DİNİ İLKE ALGI ve DÜŞÜNCE SORUNU!!
Din, dediğimiz de ne anlıyoruz, anlamalarımız nereden besleniyor, bu beslenmelerde ne kadarı başka anlam vermelere dayalı yorumlar var?
Kaynaklarımız neler, ilk kaynak mı, ilk uygulamalar mı, dinin toplam olarak insan üzerinde ki ilkesel etkilerimi? Din toplumlar üzerinde bu kadar etkiliyken anlamalarımızın kaynağı sadece nakille gelen yorumlar olursa, yorumları yapan alimler dönemine göre anlamalarını , yorumlarını yazmışlarsa.... Biz dinimizi anlama sorunu yaşarız, bu sorun da bizde, yanlış inanca, dini düşünceye ve davranışa dönüşürse ki!!! Müslüman toplumların haline bakıyoruz da sanırım durum bu olsa gerek... Sadece Müslüman toplumların yaşadığı sorunları dine bağlamak da yanlış olur kanaatindeyim, başka sosyal nedenler de var… Örnegin, yönetim şekilleri, kim yönetecek kararını kimin vereceği, yönetimlerin keyfilikleri, sivil toplumun yönetimleri denetleyememesi, anayasal, yargısal, meclis denetiminin olmaması... Bütün bunların yanı sıra ekonomik paylaşım sorunları, teknoloji üretememek, sosyal eşitsizlikler, eğitim eksiklikleri, kadın hakları sorunu... Kültürü din sanmaları gibi onlar ilk akla gelenler sayılabilir, biz temel, ilkeleri verecek olan algılar üzerinde duracağız... Bu sizce nedir, bence nedir, dinin temel ilkelerini nereden çıkarmalıyız? Peygamberlerin bize emanet ettiği kutsal kitaplardan, kitabın kaynağından, Peygamberler bunu nasıl anlamış, hayatlarına yanmışlardan temel ilkeler çıkarabiliriz.... Genel olarak yapılan itirazları duyar gibiyim, kurucu dini alimlerin yorumlarının temel ilkeleri anlamamıza katkısı olamaz mı? Olur, olmuştur, ama bu ilke çıkarımları dönemseldir, dönemlerinin bilgisiyle okumuşlar, dönemlerinin sorunlarına çözüm aramışlardır... İyi de yapmışlar, bizde onların bu düşüncelerinden yararlanırız, yararlanıyoruz da... Biz kendi dönemimizde, günümüz de ilk kaynakları okumayalım mı, zamanımıza göre anlamayalım mı, Allah, Peygamber, Kitap üzerine düşünmeyelim mi? Hala onların kader anlayışına tabi mi olalım, kaderdir, hayırda, şerde Allah’tandır mı diyelim... Ben diyemem, Allah’ı şer kaynağı olarak gösteremem, Allah beni Türkiye coğrafyasın da, Türk olarak yaratmış, Fani ailesinin mensubu olarak doğmuşum bunlar kaderimdir, der razı olurum... Kötü yönetimlerin zulmünü, dini yanlış yorumlamalara dayalı çatışmaların ölümünü nasıl kader sayarım... Sayamam o zaman... Temel ilkelere bağlı kalarak, günün ilkelerini çıkarmalıyız, sistem krallıkken, demokrasi olmuşsa devletle ilişkilerimiz hala aynı olur mu?
Deve ile seyahat edenle, uçakla seyahat edene aynı şeyler söylenir mi, bilgi kaynakları 100 ile sınırlı kitapken 100.000 ile sınırlanmayan elinin altında trilyonlarca dijital sayfa olana aynı sözle hitap edilir mi?
Kadın haklarında ki gelişmelere dayalı olarak, modern hukuk sistemleri nasıl yok sayılabilir, kadınlar acısından daha adaletli bir duruma neden olan hukuk sistemi neden dini sayılmasın, olmasın ki? Kadınlarına adaletli davranın diyen dinin mensubu biz degilmiyiz, ne yazık ki değiliz gibi duruyoruz... genel olarak adalet ve ahlak bilincimizi kaybettik… Birçok sınırı ihlal ettik, bence en önemlileri nedir dersek, kardeşlik bilincini kaybettik.. Sadece dini kardeşlik mi? Yok biyolojik kardeşlik bilinci de kayboluyor, dini kardeşlik bilinci de, bizde toplumsal uyuma neden olacakken, siyasal, ırksal, hatta köysel, mahallesel ayrımlar kardeşlik bilincimize zarar verdiler... Modern toplumların oluşturduğu sözleşmeye, yasalara dayalı, vatandaşlığa dayalı, demokratik rekabete dayalı bir toplumsal düzen inşaa edemedik biz Müslümanlar... Kısmen Türkiye ve İran bunu başardılar, bu başarılarını ekonomik ve sosyal adalete çeviremediler, toplumlarında ki sosyal eşitlikler sosyal adaletsizliklere neden oldu, oluyor... Bunlar aşılması gerekir…
Biz Müslümanlar, sosyal, siyasal, teknolojik başarıya dönüşecek düşünceler, projeler,- geliştirebiliriz… Ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri aşabilecek bir vatandaşlık, kardeşlik hukuku inşaa ederiz... Türkiye de hukuk sorunu da aşılmıştır, sadece uygulamada sorunlar vardır, umut ediyorum bunlarda yargı bağımsızlığı sağlandıkça aşılacaktır... Son olarak bize temel ilke verecek, ilkesel anlamalarımızı etkileyecek dört kaynak üzerine durarak yazıyı bitirelim mi?
