ADALET/ŞERİAT İSTERİZ!!
Bu sözü sık sık duyardık, Yeniçeriler bile 31 Mart (13 Nisan) 1909’da İstanbul’da “Şeriat isteriz” diye bizce en iyi şeriat uygulayan Osmanlıya bile isyan etmişlerdi, hep şeriat istemişler, aslında şeriat/adalet hukuk demektir, istemek de gerekir… Oysa şimdiler ya biz duymuyoruz, yada isteyenler sayısı azaldı, azalmaması lazım bende şeriat isterim ama hangi şeriatı? Birçok devletin isminde veya anayasasında İslam devleti yazar ama ne kadar İslami veya evrensel olarak insani, ne kadar adil/ahlaki yönetim sergilerler çook tartışmalıdır.. Önce şeriat isterken ne istiyoruz onun üzerine duralım, bunu öğrenmek için sözlüklere başvuralım mı?
Sözlükler şunu diyor… Şeriat: Kuran’daki ayetlerden, Peygamberin uygulamalarından, daha önceki dini düşüncelerden, çıkarılan, dinsel temellere dayanan Müslümanların uygulamaya çalıştığı kanuni düzenlemeler diyebiliriz… İslam dini kaynaklı hukuk düzeni dersek… Bu arada şu deyime de değinmeden geçmemeliyiz, şeriatı bu deyim üzerinden sık sık duyarız…” Şeriatın kestiği parmak acımaz” bu ne demektir dersek, yasaların uygun gördüğü, adil bir yargılama sonucu oluşan cezaya eyvallah demektir.. Şimdi başka bir sözlüğe başvuralım ki, tek kaynaktan beslenmemiş olalım, yoksa bakış acımız daralır, daralmaya gelmeyen insan, kişi, vatandaş aracılığıyla sosyal sorunlar, fitneler, kaoslar (Karmaşa) yaşanır… Acaba Müslüman aleminde yaşanılan kaoslar Şeriatı/hukuku dar yorumladıkları için olabilir mi? Neyse… Başka kaynaklara da baktım aşağı yukarı bunlar yazıyor… Biz gelelim bu kavram üzerinden Şeriatı anlamaya çalışmaya… Sorumuz şu hangi şeriat?
Biz bir şeriat biliriz, İslam Şeriatı, şeriatları çoğaltmak da ne demek oluyor, ben çoğaltmıyorum zaten çoklar, neredeyse her Müslüman devlet, toplum kendi dini yorumunu, şeriatini yapmış bizde yapıyoruz ama bunu açıktan söylemekten çekiniyoruz… Şeriat isteriz de İran Şeriatı mı, Arabistan Şeriatımı, Mısır Şeriatı mı, yoksa Anadolu irfanını besleyen Horasan Şeriatı mı, yoksa tek bir şeriat yok mu? Bu son soru tahrik edici oldu biliyorum, soruyu soran imanlı biri olarak beni bile rahatsız etti bu soruyu sormama neden olan durum Müslümanların yaşadıkları Şeriat/hukuk üzere yönsüzlükleri, toplumsal düzen kuramamaları… Öte yandan …
Müslümanların, 1400 yıla yakın zamandır otoriter, halkın iradesine, egemenliğine dayanmayan siyasal iktidarların baskılarıyla, son 100-150 yıldır da batı sömürgeciliğinin kültürel yönlendirmeleriyle oluşan yönsüzlükle yaşadıkları kaotik ortamlar… Ben sucu, şuraya buraya atmaya çalışmayı hiç sevmem, Almanları 1939 ile 1945 arası yaktı, yandı buna rağmen hukuki, sosyal, ekonomik, teknolojik olarak dünyanın ilk üç dört ülkeden biriyse… 1950’lili yıllarda G. Kore K. Koreyle savaşarak ciddi sosyal, ekonomik sıkıntılar yaşamasına rağmen aşağı yukarı tüm islam ülkelerinden daha iyi olabilmişse… Biz neden olamıyoruz, sormamız bunun üzerine düşünmemiz gerekmez mi? Gerekirde kim düşünecek, Alimler, Aydınlar… Kendisini bir Müslüman, toplumun, vatandaşın, halkın, ümmetin alimi değil de, iktidarın alkışçısı, kardeş katline bile meşruiyet icatçısı, aydın yaparsa düşünemez olur, onlar düşünemezse, biz kılavuzsuz kalırız… Bu boşluk iktidarın adaletsizlikleri öne, şeriatı/hukuku geri plana atmasına, toplum olarak hukuksuzlukların yaşanması sonucu zulüm toplumun normali olmasına neden olur, oluyor mu? Şunu sık sık dememize rağmen “devletin dini adalettir” neden ekonomik, siyasal, sosyal adil bir düzen kuramıyoruz.. Bu vasatlık sorununu aşan toplumlar, nasıl aşmış bu sorunları, bunu düşünmek lazım, biz nasıl aşarız, bunu iki, üç, beş belki daha fazla düşünmek lazım.. Benim gördüğüm şu…
