|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
LAİKLİK |
LAİKLİK
Laiklik toplumda inanç özgürlüğünün tesis edilmesi, yaşanılan farklı dinsel ve mezhepsel nedenlerle çatışmaları engellemek için insanlar tarafından ortaya konulan bir toplumsal sözleşmedir. Temel amacı dinsel çatışmaları engellemektir, bunu dinsel yaşayışı yasaların garantisine alarak yapar. Dinsel yaşamı garanti altına alırken, dinsel olmayan yaşamı da garanti altına alır. Ayrıca yasaların kaynağının din olma zorunluluğunu da ortadan kaldırır ve toplumsal ve dünya barışına, büyük katkıları olmuştur. Batı dünyası laikliğin katkısıyla mezhep çatışmalarını aşmıştır.
Toplumsal bilimlerde, birçok kavram konusunda fikir birliği yoktur, kimi zaman farklı kişiler, aynı kavramla farklı şeyleri ifade ederler, kimi zaman da aynı şey, farklı kavramlarla ifade edilmek istenir. Siyasi ve dinsel farklılıklarını gösterme çabası kavramların kendince yorumlamalarla asıl anlamlarından uzaklaştırıldıkları görülmektedir.
Herkesimin kafasında bir laiklik tanımı var ve kimse bu tanımı da değiştirmek istemiyor. Şimdi çeşitli tanımlamalara bir bakalım. İlk tanım Laiklik; Ülkemizde neredeyse genel geçer kural halini almıştır söylene söylene "Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" olarak tanımlanır. Bu tanım, elbette yanlış bir tanım değildir, fakat içi boş bir tanımdır. Din ve devlet işleri birbirinden ayrılmışsa, devlet memuru statüsündeki yüz binlerce din görevlisini nasıl açıklarız. Din ve devlet işleri birbirinden ayrılmışsa, devlet din işlerine hiç müdahale etmeyecek midir? Okullarda Din dersinin neredeyse zorunlu derslerle aynı anılıyor olması, bir devlet büyüğünün dindar gençlik yetiştireceğiz demesi laikliğin yine kendimizce yorumlanması demek değil midir? Bu soruları sormayız veya bu sorulara cevap bulmakta arayış içinde olmayız. Bu durumda bizi olduğumuz yerde çakılı kalmamıza neden olur. Kim iktidar gücünü kullanıyorsa, onun laiklik anlayışı laiklik anlayışımız olur.
Kim bilir, belki de toplumsal olayları aydınlatabilmekte, bunun için çok zorlanıyoruz. Ama öyle veya böyle Türkiye laikliği doğru tanımlamalı ve doğru bir laiklik tanımını yerleştirmelidir son zamanlarda iktidarın laiklik anlayışını daha da yerleştirmeye çalışarak, bir kopma olmazsa, olmaz İnşallah laiklik tanımlaması oturmaya başladı. Daha önce uygulanan laiklik tanımı %95-98’inin Müslüman olduğu toplumda Müslümanlara baskı gibi uygulanması ülkemizde laikliği Müslümanlar nezdinde sevimsiz hale getirmiştir. Müslümanların aşağıda bahsedeceğim nedenlerle herkesten çok laikliğe sahip çıkmaları gerekmektedir. Bu nedenle tekrar ifade etmek durumundayım ortak kabullere dayanan bir laiklik anlayışı, kavramı ortaya koymak durumundayız.