Bir Allah, Allah (Tanrı) bilincimiz sakat olursa onun üzerine inşa edeceğimiz dini düşünce ve inancı da sakat olur... Bu nedenle Müşriklerin Allah inancında olduğu gibi Allah bize çok uzak düşünürsek, Yücelikle uzaklığı karıştırırsak... Hayatımızda Maun süresi tecelli eder... Maun süresinin, Türkçe Mealiyle üzerinde dura, dura okuyun öneririm... Allah şah damarınızdan sakınım, siz insanlar olarak benim halifemsiniz diyorsa, sizleri farklı yarattım hayırda yarışın diyorsa, biz kan dökücülük de, zulümde yarışıyorsak... Allah bilincimizde bir eksiklik olsa gerek... Peygamber anlayışımıza bakalım mı?
Peygamber İnanç düşüncesinin önderidir, aldığı vahiye dayalı düşüncenin ilk uygulamarıyla davranışa dönüştürmüştür... Nasıl ki ashabı bu davranışınız vahiyden mi, kendinizin düşüncesine mi diye soruyorsa, bizde Peygamberimizin uygulamalarını, hangisi vahiyden, hangisi kültürünün gereği sosyal ortamdan kaynaklıdır diye düşünmeliyiz... Yoksa Arap kültürünü din sanma yanılgısına düşeriz, hadi sanalım, 1440 yıl öncesini uygulamalarını nasıl güne aktarırız, aktarırsak hangi sorunlar çıkar? İşte bu nedenle olayları, olguları değerlendirirken ilkesel bir yaklaşımla yaklaşmalıyız.. Kitap deyince ne alıyoruz, kitaptan ilkelerimizi nasıl çıkaracağız?
Kitap deyince kutsal olarak dört kitap kabul ederiz, Zebur Davut''a Tevrat Musa’ya, İncil İsa’ya, Kuran Peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya indirilmiştir der kabul ederiz... Biz İslam dinine inandığımız için Kurandan sorumluyuz, bunun için dini düşüncemizin ve inancımızın temel ilkelerini Kurandan çıkaracağız... Yada daha önce Müslüman düşünürlerin ilkesel çıkarımlarından, yorumlarından yararlanacağız... Bunların hangisini önceleyeceğiz derseniz, ben kendi çıkarımlarımızı derim, siz daha önceki alimlerin çıkarımını dersiniz.. Hepimizde haklıyız kendimizce, nihai olarak Allah hesap gününde bizi amellerimizle kişisel olarak hesaba çekecek... Ben hesabımı kendim, siz hesabınızı kendiniz vereceksiniz... Birbirimizi nezaket sınırları için de keşfettiğimiz bizce iyi ilkelere davet edebiliriz, önerebiliriz, kabul edenlerle birlikte hareket edebiliriz... Kendi doğru yorumlarınızı, hakikat bu der bana, topluma dayatmaya kalkarsanız, kalkarsak toplumsal fitneye neden oluruz... Bizim ulaştığımız bu dini düşüncemizin yaşam sorumluluğu, hesap sorumluluğu bizi ilgilendirir... Allah hesap gününde bizi değerlendirecek iyi ilkeler çıkardık, dünyayı imar ettik, insanları mutlu ettiksek ödül, dünyaya zarar verdik, insanlara zulüm ettiksek ceza göreceğiz... Dileğimiz, amacımız ödül kazanmaksa, o zaman Allah, salih amellerle hesap gününe ulaşmayı naip etsin, bizde nasibimiz için çalışalım önerisiyle, dileğiyle... Selam ve Sevgilerimle..
Sıtdık Fani -- 6.12.19 -- vatandasfikri.com
|