DİN, DEVLET İLİŞKİLERİ
(Tarihimiz de, Din devlet İlişkileri)
Her dönemde sorun olmuş, neden derseniz, bana göre sebebi şu olsa gerek, bir iktidar var, kendi otoritesini herkese kabul ettirme derdin de… Bir din var, Allah’ın öğüdünü tesis etme amacında, yani otorite kaynakları farklı, otorite kaynakları farklı olunca, ikisi de aynı topluma hitap edince sorun oluyor… O zaman bunu sorunsuz hale nasıl getirebiliriz? Bence din devlet ilişkileri değil, din siyaset ilişkileri üzerinden ilerleyelim..
Önce mevcut duruma bakalım, hukuk kaynaklarının dini/ilahi olduğunu iddia edenler, ne kadar adalet sağlayabiliyorlar? Hukuk kaynaklarının akıl, hayatın gerekleri, gerçekleri, laiklik olduğunu iddia edenlerin, hukuklarını yazarken dini kaynaklardan yararlananların, hukuk sistemlerine bakalım ne kadar adalet dağıtabiliyorlar? İster İsrail’i, İster İran’ı, İster S. Arabistan’ı izleyin, inceleyelim, sonra dönün bizim Müslümanların gavur yasası dediği, medeni kanunumuzu aldığımız İsviçre’ye bakın, kıyaslayın hangisi daha adil? Dinler adil olmayı emreder, burada bir sorun yoktur, adil davranamayan dindar kişi dinine zarar veriyordur, birde bu adaletsizliğini, din buna zülüm der, devlet/siyaset, kanun otoritesiyle, destekledimi al sana dünyada tanrı adına zulmeden bir sistem… Bizim de amacımız dünya tanrılarının adaletsizlikleriyle/zulümleriyle mücadele etmektir… Genel durum bu, özel bazı istisnalar olabilir mi? Hangi devlet dinidir, insanidir, adalet dağıtabilen…
İran İslam devletiyim der, orada din adamları kurulu bizde ki anayasa mahkemesine benzer, bir hukuk kuralı kurallaştırılmadan önce Mollalara sorulur, yada en son olarak onlar inceler… Orada siyaset mollaların gölgesinde ilerler… İsrail ise Yahudi şeriatı, denilir, hukuk kurallarına ne kadar yansır yada ne kadar yaşamın gereklerine, gerçeklerine Yahudi dini cevap verir, bunların incelenmesi gerekir… Avrupa’ya doğru bakarsak…
Batı da genellikle dini denilince, Kilise anlaşılır, bu kurumun hem siyasete, hem topluma, hem de ekonomiye aşırı müdahalelerinden bıkılmış, adeta Fransız devrimi, saraya/krala karşı yapılırken daha çok da kiliseye karşı bir devrim yapılmıştır… Bu devrimle din siyasetten aforoz edilmiş kiliseye adeta hapsedilmiştir… Bu noktaya gelinmesinin nedeni nedir, sorumlusu kimdir, Kral mı, Papazlar, Papalar mı? Yoksa Tanrı adına dünyada racon kesen kilise mi? Bu olup bitenden bıkan çözüm arayışı içine giren halk, yeni oluşan burjuva, olan bitenin yanlışlığını görüp çözüm arayan aydınlar, örgütlenerek 1789 da insanlık adına yeni bir kapı açmışlardır… Laiklikle dini olanla, siyasi olanı ayırmışlar, aslında ayrıymış da, bir gibi gösteren kral ve ruhban sınıf varmış… İncil, matbaayla birlikte, Almanca, Fransızca, İtalyanca gibi dillere çevrilince, vatandaşlar kilisenin İncil den, yalan yanlış dini kurallar ürettiğini görmüşler… Bunlar kutsal kurallar, senin sorunlarını çözecekler, devleti adil hale getirecek, kendi aranızda oluşan sorunlara çözüm üretecek denilmiş halka, öyle mi olmuş? Yok… Kısaca din adına üretilen kurallar, bunun yanında hükümet sisteminin adalete değil de dalalete, zulme neden olursa, insanlar ne kadar inanırsa inansın, sonuç olarak başka yollar arar ve bulurlar… İşte tarih bu nedenle bize derstir… Biraz da bize dönelim mi? Hangi devletimiz daha dindardı, devletin dini nedir? Orhun yazılarında ki söyleme bakalım mı?