DİNSEL YAŞAYIŞ AÇISINDAN LAİKLİK
Din ve devlet işlerinin birbirinden tamamen kopması ayrılabilmesi için, din ve devlet arasındaki çatışma sona ermesi gerekmektedir, başka bir ifadeyle devletin dinden bir beklentisi olmamalı, dinde kurum olarak devlete alternatif olmamalıdır. Yine bu ayrımda bile ciddi sıkıntılar görünmektedir. Bazı devletler, vatandaşlarının hayatlarını düzenlemeye adaydırlar, batılılar bunu dini kişiselleştirerek çözmüşlerdir. Kişilere düşünsel ve inanç alanı ayırmışlar ve bu alanı diğer kişilerin alanı ile sınırlandırarak özgürlüklerin yaşanmasının önünü açmışlardır. Yani vatandaşlar dini inançlarını yaşarlar, başkalarının inançlarına müdahale etmezler ve din üzerinden değil partiler üzerinden iktidarı talep ederler. Bizde de bu durum vatandaşlar tarafından kabul görmeye başlamıştır. Kısacası din kurumu, devlet ve toplumsal düzen için bir tehdit veya tehlike olmaktan çıkarılmadıkça toplumun bazı kesimlerinin kaygılarında haklı olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum karşılıklı güvenin tesis edilmesiyle aşılacaktır. AKP’nin laiklik konusundaki eylem ve söylemleri gün be gün kaygıları azaltmakta bu güvenin oluşmasına katkılar sunmaktadır. Bu durumlar toplum tarafından kabullenildikçe din ve devlet işleri birbirinden ayrı olması gerektiği kolaylıkla kabul edilebilir. Böylece arzulanan denge oluşur ve toplumun daha geniş kesimince kabul edilen laiklik kavramı daha sağlıklı bir şekilde tanımlanır. Birçok batılı ülkede Katolik mezhebinin tüm bağnazlıklarına rağmen, din kurumunun devlet yönetiminde hiçbir iddiası kalmamıştır. Böylece devletin idaresini din kurumu aracılığıyla talep rafa kalkmış partiler aracılığıyla talep oturarak toplumsal çatışmalarda engellenmiştir. Devlette din yönetimini kiliseye bırakmış, Hatta kilisenin vergisini de toplayarak, senin payına düşen işte budur diyebilmiştir. Ülkemizde de diyanetin konumu özerkleştirilerek, din vergisi ödemek isteyen herkesten 0,05’lik bir inanç vergisi kesilerek din işlerinin yürütülmesi için diyanetin hesabına aktarılarak, diyanetin kendi kaynaklarıyla din hizmeti verir duruma getirilmesi gerekmektedir. Bu laikliğin gereklerinin yanı sıra, Diyanet İşleri Başkanlığı böylece iktidar baskısından da kurtulmuş dini meseleleri açıklarken daha bağımsız olabilecektir.
Laikliği tanımlamaya devam edelim, böylece doğruya daha da yakalamış oluruz. Aklıselim bir tanımlama ise şöyledir. Laiklik, bir toplumda yönetenlerin, yasaları yapanların, kuralları koyanların; yönetme konusunda, yasa yapma konusunda, kural koyma konusunda yetkilendirilmesinin, din dışı bir yön ve yöntemle bunları yapmaları, bu kararları almaları demektir. Din, kültür, gelenek yasalarınıza kaynaklık yapabilir ama bu kutsal bir kural olarak değil sadece yasal kurallar olarak yansıtılabilir. Burada çok hassas olunması gerekir, kutsal sayılan kurallar değiştirilemezken yasalar yeni durumlara ve ihtiyaçlara göre yeniden şekillendirilebilir ki toplumun yeni durumlar karşısında elide güçlendirilmiş olur.
YÖNETİM İLKESİ OLARAK LAİKLİK
İnsanlık tarihi boyunca yetkinin ve gücün kaynağı incelendiğinde, bu yetkinin kaynağının genellikle kaba güç, zorbalık veya din kurumu adına hareket ettiğini söyleyen insanların da olduğunu görülmektedir. İnsanlık bu durumları aşmak için çok bedel ödemiş, batılı anlamda din kurumunu temsil eden Kiliseyi ancak aydınlanma dediğimiz süreçte 1700, sonlarına doğru aşabilmiş ve yönetilenlerin iradesi yönetimlere yansıtılabilmiştir. Kısacası biri çıkmış ben Kutsal kitap adına hareket ediyorum, diğeri ise Tanrı sizi idare etmem için beni seçti gibi söylemlerle yetkilerini meşrulaştırmışlardır. Bu durumları aşan toplumlar, yeni durumda yetkinin tek ve meşru kaynağı olarak vatandaşlar değerlendirilmeye başlanmıştır. Böylece hiçbir kimse ve kurum ben Tanrının adına sizi yöneteceğim iddialarında bulunmamış ve laiklik demokrasi ile birlikte gelişmiştir.
