MÜSLÜMAN TOPLUMLARIN HALLERİ
Diyanet İşleri eski başkanlarından akademisyen, düşünür Ali Bardakoğlu’nun bir çalışmayla tespit ettiği Müslümanların sorunları üzerine bu düşünceler ortaya çıkarılmış ve bu düşüncelerin belli başlı çözüm önerileri içlerinde sunulmuş olmasına rağmen, biz bunları biraz daha genişleterek ele alacağız… Bir ileri aşaması ise bu sorunlara, sorulara hangi cevaplarla cevap buluruz, hangi düşünceler bizim yaşadığımız sorunları çözer, diye ilerleyeceğiz… Bundan sonraki aşama bu sorun teşhisi yapan düşünceleri, sorun çözen düşüncelerle geliştirme içinde olmak olduğunu bileceğiz..
1. İslam dini dünyada yaşansın diye gönderildi, ahirette değil, yani dünyayı terk et, hiçbir şey yapma, üretme ahireti kazanırsın mesajını vermiyor. Müslümanlar dünya-ahiret dengesini yitirdiler.
- Görüldüğü gibi bu sorunu teşhis eden düşüncenin için de çözümü de var,
2. Biz Müslümanlığı sadece namaz, oruç ve hac gibi belli ritüelleri yerine getirmek olarak algıladığımız; dünyayı imar etmek gibi bir hedefimiz olmadığı sürece Müslümanların bu mahcup hali devam edecektir.
- Evet biz sadece ibadet etmek için gelmedik, hatta dünyayı imar etme görevimiz ibadet görevimiz kadar önemlidir, belki de daha da önemlidir… Bunun dünyayı anlamak üzere eğitim sistemimizi daha bilimsel temellere oturtmalıyız…
3. Ortadoğu toplumları barut fıçısı gibi. Birbirlerine duydukları öfkeyi mezhep, din duyarlılığı veya asabiyet üzerinden dile getiriyor, onlar üzerinden kimlikler şekilleniyor. Toplum olarak ayrıştığımız, artık birbirimize öfke ve kin duyduğumuz doğrudur. Bunlar sosyal birlik beraberliğimiz açısından alarm noktalarıdır.
- Millet birliği, Din Birligi, vatandaşlık birliği, iktidar da kim olacak sorusundan daha önemlidir, ilk fitnelerden bu yana iktidar gücünü kim kullanacak sorunu çatışmaların an kaynağıdır, bunun için öneri demokrasi ve laikliktir..
4. Serbest pazar mantığıyla fetva arayan, müşteri memnuniyetine göre fetva verenler kapladı ortalığı. İslam âlimlerinin içinde yaşadığı hayatla ve gerçekliklerle bağı koptu. Üçüncü, beşinci asırda yazılan kitaplardaki bilgileri tekrar ederek insanlara dini anlattığımızı düşünemeyiz. 50 küsur İslam ülkesi var, paramparçayız.
- Hem düşünsel, hem siyasal, hem de içtihat acısından Müslüman toplumların parçalanmışlıkları devam ediyor, dışardan etkiler, etkileyenler de bu durumu besliyor… Biz Müslümanlar bunun farkındayız ve çözümü için e adım atmak zorundayız..
5. İslam barış dinidir diyoruz ama kimseyi inandıramıyoruz, çünkü birçok yerde Müslümanlar birbirinin boğazını sıkıyor. Birbirinin Müslümanlığını beğenmez oldular, birbirini itham ve tekfir ederek sürekli camdan aşağı atmakla meşguller.
- İstisnai haller dışın da (Dininizi Yok Etmek ve Vatanınızdan Çıkarma Üzere) yapılan saldırılara bunları savunmaya yönelik davranışlar dışında savaş istenmemektedir… Bunun dışındaki kocaman alan barış alanıdır diyebilir, uygulayabilir barış içinde yaşayabilir ve bu örneklikler üzere dünyanın başka toplumları da dinimizin barış dini olduğuna inanır..
6. Her şeyin altüst olduğu, fırsat eşitliğinin olmadığı, işgaller altında umutların tükendiği, siyasal katılımın olmadığı toplumda sadece din anlatarak insanları mutlu edemeyiz. İslam dünyası acilen bilgi, çalışma, üretme, temizlik, sosyal barış, sosyal adalet, insan hakları, kadın hakları, çevre, özgürlükler, ötekinin hakkı gibi temel konularda zihnini durultmak ve bu konularda mesafe almak zorunda. İslamiyet’te ibadet sadece kıldığımız namaz değildir. İnsanlığa, dünyanın imarına, sulha, barışa hizmet eden her davranış ibadettir.