Kendisi ne kadar dindardır bilemiyoruz ama Türk boylarına hitap ederken aynen şu sıfatı kullanıyor, Kuzey Yüzü “İlahî göğün yarattığı Türk Bilge Kağan, bu devirde tahta çıktım. Sözlerimin tamamını dinleyin,” sanki oradaki diğer Türkleri ilahi gök yaratmadı!
Doğu Yüzü: “İlahî göğün yarattığı Türk Bilge Kağan, sözüm: babam Türk Bilge Kağan ... ... .. Altı Sir, Tokuz Oğuz, keçe ? çadırlı beyleri, halkı ... ... Türk Tanrısı üstüne hakan olarak tahta çıktım” Burada Türk tanrısı adına demiş olabilir mi? Her neyse daha ilk yazıtlarımızdan bu yana, anlaşılan yönetim hakkının, Tanrı adına kullanılıyor havası varmış… Hristiyan krallarda, Hanlar, Hakanlar da, Müslüman Sultanlarda, Padişahlar da, halifeler de, hem yönetme haklarını, hemde koyduklarını kanunları dini diye halkına sunmuşlar? Ne kadar dinidir, ne kadar kutsaldır, ne kadarı Hanın/Hakanın Kralın/Padişahın buyruğudur? Sonra Kutsal kitaplar yerel dillere çevrilmiş, bizde bu Cumhuriyet döneminde yapılmıştır, ilahi denilen bir çok kuralın, kanunun, ilkenin aslında ilahi olmadığı, siyaseten güç devşirmek isteyen yönetimlerin yalanı olduğu ortaya çıkmış… Ondan sonra kralın, padişahın otoritesi sorgulanır olmuş… Bizden devam edecek olursak…
Dış gelişmelerle, iç gerilimler artık dünya tanrılarının otoritesini hem aydınlara, hem de halka sorgulatır hale gelmelerine neden olmuş… Örneğin, sürekli fetih ve ganimet ekonomisinden üretim ekonomisine geçememiş olan İmparatorluklar, (Osmanlı) batmıştır… Dünya genelinde sanayi ve teknoloji gelişimine ayak uyduramayanlara Allah yardım etmemiştir… Maça çıkan bir Boksör, “Din adamına derki benim için dua et, maçı kazanayım,” din adamı der, “senin için dua edeceğim ama sen de yumruk atmalısın”… Evet sanırım biz Müslümanlar olarak, pullukla, yeni tekniklerle toprağa, teknolojiyle, Ar-Ge ile fabrikalarla, sanayiye, üretim yumrukları atamadık… Neyse devlet/siyaset/ticaret kar/fayda dünyevi alanla ilgiliyken, din duygu alanıyla daha çok ilgilidir, ilişkisi ikinci, üçüncü dereceden olmalıdır, insanlık tarihi bunu kanıtlamıştır… Din vicdana, duygulara hitap eden bir alanı inşa eder… Duyguya karşı değilim, vicdana hiç karşı değilim ama, sadece duygularla da doğal hayatta, siyasal hayatta başarılı olunmuyor… Akıl duygu, akıl, akıl duygu, Akıl akıl, duygu, vicdan bilgi… Duygu akıl, duygu, duygu akıl, duygu, duygu, akıl, bilim yoğunluklu kullanacağımız alanlar farklı, bunun ayırdına varan toplumlar başarılı olmuşlar, oluyorlar… Bizde siyasi kararların dini olmadığını ilk kez hangi dönemde anladık, bununla devam edelim mi?
