DİN, NE İLE NASIL ANLAŞILIR?
Dil ve Söz İle, Anladığımız Dilden Kelimelerle, Terimlerle!!
“”Hayat İnsanın Diliyle İsimlendirilir, Dilinin Sözcükleriyle, Kavramlarıyla Anlaşılır. Fikri Adil””
Dinin mesajlarını ben hep yabancı dilden dinledim ve ne yazık ki anlamdım, anlamadığımız söylediğim zaman da azarlandım.. Din ne ile anlaşılır dil ile, size dininizi anlatan dil yabancı dilse nasıl anlarız, anlayamayız veya yabancı dili öğrenenler anlayabilirler… Din dil ile dil ise sözcük ve kavramlarla anlaşılır, gelin birlikte birkaç kavramı anlamaya çalışalım…
SÜNNET: İslam dininin temel konularında Hz. Peygamber’in sünnetine ve sahabelerinin yoluna uymayı ilke edinenlerin izlediği yolu ve yöntemi benimseyenler. Burada sorun şuradan çıkıyor, mücadele süresinde siz durmadınız, Allah o kadının sesini duydu, karılarınız anneleriniz degildir ifadesine nende olan, olayın nedeni kültüreldir… Kadın yaşanılanların, yaşadıkların kendisini mutsuz ettiği, acı verdiğinin farkındadır, bunu Peygamberimize alatmaya çalışır, Peygamberimiz Kültürünün içinden düşündüğü için kadının sorununu çözmez, ayet vahiy edilir… Şimdi sünnet kavramı üzerine düşünürken, hangisi Arabın kültürü hangisi Kuranın evrensel mesajı gibi bir ayrım yapmazsak, hem kültür, hem de zaman ve mekan, araç farkları dinimizle aramıza ciddi bir anlaşılmama duvarı örerki… Bizde bu dil sorunuyla da oluştuğu için daha çok dikkat etmek zorundayız.. Bu durum da, Kurandan hayata yansıyan dinin temel ilklerine bize ulaşan sünnet uygulamaları ne kadar uyuyor, günün marufuna ne kadar uyuyor, ayrıca dini konularda kaynak hiyerarşisi nedir.. Kuran, Peygamberin Kurana dayalı uygulamaları, kurucu İslam alimlerinin ictihatları ve günümüz maruf’u üzerinden hareketle insanı dikkate alan, kişiyi yok saymayan dini düşünce çıkarımları dinle aramızdaki anlaşılmama duvarlarını aşmamıza yardımcı olacaktır.. EN çok İslam öncesi kültürün etkileri bu sünnet alanından bize ulaşıyor, hatta sünnet o kadar önemseniyor ki, farzlar bile gölgede kaldığı oluyor… Bunun için İslam öncesi Arap, toplumunu iyi anlamamız ve hangi davranış kültür, hangisi dini ilke ayırt etmemiz lazım dini düşünmelerimiz ve devamında davranışlarımız karışasın.. Sonra ele alacağımız kavram vaciple devam edelim mi?
VACİP: Yapılması gerekli, zorunluya yakın olan Dince ikinci dereceden inananların yükümlü sayıldığı haller diyebiliriz… Örnegin İnsanların yerine getirmesi zorunlu olan ilkeler, farz ilkeler derken, yapılmaması halinde ceza öngörülenler denilebilir… Vacip de ise yapılmasında büyük sevap, yapılmamasında ceza olmadığı düşünülen ilklerdir… İslam hukuk bilginlerinin çoğu, vacibi farz anlamında kullanmış olsalarda, ben arada fark olması gerektiğini düşünerek... Farzların kaynakları mükem ayetler, vaciplerin kaynakları ise müteşebbis ayetlerdir de diyebilirim… Kaynak olarak yararlandığım kaynak olan dini terimler sözlüğü örnek olarak şu davranışı vermiş… “Cünüplükten sonra gusül yapmak vaciptir.” Ben hemen ayete giderim, acaba ayet gusülle ilgili ne diyor? Başka bir şarta, başka bir kurala bağlıyor mu? Ayete baktığımız cünüpken Namaz kılmama gereginden bahsediyor, vacip nedir, anlamaya çalışmaya devam edecek olursak..
