İSLAM BİZİ KADEŞLİĞE DAVET EDER
Dinimizin bize mesajı genelde birlik için de, bizi iyiliğe yönlendirmeye yönelik ilkelerdir: Örneğin, “Siz, insanlar için var kılınmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarsınız ve siz Allah’a iman edersiniz.” Burada anlaşılmayan bir durum yok, bu emre rağmen yapılmayan, bir durum, yaşanmayan bir emir var, kaos için de bir İslam alemi var, bunun nedeni ne ola ki? Bu konuya girmeden Peygamberimizin de önerilerine bakalım mı?
Peygamberimizin de yüzlerce önerisinden birine kulak verelim Vahiyle gelenlerle, Peygamberimizin önerilerinin nasıl örtüştüğünü görelim… Bu ilkeler içeren önerileri, öğrendikleri hakikatleri, önce kendileri yaşadılar sonra dünyanın her tarafına yaydılar. İslamı yaşama konusunda sadece şu hadis bile bize büyük bir öğüttür. “”İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.”” Gittikleri her yer de, iyiliklere ve güzelliklere, şefkat ve merhamete, insanlığa bu özellikleri taşıdılar.
Kuran’a ve Peygamberin önerilerine göre yaşayarak, birbirlerini kardeş bildiler, bu nedenle ırk, renk, dil, bölge ve coğrafya farkları gibi mümin kardeşliğini engelleyen sosyolojik olguları aştılar… Müminsen kardeşimsin dediler barış içinde yaşadılar, Mümin olmayanlarla da sözleşmeler yaparak barış içinde yaşamaya özen gösterdiler ve sözleşmelere uyanlara karşıda saygıyı hiç elden bırakmadılar. Kendi araların da yekvücut oldular, İslam’ın kardeşlik daveti olduğunu bilerek İslam dini üzerine birlikleri sağladılar.
Bir ve beraber olmanın, birbirleri için fedakarlıklar da bulunmanın en güzel örneklerini sergilediler. Birlik işaretlerimize baktığımız da, aynı kıbleye döneriz, aynı Kâbe’nin etrafında yan yana tavaf ettiler, aynı Kuran’a, aynı Peygambere iman ederek, bunlarla iman bağı ile bağlı bir ümmet olmaya yöneldiler… Çok zaman da başardılar… Huzur ve mutluluğunu yaşmak ve yaşatmak için çalıştılar yaşadılar. Vahiye dayalı Kurani bilgi ile aklın bilgisini sentezleyerek bilgiyi, hikmeti ve marifeti rehber edinerek insanlığın geleceğine doğru ışık tuttular… Günümüze, gelindiğinde ise bunlardan eser göremiyoruz, ya rab bize yardım et ve biz Kuran üzerine iman birliği içinde olabilelim…
Hepimiz biliriz ki, Kerim Kitabımız bizi ilme, hikmete ve marifete, iyi ve doğruda birliğe, kardeşliğe çağırır biz bu yola girmez de uzaklaşırsak, o vakit şeytanın oyuncağı olur, cehalet bataklığına batarız. Bu bataklığın içinde debelenirken ne iyilik ne hikmet, ne merhamet, nede bunlara dayalı daha iyi bir yaşam düşünemeyiz… Sadece kendimizi kurtarma derdine düşeriz, kendimizi kurtarmak içinde ister dini ister yasal kuralları yok sayarak… Heva ve heves, nefis, şehvet, menfaat, dünyevilik ve çıkar, batağıdır aslında düştüğümüz bataklık…Buraya düşmemize neden olan körlük ise adaletin, Ahlakın, hak ve hakikatin unutulması, çıkarlar için bunların heba edilmesidir…. Din ne derseniz İman ederek Ahlak ve adalet üzere iyi/güzel ve doğru şeyler yapmaktır deriz… Bunları yapmadığımız da dinin özünden uzaklaşmış olmazmıyız? Oluruz, dinden uzaklaşan toplumların, birlik ve beraberlik ruhundan da uzaklaştığını söyleyebiliriz… Bunları nasıl anlarız, yada biz kendimize aynayı tuttuğumuz da bizde neler görürsek dinden uzaklaşmış oluruz? Evet, dinden uzaklaşan insan ne yapar? Yada dindar ne yapar?
Riya ve gösteriş lüks, bencillik ön plana çıkıyorsa, duygudaşlık yoksa, bunların yanı sıra çalışma ve üretme terk edilmişse, paylaşma ve yardımlaşma unutulmuşsa, o vakit fakirlik ve yoksulluk girdabına düşülmüş demektir. İslam beldelerinin hem coğrafi, yer altı yer üstü zenginliği, hem fertleri sömürülmeye işte bu nedenlerden dolayı başlamıştır. Üretmez de başkalarının ürettiklerini tüketirsen sömürülürsün, bundan kurtuluş bellidir, Tevhit ve Vahdet tam bu noktada gereklidir… Oysa biz bu kavramları terk ettik, aramıza çeşitli fitneler girdi, iktidarları devretme ve devralmada sorun yaşadık, mezhepler dinin daha iyi yaşanmasını sağlayacakken düşmanlıklara neden oldu aramıza fitne, fesat, ayrılık ve gayrılık girdi, laikliği inancımıza, kültürümüze uyumlu hale getiremedik… İşte gelinen nokta, bu yaşanılanlar uzunca bir zamandır devam ediyordu, ama o noktaya geldi ki izin verilse, imkan olsa Ümmet yurtlarını komple terk edeceğe benziyor… Bunun nedeni zulüm yapan yönetimler, bunlara tepkisiz kalan âlimler, entelektüeller, filozoflardır ve halktır. Dinimiz de adil olmayana itaat yoktur, Zulme tepkisizlik yoktur, ama İslam toplumları adaletsizlere itaat eder, zulme susar olmuştur, İslam toplumlarının yaşadığı sorunların temelin de bunlar da var vardır.
Adaletsizliğe dayalı bir sistem kuran zulme dayalı iktidarlar eliyle, İslam’ın neden olmasını beklediğimiz adalet, Ahlak, güven, barış gerçekleşememiştir…. Bunun yerine bu istikrasız ortamlardan da beslenen çeşitli fitneler yer almış… Bunlar mezhepçilik, İslami sınırları aşan aşiretçilik, ırkçılık, iktidarı devredememe ve devralamamaya dayalı iktidar kavgaları, laikliğin Kafurun süresi ve dinde zırlama yoktur ilkelerine dayalı yorumları yapılamamış sonuç olarak, bunlardan da beslenen terör ve şiddet, İslam ülkelerini yaşanmaz hale getirmiştir… Bütün bunlar üst üste geldiğin de adeta İslam coğrafyasını zulüm coğrafyasına çevirmiştir… Allah yardımcımız olsun… Aramız da kardeşliği ve barışı daim kılsın…
İslam bizi kardeşliğe devam ediyorsa ki, Vahiylede, Peygamberimizin sünnetiyle de bu sabit, o zaman bizim bu yaptıklarımız nedir, nefsin, şeytanın davetine uymak degilmidir? Allah ve onun Peygamberinin davetine uymuyoruz demektir ki… Allah affetsin… Allah kardeşliğimizin tesisine yardım etsin, bu hastalıklarla mücadele etmeyi, her türlü fitne ateşini söndürebilmeyi bize nasip etsin… Selam sevgilerimle…
Sıtdık Fani -- 22.04.2016 08:55 – www.vatandasfikri.com
|