Biz günümüz Türkiye’sinde yaşayan Müslümanlar bir kaç şey yüzünden yeni devlet sistemimize kırgınız, bazılarımız kızgın bile, aslında Osmanlı modernleşmesinin 1808 de senedi ittifakla başladığını, ama uygulanamadığını biliyoruz… Bundan önce başka bir şey olur, işleirn ters gittiği gören Padişah batıyı inceleme için kişiler gönderir… “”Osmanlı tarihinde ilk kez Avrupa devletlerine elçi gönderdi. Elçiler sadece askeri ve ticari antlaşma yapmaya gitmemişlerdi. Avrupalı devletlerin askeri gücü ve devlet yapısı ile ilgili bilgi edineceklerdi. İbrahim Paşa Viyana'ya (1719), Yirmisekiz Mehmed Çelebi Paris'e (1720-1721), Nişli Mehmed Ağa Moskova'ya (1722-1723) elçi olarak gittiler. Bu elçiler gittikleri yerde gördüklerini anlatan raporlar hazırlayarak, sadrazama sundular. Artık dışarıya bakmayan Osmanlı dönemi sona ermişti.”” “”Ancak bu dönemde de Avrupa tam bir model değildi. Avrupa'nın tam olarak örnek alınması XVIII. yüzyılın sonlarında olacaktı. III. Selim'den önce birçok padişah ıslahat yapmışsa da bunlar bir program dahilinde değildi. Tehlike kapıya geldiği zaman ıslahat yapılmış, uzaklaşınca bırakılmıştı.”” “” Daha önce yapılan ıslahat faaliyetlerinde Osmanlı'nın geçmişi örnek alınırken, bu dönemden sonra yavaş yavaş Avrupa örnek alınmaya başlandı.”” Bunları yazan Muhafazakar kişiliğiyle tanınan Prof. Dr. Erhan Afyoncu… Biz dönemsel olayları, günümüze aktararak düşünmeye devam edersek, yeni devletimiz Cumhuriyetle barışamayız, tarihi vakakalrı bugünün vakasıymış gibi anlarsak, toplum olarak fitneye acık hale geliriz… Hangi devletimiz daha dindardı, yada hangi yöneticimiz daha dindardı sorusu yerine hangi devletimiz toplumunu daha iyi yaşattı, yaşadığımız çaga hangi sistem daha uygun, gibi sorular sromalıyız… Şimdi bazı değişikliklerin tarihi akışına bakalım mı?
Takvim: Türklerin kullandığı takvimler ve özellikleri
Türkler tarih boyunca günümüze kadar çeşitli takvimler kullanmışlardır. Güneş ve ay yılını esas alan bu takvimler Türklerin tarihte yaşadıkları büyük dönüşümlerden sonra şekillenmiştir.
Türklerin tarihte kullanmış olduğu ilk takvim 12 Hayvanlı Türk Takvimidir. Zaman içinde İslamiyet'in kabul edilmesi ile birlikte Hicri Takvim kullanılmıştır. Büyük Selçuklular döneminde ise Sultan Melik Şah zamanında Celali Takvime geçilmiştir. Osmanlı Devleti'nde ise mali işlerde kolaylık olması maksadıyla Rumi Takvim kullanılmıştır. 1917 tarihinde ise Takvim-i Garbi adıyla Miladi Takvime yakın bir takvim kullanılmışsa da, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra 1 Ocak 1926 tarihinden itibaren Batı dünyası ile uyum sağlanmak maksadıyla Miladi Takvim kullanılmaya başlamıştır. Şimdi şartların gereği oluşan durumları çatışma nedeni saymanın ne alemi var? Harf, alfabe işine bakalım mı? Arap harfleri bizim harflerimiz mi? Ayrıca her alfabeyle dilinizi yazabilirsiniz, bunu unutmadan bu harf işine bakalım mı?
Türklerin Tarih Boyunca Kullandığı Alfabeler Nelerdir?
Türklerin Tarih boyunca bir çok alfabe kullanmışlardır, bu alfabeler kısaca şu şekilde özetlenebilir:
1. Göktürk Alfabesi; 38 harften oluşan bu alfabe Kutluk devletinde kullanılmıştır.
2. Uygur Alfabesi; 22 harften oluşan bu alfabeyi Uygur devleti kullanmıştır.
3. Orhun Alfabesi; Orta Asya'da ulusak olarak Uygur alfabesi gibi kullanılmıştır.
4. Soğd Alfabesi; Orta Asya'da Uygurlar tarafından kullanılmıştır.
5. İbrani Alfabesi; Hazar Türkleri tarafından kullanılmıştır.
6. Arap Alfabesi; 29 harften oluşan bu alfabeyi İslamiyet'e giriş sonrası Karahanlılar, Gazneliler, Tolunoğulları, İhşitler, Selçuklular ve Osmanlılar kullanmıştır.