Günümüze geldiğimizde ise, laiklik, demokrasinin temel koşullarının başında gelir. Her demokrasinin laik olması gerektiği anlayışının yanı sıra, bazı laik düzenler demokrasi değildir. Bu düzenler, laik olmalarına karşın, laik değillerdir, nedeni ise, demokratik tavırdan uzak olmalarıdır.
Türkiye'mizde bu çatışma, dinin iktidar talebi sona ermiş, bu çatışmada sona ermek üzeredir. Kimi tartışmalar devam etse de ekseriyet Cumhuriyetin, Demokrasinin ve laikliğin önemini kavramıştır. Zaman içinde bu küçük tartışmalarında aşılacağı görünmektedir. Türkiye'nin temel felsefesi "Türkiye Cumhuriyeti, halk egemenliğine dayanan, Demokratik, Laik ve Çağdaş bir Cumhuriyettir. Bu felsefeye sahip çıkmak hepimizin yararınadır.
Aslında Din ve devlet arasında bin yıldır süren bu çatışma, günümüzde de gizli açık bir biçimde sürmekte bu çatışmanın kökeninde ise kutsal olamayan, siyasi olan bir iktidar mücadelesi yatmaktadır. Bu çatışmalara bakıldığında din adına iktidara gelenler, davranışlarına, icraatlarına dinsel anlamlar yüklemekte ve bunları kutsayarak muhalefetin bastırılmasına neden olmakta böylece kendi zalimliklerinin kaynağını din gibi göstererek dinsel bir erozyonun da önünü açmaktadırlar. Günümüzde bazı ülkelerde bu durum görülmeye devam etmektedirler. Bunun içindir ki Cumhuriyet, laiklik ve demokrasi yönetimin hem denetlenebilmesi için, hem de seçimle el değiştirebilmesi için gerekli bir yönetim şeklidir. Bunun için bu üç ilke, Cumhuriyet, laiklik, demokrasi tartışmalarından özenle kaçınılması gerekmektedir, tartışılır ama bu tartışma yokluk varlık tartışması olamaz, daha iyi nasıl işletiriz, aksayan yanları nelerdir tartışmaları yaparak bu üç ilkeyi geliştirebiliriz.
Bu ilkeleri geliştirmek için dayatmadan çok kabullenmeyi öne çıkarmamız lazımdır. Bunun içinde bizim toplumumuz için hangi laiklik yorumu daha iyidiri düşünmeli tartışmalı bunu uygulamaya koymalıyız. Şunu belirtmeden geçemeyeceğim ülkemizdeki ceberut laiklik anlayışını demokratik laiklik, anlayışını muhafazakâr bir parti getirmiştir. Şu ana kadar uygulamalarda başka yaşam tarzlarına müdahale görülmemiştir, bu durumda toplumumuz adına sevindiricidir.
SÖZCÜK OLARAK LAİKLİK
Sözlük manası ise Laiklik veya laisizm (Fransızca: Laïcité); devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir. Fransızcadan Türkçeye geçmiş olan "laik" sözcüğü, "din adamı olmayan kimse; din adamlığı dışında kalan halk" anlamına gelen Latince "laicus" sözcüğünden gelmektedir. Roma döneminde din adamlarına "Clerici" din adamı olmayanlara da "Laici" adı veriliyordu.
DİNİ KAYNAKLARDA LAİKLİK
Şimdide ülkemizde laikliği kâfirlik gibi anlayan kimselere Kurandan ayetlerle laiklik kurana ters değildiri anlatmaya çalışalım. İlk önce kafirun suresini okuyalım; 1. Ey Muhammed! De ki: "Ey kâfirler! -2. "Ben sizin taptıklarınıza tapmam." -3. "Benim taptığıma da sizler tapmazsınız." -4. "Ben de sizin taptığınıza tapacak değilim." -5. "Benim taptığıma da sizler tapmıyorsunuz." -6. "Sizin dininiz size, benim dinim banadır." Laiklikteki temel ilke herkesin inancını yaşamasının önünü açmaktır, yani onun dini ona, benim dinim ise bana, onun dinsizliği ona benim inancım bana ifadesinden laiklik çıkarılamazda ne çıkarabiliriz.