Dini konularda yeni bir şey söz söylemek çok zor, çok zamanda mümkün bile değil, bundan 1000 yıl öncesine göre düşünülmüşler üzerine düşünerek, günümüz hukuk, teknik, teknolojik sosyal, toplumumuzun sorunlarını nasıl çözeriz de ahlak ve adalet üzere yaşarız… İslam, ne zaman Müslümanları terk etti derseniz, Sahabe döneminde yaşanılan ilk fitneler ve devamın da kerbela vakasıyla sonuçlanan olaylar üzerine Müslümanları terk etti İslam… Emeviler zamanından başlayan Siyasal baskılardan kendini Kurana çekti, hala da orada duruyor… İktidarları kullananları adalete davet ediyor, Müslümanları Ahlaka davet ediyor, bu davetlere biz nasıl icabet edeceğiz kafamız çok, hemde çok karışık… Hangi şeriati alsak da bu kaostan kurtulsa Müslüman toplumlar…
“Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... O halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol/şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir.” Mâide – 48 Demek ki Allah tek bir ümmet olmamızı istemiyor, ister dinler üzerinden ister İslamın Kültürler üzerinden yorumlarından kaynaklı farklı yorumlarına kapı acıyor… Biz hangi kapıdan girelim…
İran şeriatını alsak mezhep farkımız var, Kutsal mekanların orada oluşundan dolayı öne çıkan Arabistan kaynaklı şeriatı, hukuk düzenini alsak, bize göre değil gibi… Mısır, belki ama onlar kendi şeriatlarıyla kendi sorunlarını çözemiyorlar… Sonra Maturiti, Ahmet Yesevi, Bektaşi geleneğiyle çoğumuzun bağı kopmuş, Cumhuriyet devrimlerinden sonrada bu sorun laiklikle aşılabilmiş, buna karşı şeriat isteriz diyen sesler ne istedikleri konusunda hala kafa karışıklığı yaşamaktadırlar… Laiklik İslamın Ruhuna Uygundur, Kafirun Süresi örnek gösterilebilir, bir de şu ayeti örnek gösterebiliriz… “Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tağutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.“ Bakara / 256 Şeriat isteyen, laikliğin dini özgürlük olduğunu düşünmeyenlere, acaba Taliban Şeriatı mı versek, bunu beğenemezse, İŞİD şeriatı mı versek… Osmanlı Şeriatı İsteriz diyenleri duyar gibiyim, Osmanlı Şeriatmıydı, sorusu üzerine düşünmek lazım ama, alanımız dar, oynayamıyoruz, pardon düşünemiyoruz.. Kısaca bakmamız lazım, Osmanlıda hukukun kaynağı şimdi olduğu gibi çok kaynaklıydı… Hukukun kaynakları da kendi içinde, yazılı kaynaklar ve yazısız kaynaklar olmak üzere ikiye ayrılır. Yazılı kaynaklar anayasa, kanun, kanun hükmünde kararname, uluslararası antlaşma, tüzük ve yönetmeliklerin yanı sıra dini metinlerde hukukun yazılı kaynakları arasında sayılabilir. Yazısız kaynaklar ise örf ve adettir. Osmanlı nasıl bir hukuk uygulardı dersek… Kısmen Şer'i Hukuk yani dini sayılabilen, Kısmen Dini hukuka aykırı olmamak kaydıyla Örfi Hukuk, kısmen de Kanunname (Padişah fermanıyla) hukuk, yargı sorunları sözde şeriate, özde duruma ve şartlara daha çok emre, daha çok yoruma, fermana, fetvaya, daha çok zora dayalı olarak çözülmeye çalışılsa da birçok alanda hukuki sorunlar ortaya çıkmıştır… Asıl sorun örfü hukuk da içtihat birliğinin olmaması, o zaman ki yargıçlar olan kadıların, aynı konuda farklı kararlar vermesi, üst mahkeme bilincinin gelişmemiş olması, şehlül İslam denilen kişilerin siyasal baskılara dayalı olarak dinin temel ruhuna ters olsa bile Padişah Kanunnameleri için fetva vermesi, Padişahı sınırlayacak bir yapının oluşturulamaması, iktidarın, yönetimin miras yoluyla devrinde yaşanılan sorunlar gibi sorunlara dayalı olarak oluşmuş sorunlar.. Hukuk alanında ciddi tıkanmalara neden olmuştur denilebilir..
