış içinde mutlu yaşamaya harcandıgını düşünsenize... Siyasal tercihimize, dini inancımıza eleştiriyi saldırı sayıyorsak, bunlara dayalı kin, nefret, fanatik, saldırı üretiyorsak.. Bunu şu hatayı yaparak düşünmeyin sadece biz saldırmıyoruz, konumuz insan, insanın saldırıları.. Bizim onlara, onların bize, benim, ona onun bana degil top yekün insanlık, artık aklını başına almalı ve dünyayı bir barış mutluluk, dogaya saygı içinde yaşanacak bir cennet yapmalıyız.. Yapabilir miyiz, neden yapamayalım ki? Dogaya saygı deyince aklıma geldi..
Mevcut tek tanrılı dinlerin, kadın, doga, ekonomik paylaşımlar, eşitsizlikler, savaşlar, canların yok edilişiyle, dogadan yararlanırken adeta dogayı yok ettiğimizle... Buna küresel iklim dengesini bozduğumuzu da eklersek, bunları bilememize ragmen, acaba dini düşüncelere yön veren teologlar, ilahiyatcılar bu konuyu tartışmak yerine, sürekli namazı ne bozar, alkol ne kadar günahtır, zina nedir, zina etmemek için kaç evlilik yapmalıyız, kızların evlilik yaşı ne olmalıdır gibi tali konuları, kültürün hukukun konularını tartışıp duruyorlar. Dinler neden çok büyük yıkıcılığı Japonya'nın iki şehrini yıkarak görülmüş nükleer silahlara karşı mücadele başlatmıyorlar... İnsan onuru yok eden çatışmalarda taraf olan dindaşlarını barışa davet edecek, cesareti gösteremiyorlar... Dinlerin bunlara çözümü yok mu, varsa neden bu çözüm toplumlara, kişilere sunulmuyor.. Örnegin, Müslümanlar çatışmalarını neden çözemiyorlar, Hristiyan emperyalistler sürekli sömürü düzeni için her yerde çatışmacı davranıyorlar... Sorun büyük, dinler ve dindarlar ve alimleri de ne yazık ki suskun... Son olarak..
Dünyadaki ekonomik ve sosyal eşitlikler o kadar artmış ki, 140 kişinin serveti dünya nüfusunun yarısına denk hale gelmiş, dinler bu soruna neden sessiz... Devletler vergilerle halkı, Patronlar ucuz işgücüyle işçileri, çalışanları soyarken bu eşitisizlikler beslenirken dinler ve dindarlar ne düşünüyorlar? Artık kaderdir hikayeisne kimse inanmıyor, başka bir hikaye bulunmak zorunda bu ise sorunu meşrulaştırı degil, sorunu çözücü bir hikaye, düşünce olmalıdır... İki sorun, hatta buna robotik teknolojilerin ve aracların gelişmesiyle insanın işlevsizligini de eklersek, üç sorun, nükleer savaşın yok ediciliğiyle ilgili sorunlar, insanlığın sorunu da, insanlığın rehberi olduğunu iddia eden dinlerin, dindarların sorunu degil mi? Sorunu, hepimizin sorunu ve çözmeliyiz, dünyayı barış ve mutluluk küresi yapma sorumluluğu dini, imani, insani bir sorumluluktur... Yapma mücadelesi, cihatı da görevimizdir.. Görev ve sorumluluklarımızın bilinciyle yaşamak dilegiyle.. Selam ve Sevgilerimle..
Sıtdık fani ** 9.10.2020 ** vatandasfikri.com
|