7. Kril Alfabesi; Günümüzde bazı Orta Asya Türk Cumhuriyetleri tarafından kullanılmaktadır.
8. Latin alfabesi; 29 harfli olan bu alfabeyi 1 Kasım 1928 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyeti kullanmıştır. Ayrıca Kazan ve Azerbaycan Türkleri tarafından da kullanılmıştır.
Alfabe tartışmaları Cumhuriyetle mi başlamamış, O zaman ki aydınların ikici olarak bildikleri alfabeleri neymiş, aydınların kaçta kaçı Latin alfabesini biliyorlarmış? Bunlar üzerine düşünmek için bilgi gerek… Ama benim bildiğim, bu tartışmalar da çok eski… Bunları dil bilimciler, tarihçiler değil de siyasetçiler üzerinden, cumhuriyetin önemini, demokrasinin gergini anlayamamış tahrikatlar üzerinden anlamaya çalışırsak, muhtemelen yanlış anlarız ve lüzumsuz tartışmalar yaparak enerjimizi harcar, toplumsal sorunlara neden oluruz… Gelelim siyasal sistemlere, bunlarda dönemsel, insanlığın sosyolojik, bilimsel gelişmelerine dayalı olarak değişim göstermektedir… Şimdi Padişahlığa döndüğümüzde İslamlığa mı dönmüş oluyoruz? Hele, hele yönetimin miras olarak babadan, oğula devredildiği, yöntemin dini olması mümkün mü? İlk dönem de, H.z Ebubekir dar kapsamlı Şura ile, Hz. Ömer, Ebubekir’in Önerisiyle, Muhafiye ise siyasal oyun ve darbeyle iktidara gelmiştir, hangisini örnek alacağız, ben daha geniş bir biat/şura olan demokratik seçimleri, derim… Artık siyasette Makyavel’den sonra farklı bir siyaset anlayışı, farklı bir siyasetçi tipi ortaya çıkmış, her şeyi yönetmek için kullanmak mübah olmuş… Ayrıca her yönetim ilkesini diniymiş gibi sunan yöneticilere inanmak, bu kural ve kaideleri dini diye eleştirmemek gerçekten de saflık olur… Oysa Cumhuriyet ve demokrasi eleştiriyi ben kutsalım diye yasaklamaz..
T.C Devletinin yanlış uygulamalarını eleştirme, tepki gösterme, düzelteceğine inandığımız partileri destekleme gibi yasal, demokratik seçenekler dururken, bazı vatandaşlarımızın T.C devletine/sistemine, hala bu kadar mesafeli durmasını anlayamam… Şu konu üzerine düşünmeye çalışalım mı? Fitne nedir, hangi dil siyasal fitneye neden olur, siyasetin dili din, etnik köken, bölgesel olurda kapsayıcı olmazsa, ne olur? Osmanlıda, dinin hukuk kuralları olarak uygulandığını iddia eden ülkeler de vatandaşlık hakları, kadın hakları, işçi hakları nasıl? Yönetimler nasıl seçilirler? Oralarda devlet vatandaşına nasıl davranıyor, demokratik anayasaların hukuk kurallarının olduğu ülkelerde nasıl davranıyor? Kendilerine Müslümanım diyenler hangi sistem de yaşamak için ülkelerinden kaçıyorlar? Bu soruları bilgiye dayalı olarak, aklıselimle cevaplamak zorundayız… Din siyaset ilişkileri sorunluda din ekonomi ilişkileri sorunsuz mu? Faiz, fahiş fiyat, aşırı kar marjları, hakkaniyetten uzak çalışma koşulları ve işçi hakları bizim çözmemiz gereken sorunlardır… Son olarak devletin dini nedir derseniz, ben adalettir derim, adaletli davranan sistem dinimidir, olabilir, adaletli sistemler, devletler, siyasetler eliyle toplumsal bir düzen inşaa etmek, daha iyi yaşamak ve yaşatmak dileğiyle… Selam ve Saygılarımla.
Sıtdık Fani – vatandasfikri.com --- 22.11.19
Kaynaklar
-
-
-
-
-
https://www.sabah.com.tr/yazarlar/erhan-afyoncu/2016/11/27/avrupalilasma-maceramiz-boyle-basladi
|