Bu tıkanmaları aşmak için Batıdan, ilk kanun alışlarımız ne zaman başlamıştır? “Genel hükümleri 1882 tarihli İtalyan Ticaret Kanunundan (Cidice commerciale), ortaklıklarla ilgili hükümler ise Alman ve Fransız kanunlarından alınmıştır.” İslam Hukukunda temyiz yoluna benzer bir yol olsada; ancak bir Yüksek Mahkeme geleneği yoktu. Bu nitelikte bir mahkeme ilk kez 6 Mart 1868 Cuma günü (11 Zilkade 1284) Sultan 2. Mahmut tarafından 1837 tarihinde hukuk konularında danışma kurulu olarak oluşturulan Meclis-i Vâlâ-i Ahkâm-ı Adliye isimli kurulun Sultan Abdülaziz'in fermanı ile ikiye bölünerek adli konularla ilgili bölüme ise " Divan-ı Ahkam-ı Adliye" (bugün ki ismiyle Yargıtay), idare konularıyla ilgili bölüme "Şûra-yı Devlet" (bugün ki ismiyle Danıştay), isimleri verilerek kurulmuştur. Adli Hükümler Kurulu anlamına gelen Divan-ı Ahkam-ı Adliye Yargıtay'ın ilk halidir. Divan-ı Ahkam-ı Adliye'nin ilk Başkanlığına Halep Valisi Ahmet Cevdet Paşa atanmıştır. Yargı reformları geçte olsa yapılmaya başlanmıştır, bu reformlar Cumhuriyetle birlikte hızlanmış, Cumhuriyetin ilanından hemen sonra ise 14.11.1923 tarihli ve 371 sayılı kanun ile Sivas ta ki geçici temyiz kurulu kaldırılarak Eskişehir'de Yargıtay kurulmuştur. Bu Mahkeme faaliyetlerine Türe Sokak da bulunan Adalet İlkokulunda devam etmiştir. Daha sonra 10.06.1935 günlü ve 2769 sayılı kanun gereğince 1935 bütçe yılı içinde Yargıtay Ankara'ya taşınmıştır. Öte yandan…
Daha önce yapılan Anayasa, Hukuk reformlarından da yararlanılarak… T.C Hukuk Devleti anayasasıyla, yeni toplumsal düzenimiz kurulmuştur… Bundan sonra ki şeriatimiz, İslam, Roma, Batı, Dogu demeden mevcut sorunlarımızı çözecek, laiklik, demokratik hukuk anlayışına dayalı hukuk sistemleri kanunlarımıza kaynaklık yaparak kurallaşmış ve günümüzde de kullanılmaktadır… Son olarak…
Şeriat neyi korursa, daha kapsamlı olarak T.C kanunları hakkımızı ve özgürlüklerimizi korumaktadır, Her şeyden önce demokrasi toplumu kim yönetecek sorusuna vatandaşlar tarafından seçilen yönetecek diye cevap vermiş, yönetimi mirasen babadan oğula devrinin önüne geçilmiştir… Dinimiz neyi korur, canı, şimdiki kanunlarda korur, aklı, nesli, mülkü, dini koruz, mevcut kanunlarımız da korumaktadır, kısacası hala şeriat/hukuk istiyormuyuz, başka Müslüman toplumlara bakınca bizim, şeriatimiz akla da, insan doğasına da, Dine de daha uygun olduğunu söyleyebiliriz… Bundan sonraki amacımız, isteğimiz, daha iyi adaleti nasıl sağlarız, toplumumuzu haklar ve özgürlükler konusunda, hem siyasal, hem sosyal, hemde ekonomik adalet, refah, huzur mutluluk toplumu nasıl yaparız? Yapmak dileğiyle, Selam ve Sevgilerimle…
Sıtdık Fani – vatandasfikri.com – 7.2.2021
Kaynaklar
,Alman%20ve%20Frans%C4%B1z%20kanunlar%C4%B1ndan%20al%C4%B1nm%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1r.
%20yap%C4%B1lan%20%C3%A7al%C4%B1%C5%9Fmalarla,adl%C4%B1%20bir%20y%C3%BCksek%20mahkeme%20kurulmu%C5%9Ftur.
6* Hukukun Temel Kaynakları Sunum- Dr. Öğretim Üyesi Murat KESEBİR
7* https://www.kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=5&ayet=48
|