İkinci bir ayette ise sen müjdele, onların davranışlarından sorumlu değilsin derken yargılama işi bana aittir, dünyadaki kimselere ait değildir mesajını okumamız gerekmez mi? İşte ayetler, Bakara 119 -Doğrusu biz seni Hak (Kur'an) ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemliklerden sorumlu değilsin. Başka bir ayette inanmayanlar seni üzmesin, dönüş bize derken onları yargılamak bana aittir, Lokman 23- (Resulüm!) İnkâr edenin inkârı seni üzmesin. Onların dönüşü ancak bizedir. İşte o zaman yaptıklarını kendilerine haber veririz. Allah kalplerde olanı şüphesiz çok iyi bilir. Evet, onlarcasını buraya taşıyabiliriz. Bir başka ayete de bakarak Peygamberimize seni bekçi göndermedik denmekte ve kişilerin tebliği aldıktan sonra kabul edip etmemesinin kişilerin inisiyatifinde olduğu ve etmeyenleri kendisinin yargılayacağını çıkarabiliriz ki, laiklikte bunu öngörmektedir. Buyurun başka bir ayete bakalım, Şûrâ 48 -Eğer yüz çevirirlerse, bilesin ki biz seni onların üzerine bekçi göndermedik. Sana düşen sadece duyurmaktır. Biz insana katımızdan bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinir. Ama elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük gelirse, işte o zaman insan pek nankördür! Başka bir ayette hep laiklik söz konusu olduğunda gündeme çıkarılır zinde zorlama yoktur ayeti; Bakara 256 -Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tağutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir. Allahın elçisi Peygamberimize verilmeyen yetki kime verilebilir ki? Bu nedenle seçerek yetkilendirmek ve yine seçimle yetkisinin iptali çok akıllıca gözükmektedir.
SON OLARAK LAİKLİĞE YAKLAŞIMLARIMIZ
Şimdi bu ayetleri aldık inceledik, laikliğe vurgular veya direk işaretler var, bunu gördük. Başka bir şey daha gördük laiklik dinsel ve mezhepsel çatışmaları engellemektedir. Şimdi laiklik kâfirliktir, laiklik dinsizliktir gibi fanatik ifadelerle demokratik, laik sisteme saldıran küçük gruplara inancınızı yaşayabilmeniz için laiklik sizin de öbürlerinin de garantörüdür.
Ama şu unutulmamalıdır ki laiklik dinlere alan açarak yanmasının önünü açmış, son din islamda Dünya milletlerine iyi anlatıldığında birçok insan tarafından kabul görecektir. Bunu anlatabilmenin yegâne yolu da laikliğin açtığı alanda dinimiz İslamı, yaşamak ve anlatmaktır.
Dini yaşamanın önü sonuna kadar açıkken, başkalarının dini inancına ve dini yorumlarına serbestlik getirirken din adına birey olarak yaşayabilmek için ortam hazırken, laiklikte tek bir şey yasaktır, dini gerekçe göstererek iktidar talep etmektir. Diyelim ki ettiniz ve iktidara geldiniz sizin gibi düşünmeyenler, sizin gibi inanmayanlar ne olacak sizin istediğiniz şekilde mi inanacaklar veya sizin ölçünüze göre kâfir, mümin olacaklar. Yargı Allaha aittir, insanlar inançlarına göre veya inançsızlıklarına göre yaşarlar, nihai olan döndürülüşle yargı makamının karşına getirilirler. Allah onları yargılayacaktır.
Diyelim ki bu fanatik azınlık grup iktidara geldi, benim yaşamak istemediğim, zorla, baskıyla onların istediği şekilde yaşamamı sağladılar. Ben onların ölçülerine göre günahsız mı oldum, istemediğim şeyleri zorla yaptırılarak günahtan mı kutulmuş oldum. Laiklik dini temel mantığı olan kendi irademizle günahtan uzak durmak veya duramamak, sınavına tabi tutulmanın da önünü açtığı için belki de dinin olmazsa olmazlarındandır. Din âlimleri bu konuya bu açıdan yaklaşmaları laikliğin önemi konusunun daha anlaşılır olacağı kanaatindeyim.
