SİYASET DİN, DİN SİYASET İLİŞKİSİ
Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in, siyasetin dinleşmesi, dinin siyasileşmesi üzerine açıklamalar da bulundu… Bunları okuyarak konuya girelim mi?
“Mehmet Görmez, dinin siyasette kullanılmasına yönelik dikkat çekti:: “Dinin siyasileşmesi, dinin salt politik bir mekanizmaya dönüşmesi ne kadar büyük bir hata ise, siyasetin dinileşmesi, siyasetin din gibi takdim edilmesi de o kadar büyük bir tehlikedir” dedi.” Devam etti…
“Biz şu bedenin sünnetlerini çok seviyoruz da, kalbin sünnetlerini, dilin, aklın, ruhun sünnetlerini ihmal ediyoruz. Öyle olduğu için de, kullandığımız din dilini bir türlü rahmetle buluşturamıyoruz. Güç ve iktidar sahibi olmak, bizatihi ümmeti inşa etmenin önüne geçti. Bu da beraberinde gündelik politik ve ideolojik bir şey doğurdu. Bu söylemin kendisi dinin sırtında yüke dönüştü ve bu sefer o gücü kaybetmemek bir gayeye dönüştü. Bunun için de en ağır, en hoyrat dil kullanılmaya başlandı.”
“Dinin siyasileşmesi, dinin salt politik bir mekanizmaya dönüşmesi ne kadar büyük bir hata ise, siyasetin dinileşmesi, siyasetin din gibi takdim edilmesi de o kadar büyük bir tehlikedir. Bu iki büyük tehlike şu anda dinin sırtındaki iki büyük yüktür. Bu hepimizin dilini de, kalbini de, ilişkilerimizi de etkiliyor. Bütün kutuplaşmaları da bu doğuruyor.”
“Pek çok yangında, ölen insanların çoğu acemi itfaiyecilerin hatalarıyla ölürler. Eğer itfaiyeci acemi ise insanları tahliye etmeden önce suyu oraya basar ve insanların dumandan ölmesine yol açar. Aslında acemi olduğu halde kendisine usta itfaiyeci rolü biçip bu ateşleri söndürmek isteyen pek çok âlimimiz, mütefekkirimiz, aydınımız var. Bu nedenle biz dumanda boğuluyoruz. Bir adama dindar dendiği zaman aklımıza ilk gelecek şey, âdildir, emindir, ahlaklıdır, dürüsttür olmalı. İslam ümmeti teknolojiyi kaybetmekle üstünlüğünü kaybetmez. Ama ahlakî üstünlüğümüzü kaybettiğimiz zaman biz kaybederiz. Şu anda ahlakî üstünlük noktasında ciddi sorunlar yaşıyoruz.” Haber böyle hoca önemli sorunlardan birine dikkat çekmiş…”
Nasıl ki kim yönetecek sorusuna cevap bulamayan toplumlar hala sorun yaşıyorsa, yönetimlerin babadan oğula aile mirası şeklinde devredilmesinin günümüz de kişiler ve toplumlar tarafından kabul edilmemesinin siyasete topluma yansımaları olmakta, bu durum demokrasinin artık vazgeçilmezimiz olduğunun işaretidir… Daha ilk dönem toplumsal kaosların nedeni de iktidarı kim kullanacak, nasıl kullanılacak sorunlarının toplumsal ve yönetimsel alanlara yansımasıdır… İki olayı inceleyerek devam edecek olursak…
Cemel (deve) Vakası: “Ali, Muhammed'in eşi Ayşe ile 656 yılında Cemel Savaşı'nda karşılaştı. Ali'nin zaferi ile sonuçlanan savaşta Ayşe'nin müttefikleri Talha ve Zübeyr öldürüldü. Ali, savaştan sonra Ayşe'yi Medine'ye gönderdi.” Bu olayda tarafların, bir dini yorum farklılığından kaynaklı farklı duruşları degil, ümmeti degil iktidarı düşünmelerine dayandığını söyleyebiliriz… Bu savaşta, dahası iç çatışmada kaç kişi öldü konusunda çeşitli söylentiler var… 20.000 kişinin öldüğü konusunda bilgiler var… Demek ki, ister muhalif, ister iktidar sahipleri dini savunuyoruz, biz varsak dini ilke var, biz varsak ülke, devlet bekası var söylemleri, adaletten uzaklaşmaları da bunlara eklersek, Müslüman toplumların daha ilk dönemden bu yana neden sürekli yönetim ve toplumsal kaos içinde oldukları konusunda bize bir düşünce verebilir…
Üçüncü fitne, kaos, iç çatışma ise, Sıffin İç Çatışmasıdır, bu savaş da kaç kişi ölmüş diye bir araştırma yaparsak… İki ordunun kayıpları hakkında belirtilen görüşler birbiriyle çelişmektedir… Genel kanaat şöyledir: İki ordunun verdiği kayıpların toplamı 70 bin kişi olduğu, bunun 45 bini Muaviye’nin ve 25 bini ise Ali’nin ordusunda savaşanlardan oluştuğu söylenmektedir… Bu çatışmalar dini midir, siyasimidir, dini derken dini anlama, yorumlama, bu anlama ve yorumlama çabalarına dayalı olarak farklı fıkıh anlayışına mı dayanıyordu, yok… İktidar gücünü kim kullanacak, kim hazineyi harcayacak sorunlarının topluma ve yönetimlere yansımasıdır.. Bunu günümüz toplumların da. Müslümanlar içinde özellikle biz, bizim siyasal sistemimiz olan Cumhuriyet ve demokrasi de vatandaşların hakemliğiyle çözülmektedir. Vatandaşlar kimi seçer ise, o toplum adına devleti yönetmektedir… Bu seçimden sonra hükümet edenler, güçler ayrılıgına dayanarak, yasa yapıcılar, bu yasalara dayalı olarak yargılayıcılar, bu yasa ve hukuk düzenine riayet ederek hükümet edenler olarak güçler ayrılığına dayanır.. Böylece seçilenler, denge ve denetim içinde hukukla sınırlandırılmış olurlar ki.. Böylece devletin gücünü toplumun diger kesimlerine karşı kullanamazlar, hazineyi hukuk denetiminde hizmet için kullanırlar.. Böylece Müslümanların ilk dönemlerde yaşadığı, iç çatışmalar, fitneler, kaoslar, katliamlar yaşanmasın.. Akıllla, mantıkla, adalet ve ahlakla davranırsak, din ile siyaseti siyasi söylem ile dini söylem arasında ki farklı anlayarak… Öncelikle din adamlarımız, sonra siyasilerimiz, sonra biz vatandaşlarımız bu anlayışa göre davranırsak, daha iyi bir toplumsal düzen inşa eder, daha iyi yaşarız umuduyla… Selam ve Sevgilerimle…
Sıtdık Fani –13.5.2023 – vatandasfikri.com
Kaynaklar
1* https://www.karar.com/guncel-haberler/eski-diyanet-isleri-baskani-mehmet-gormezden-dikkat-ceken-aciklama-1665536
2* https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0lk_Fitne
3* https://tr.wikipedia.org/wiki/Cemel_Muharebesi#:~:text=
Cemel%20Sava%C5%9F%C4%B1%2C%20Ali'nin
%20zaferiyle,yirmi%20bin%20ki%C5%9Fi
%20hayat%C4%B1n%C4%B1
%20kaybetti.
|