Fıkıhcılar, yapılması farz seviyesinde olmayan, fakat sünnetten daha kuvvetli olan dinî hükümlere vacip diyebiliriz diyorlar. Vacip terimi bu seviyede kullanılmış olup, vitir ve bayram namazları, buna teravi namazı eklenebilir mi, dini düşünürlerin tartışması lazımdır… Namazda Fatiha Suresi’ni okuma ve kurban kesme vaciptir, ben burada kendimce yorumumla araya girecegim… Vaciplerde bir işin yapılması istenir, ödül vardır, yapılmaması durumunda ceza olmaması gerekir… Yoksa ceza ön görüldüğünde, vaciple farz arasında ki fark kalkar, farz alanına girmiş oluruz… İşi kolaylaştırmak yerine zorlaştıran fıkıhcılarımız, Vacip bir emri yerine getirmeyen kişi günah işlemiş olur, Ahirette ceza görür ve dünyada da kınanır, hükmünü vermişlerdir… Allah en iyi bilendir, yargılama ona aittir, hesap gününde en doğru ortaya çıkacaktır… Gelelim Farz terimini anlama çalışmasına…
FARZ: Belirleme, tayin ve takdir etme, karar verme, İslam dininde temel ilkelere dayalı mükelleflerden yapılması kesinlikle istenen ve terk edilmesi günah olan fiiller, emirler dersek farz’a… Farzların yapılmasında büyük sevaplar vardır, özürsüz yere terk edilmesi hesap günün de cezayı gerektireceğine inanılır.. Müslüman, dininin farz kıldığı bütün fiilleri kayıtsız şartsız yerine getirmekle yükümlü olduğuna inanır.. İslam dini üzerine düşünce ortaya koyan fıkıhcılar, farzları inkâr edenin İslam dininden çıkacağını söylemiş olsalarda… Dinin kendi yorumlarından cıkmasını dinden cıkma sayma yanılgısına düşülüyor olabilir… “Ey iman edenler! Oruç, sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı…2/183” Net bir ilke, oruç farz… Mükelleflerin farz sayılan ilkeleri bizzat kendilerinin yerine getirmesi veya kefaret verme ehliyeti vardır… Bu mükellefiyetten ancak yapılarak, kefaret ödenerek kurtulunabilir. Kimse kimsenin yerine namaz kılamaz, oruç tutamaz. Farz olan fiil ve emirleri terk edenler günah işlemiş sayılırlar. Bütün bu kavramlarda/terimlerde vacip,sünnet, farz gibi kavramlara yaklaşırken…
Kuran ne diyor, Kuran da mükem ayetle mi, müteşebbis ayetle mi bilgilendirilmiş, ilk muhatapları olan Peygamberimiz ve kabilesi nasıl uygulamış, bu uygulama daha önce varmıymış, varsa nasıl uygulanıyormuş, sonraki alimler ne gibi yorumlar yapmış, onlara takip edenler nasıl uygulamalarda bulunmuş? Bu yorumların ne kadarı kültürel, ne kadarı zamanlarına hitap ediyordu, din insanların daha iyi yaşaması için vahiy edilmişse ki, fetva ve içtihatların daha iyi yaşamak için ne kadarı günümüzde yaşanılan sorunları çözüyor? Günümüzde, hem ulaşım, hem iletişim bunlara bağlı olarak bilgileşim imkanlarının artmasıyla… Kuran ve diger kaynak kitapların yerel dillere cevrilmesiyle artık kişisel yorumlar dönemi başlamıştır ve bu başlangıç dini toplu algılamak yerine yerel, kişisel anlamların ve yorumların ortaya çıkmasına neden olmuş, daha da olacağa benzemektedir… Sonuç olarak dinde çoklu anlayışlar, inanışlar var olmuş, var olmaya da devam edecektir… Artık, ne insana, ne insanlığa dar kalıplara dayalı yorumlar, insanı, kişiyi, evrensel marufları yok sayan anlayışlar, her geçen gün insan üzerinde ki etkisi kaybedecektir.. Kaybetmemesi için başka bir şey daha yapamız gerekmektedir…
Ayrıca, genel de dinlerin, özel de dinimizin cumhuriyete, demokrasiye, laiklige bakış acıların da günümüz yorumlarına ve bu yorumlara dayalı inanışlara ihtiyaç vardır… Dini nasıl siyasla ve ekonomik cıkarlarına hizmet ettirmek için zorlandığını görmek için başka sorular da sormak mümkündür… Başka bir bakış acısından Kardeş Katli vacip midir, yada hangi kaynak baz alınarak vacip fetvası verilebilmiştir? Nihai olarak dini ilkleri, terimleri/kavramları, kaynakları, (Mâtürîdî, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaşi Veli ve günümüz Alimlerinin yorumlarına dayanarak) hem zamanımıza göre, hem kültürümüze göre, hemde siyasal sistemimize göre anladığımız dil ile okunarak, bilgilenerek kendi dini yorumumuza dayalı inanışımızı kendi kültür ve siyasal coğrafyamız da yaşamamız dileğiyle.. Selam ve Sevgilerimle…
Sıtdık Fani – vatandasfikri.com – 26.7.2021
Kaynaklar
2* Prof. Dr. Mehmet Kanar Osmanlı Türkçesi Sözlüğü Say Yayınları
3* Dini Kavramlar Sözlüğü DİB
|