Yani Allahın bizi yaratmaktaki maksadının bizi dünyada sınamak, koyduğu kurallara göre adalet ve ahlak içinde zalimlikten, zulümden, sömürüden uzak durarak ve bunları kendi irademizle yaparak, yaşayıp yaşamadığımızı ve kendisine döndüğümüzde de bu amallerimize göre yargılanacağımızı bile bile dünyada nasıl bir yaşamı tercih ettiğimizi baskı ve zorlama olmadan sınanmanın en ideal yolu laikliktir.
Başka bir yol ve yöntem sevaba veya günaha zorlamaktır ki dinin mantığıyla da uyuşmamaktadır.
Devam edecek olursak, Allah adına yetki kullanmak devri peygamberlere bile verilmemişken, vahiyde son peygamber olan peygamberimizle birlikte bitmişken kim kimin adına yetki ve kural koyacak ve bu kuraların uygulanması denetlenecektir. Hz. Muhammed son peygamber olduğuna göre, ondan sonra kimse çıkıp da Allah bu konuda şu emri veriyor ve yetkiyi de şu kullanacak, bizi bu yönetecek diye ileri sürülemez. Durum böyle olunca, kullanılan yetki ancak halktan alınan yetkidir; yani dünyevi, siyasi bir yetkidir.
Daha anlaşılır olabilmesi için, bu konuyu tekrarlayalım isterseniz. Biliyoruz ki tarih boyunca birçok kültürde, yetkiyi kullanan kral, padişah, şah gibi egemenler; bu görevlerine ilahi bir nitelik kazandırmış ve halkın kafasında dünyevi yetki ile uhrevi yetkinin karıştığı bulanık bir zihin alanı oluşturarak kendilerinin Tanrı tarafından yönetilme yetkisiyle yetkilendirildikleri hikâyesiyle halkı yönetmekten çok zulüm etmişlerdir. Ülkemizde laiklik karşıtlarının yararlandığı kaynak da bu zihinsel bulanık alandan beslenmektedir, halkımız bir defa laiklik ve demokrasinin nimetlerini tatmıştır. Bundan sonra Allah adına idare ediyorum diyenlere inanmayacaktır. Dinde ruhban sınıfı bulunmadığına göre, kullanılan yetki sadece dünyevidir ve halk adınadır, halktan kaynaklanmaktadır. Yargılayan hepimize eşit yakınlıktadır ve yargı tek ona mahsustur, oda ahirette gerçekleşecektir.
Diğer yandan ülkemizde laikliğin en fanatik yorumu yapıldı ve uygulanmaya çalışıldı, bu uygulama esnasında sürekli halkın hem inançları, hem de kültürüyle çatışılmıştır. Tabir caizse bu yanlış yorum ve uygulamalar ülkemizde laikliğin inanlar acısından sevimsizliğine neden olmuştur. Her iki tarafa da halkın mesafeli duruşu sorunun çözümüne katkı sunmuştur. Oysaki bu gibi sorunları ya siyaset çözmeliydi, ya da düşünürler her iki tarafta çuvalladı, son iktidarın yaklaşımına kadar siyaset çözüme yaklaşmadı. Şimdiki iktidarda Dinsel olanla, dünyevi olanı ayırarak, halktan aldığı yönetim yetkisinin siyasi bir yetki olduğu bilinciyle yaklaşmaya devam ederek eski çatışmalı, günlere dönülmesine neden olmaz kanaatindeyim. Demokratik, laik bir cumhuriyetle sorunlarımızı aşacağımız umuduyla selam ve sevgilerim…
www.vatandasfikri.com>> Sıtdık Fani <<
Kaynak olarak, Emre Kongar- Laiklik
Toktamış Ateş- Laiklik
Taha Akyol- Laiklik
Yaşar Nuri Öztürk acılamaları ve makaleleri,
Kuranı Kerim Türkçe meallerinden yararlanılmıştır.
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|