DİN ve İNSAN/İNSANLIK
Kuran da Allah şöyle buyurmaktadır, “Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık”
Hepimiz insan olarak aynı özden, aynı topraktan yaratıldık. Hepimiz beşer olarak aynı kökteniz, hepimiz aynı çevreyi/dünyayı, birlikte paylaşıyoruz. Hepimiz aynı güneşten, aynı havadan, aynı yararlanıyoruz. Bunları koruma sorumluluğunu da bu yararlanmaya dayalı olarak taşıyoruz…
Hepimiz kullar olarak Allah nazarında eşitiz, yaptıklarımızla değerlendirilecek ve iyi, güzel, doğru şeyler yapmamız durumun da değerimizi koruyabilecegiz... Biz insanlık evrenselinden hem kişi olarak, hem de toplum olarak sorumluyuz... Hz. Ali’nin şu sözü bizim, insana/insanlığa bakışımızın da şiarını oluşturmataır, “Ya hilkatte eşimsin ya dinde kardeşimsin” Bundan daha büyük ne birlikteliği olabilir ki?
Bizim kültürümüze göre insan, insanın kurdu değil, velisidir, yoldaşıdır, yardımcısıdır, yurdudur, umududur, sığınağıdır, hayatın içinde ki rekabeti bu sınırlar içinde ahlak ve adalete dayalı yapılmasını önerir. Bizim dinimiz, kültürümüz…
Yunus bu halkayı biraz daha genişletmiş ve tüm yaratılanları işim içine sokmuş ve demiş ki, “Yaratılanı Yaratan’dan ötürü severiz”. Öte yandan Yaratıcı ben insanları kendi ruhumdan üfleyerek yarattım demekte ve biz ondan bir parça taşıdığımızın sorumluluğunun bilinci ile yaşama iradesi sergiledikçe, Eşref’i Mahlukat olma mertebesine erişeceğiz demektir. Yoksa bize sorumluluk bilinci veren akıl bizden alınsa, yada bunu çeşitli nedenlerle kullanmasak, hayvandan daha aşağıya düşeriz. İşte o zaman Allah katın da biz eşref’i mahlukat olma şerefini kaybederiz.
Her canlı insanlar da Allah’ın eseridir, yaşarken biz bu ilklere dikkat etmeliyiz, bu nedenledir ki her canlının bir hakkı, hukuku vardır. Biz bu hakka ve hukuka dikkat etmekle görevliyiz, sorumluyuz, İnsan olmaktan kaynaklanan bu sorumluluğun gereği olarak hangi dinden, ırktan, hangi renkten, hangi coğrafyadan olursa olsun her insan, doğal hayat saygındır, biz saygı duyarız. Bu nedenle ne insana, neden doğaya zulmedemez. Her insanın canı, kanı, malı, emeği, hakkı, hukuku onur ve haysiyeti yaratılıştan gelen hakkından dolayı saygındır, dokunulmazdır. Bizlere bu yüce değerleri bazı yerler de öğütleyen, bazı yerler de emreden dinimiz İslam’ın ilkeleridir.
Tarihi vesikalara baktığımız da Peygamberimizin, Medine’ye hicret ettiğinde, Medine yaşayan gayr-i müslimler de dahil olmak üzere bir sözleşme yapmış... Bu sözleşmenin ilkeleri gereği farklı dinler ve kültürlerin bir arada barış ve huzur içerisinde yaşamasının ahlâkî ve hukukî temellerini atılmış ve yaşanmıştır da.
Dinimiz İslâm, soy, sop, dil, bölge ve asabiyet temelinde bir kardeşlik değil, çıkar temelinde bir kardeşlik ise hiç değildir. İman ve takva ekseninde bir kardeşliktir. Müslümanlar, aynı bütünün parçalarıdır, dolayısıyla insanlık bir bütün olarak algılanmalıdır, siyasal sınırlar, ekonomik çıkarlar ve Irksal düşünmek insanlığa büyük belalar getirmiş, günümüzde de en çok İslam toplumları bunun zararını görmektedir.
Oysa ki, Bir Müslüman hiçbir insanı hakir, küçük görmez, kendisi için istediğini hayrı kardeşi ve tüm insanlık için de ister. Müslüman ister ticari hayata, ister kamusal sorumluluk ve görevler de güvenilir insandır. Ne eliyle nede diliyle zarara neden olmaz… Ne Mümin kardeşine neden diğer insanlara zulmetmez, haksızlık etmez, düşmanlarına bile adaletle davranma sorumluluğunu taşır.
Günümüze geldiğimiz de İnsanlığın hali perişan, insana yakış bir yaşam tarzı içindeyiz, ekonomik eşitsizlikler, ahlaksızlık ve hukuksuzluğa dayalı adaletsizlikler artık zulüm de insanlığı zirve yaptırmıştır… İnsanlar ilkelerini ekonomik ve siyasal çıkarlar için çok rahat çiğner haldedirler, bu çiğneyişler ne çiğneyene nede hakkı, hukuku çiğnene mutluluk ve huzur getirmemiştir. O zaman biz nerede hata yaptık veya yapıyoruz sorusunu sormalı degilmiyiz? Evet, insanlık ilkesizlik için de bocalamaktadır… Bu noktaya ilkelerimizden uzaklaşarak geldik, bulunduğumuz noktadan memnun olan varmı?
Bundan tezi yok, insanlar olarak kardeşliğe, merhamete, şefkate, insaf ve vicdana her zamankinden daha fazla muhtacız, başka da çıkış yolumuz yok gibi… Bugün insanlık ailesi olarak değerlerimizi yaşam ilkleri olarak yaşamımıza aktarmaya her zamankinden daha fazla, her zamankinden daha acil hayata aktarmaya ihtiyacımız vardır. Bugün insan olmaktan kaynaklanan kardeşliğimizi, sorumluluğumuzu, yeniden hatırlayarak, bu doğrultuda birlikte, adalete dayalı barış için de yaşamanın hukukunu ve ahlakını tesis etmeliyiz…
Bugün daha çok İslâm coğrafyasında ve insanlık iklimin de yeniden barış ve esenliği, merhamet ve şefkati, kardeşlik ve dostluğu, hak ve adaleti, ahlak ve fazileti egemen kılma mecburiyetimiz var. Bu bilinçle tüm insanlık ailesini kucaklayacak birliği, beraberliği, yardımlaşmayı, dayanışmayı, paylaşmayı, saygı ve muhabbeti öne çıkararak birbirimize yaklaşmaya, kucaklaşmaya ihtiyacımız var. İslâm’ın medeniyetler inşa eden eşsiz ilkelerine yeniden sarılmaya ihtiyacımız var. Son olarak peygamberimizin bir sözü ile yazımıza son verelim, “” İman etmedikçe Cennete Giremezsiniz, Birbirinizi de Sevmedikçe İman Etmiş Olamazsınız””” Allah hepimize imanlı yaşamayı ve ölmeyi nasip etsin… Selam ve Sevgilerimle…
Sıtdık Fani --- Kasım 15 --- www.vatandasfikri.com
|