- Allah’ın gönderdiği dini iktidar çıkarlarına göre yorumlayarak adaletten uzaklaşan, toplumlarına fırsat eşitliği yaratmayan, toplumun zenginliğini toplumun fertlerine adil bir şekil de paylaştırmayan, genel kucaklayıcı bir yönetim sergileyemeyen yönetimler… Müslüman toplumlarda meshep dayatması, iktidarı kim kullanacak, iktidarı kim devredecek sorunlarına neden olmaktadır. Bunların çözümü ise bellidir laiklik ve demokrasi…
7. Gönlüm isterdi ki, evrensel ilâhî din olan İslam’ın günümüz uleması dünyada kanıksadığımız bunca eşitsizlik, sömürü, adaletsizlik, güçlü ve egemenin oldu bittileri karşısında hakkın sesi olsun, her türlü ayırımcılığa karşı çıksın, bizlere hepimizin Âdem’in çocukları kardeşler olduğumuzu, insan olarak eşit ve değerli olduğumuzu, insanca bir hayatın hepimizin temel hakkı olduğunu hatırlatsın. Ama öyle olmadı ve olmuyor. Olup bitene eleştirel baktığımızda bunu açıkça görüyoruz.
- Dinimiz İslam bize dünyada yaşanılan zulme engel olma, ona karşı durma ve bize de etkili olduğumuz alanlarda adil olma sorumluluğu yüklemektedir. Yani biz Müslümanlar sorunun bir parçası değil çözümün bir parçası olmalıyız, olabiliyormuyuz? Siz cevap verin…
8. Bugün birçok dini cemaat birer ekonomik sektöre dönüştü. Unutmamalı, Türkiye’de dini gruplar kamusal alana sirayet etmeye başladığı, kapalı ve kayıt dışı olup kendilerine göre dini eğitim vermeye başlarsa sorun büyür, FETÖ’deki gibi. Ülke benzeri oluşumlara gebe demektir.
- Ne senin, nede benim dini yorumum İslam dininin genel kaynağından ve Müslümanların yaşam hakkından daha önemli değildir. Kendi dini düşüncemizi topluma dayatmaya kalktığımızda fitnenin kaynağı oluyoruz demektir, çatışma kaçınılmazdır. Bunun için kamusal alan toplumun alanıdır, burada laik kurallar geçerlidir, dersek çatışma laikliği uygulayan Türkiye gibi ülkelerde olduğu gibi din kaynaklı çatışmalar ortadan kalkar…
9. Dini cemaat ve tarikatlar siyaset, kamusal alan, yaygın din eğitimi ve ticaretten elini çekip kendi asli ve sivil hizmet alanlarına çekilmezse, kayıtdışılıktan çıkıp şeffaf ve denetlenebilir olmazsa yeni maceralar yaşamamız kaçınılmaz görünüyor.
- Dini cemaatler din alanında sadece kendi dini anlama ve yaşama maksatlı amaçlarıyla sınırlandırmaları, bu sınırlarının da kendi cemaatlerine katılan gönüllü vatandaşlarla sınırlı olduğu gerçeğini kabullenmeleri gerekmektedir… Bu kabul toplumumuza ve Müslüman toplumlara hizmet edecektir.
10. Din artık melankoli ve gözyaşı olarak sunuluyor ve algılanıyor. Böyle bir din anlayışı sizi dünya sahnesinde yukarı çeker mi? Hazreti Muhammed’in hayatını öyle bir anlatıyorlar ki, öyle bir hayatın örnek alınması ve yaşanması mümkün değil. Bugün İslam dinini gizemli, esrarengiz bir din olarak sunanlar, asılsız kutsallıklar üretenler aslında kendi din ticaretleri için müşteri artırımı peşindeler.
- Din sanki mutluluğu yasaklıyor, eylenmeleri yasaklıyor, cinselliği yasaklıyor gibi uç yorumlarla Müslümanları gerim gerim geren fanatik, uç yorumlara biz Müslümanlar itibar göstermemeliyiz… Bu tip düşüncelerin toplumsallaşmasına izin vermemeliyiz..
11. “Din, acı, gözyaşı, melankoli ve menkıbedir” dedik. Ya geçmişe özlemle ya da bir kurtarıcı bekleyerek vakit geçiriyoruz. Bireyi ve birey bilincini, birey sorumluluğunu yok ettik. Başımıza geleni de hep “ya Allah’ın gazabı ya da ötekinin kötülüğü” diye anlattık. “Sen sadece dua et, hatta en etkili ve gizemli duayı ve zamanı bul yeter, bunlardan kurtulursun” diyerek piyangocu bir anlayışı besledik. Halkı böyle besleyince onlar da buna uygun hoca tipi istemeye başladı.
- Dinde kurtarıcı İslam’ın vahiy kurallarına uyarak adalete, ahlaka mutluluğa neden olacak şekil de uygulayacak olan insandır… İnsanı yine İnsan kurtaracaktır, Peygamberler bu nedenle insanlardan seçilmiştir. Allah bize akıl vahiy etmiştir, bu aklı dünya ayetini iyi okuyarak ilmimizle, bilgimizle insana bahsedilmiş aklı yine insanın hizmetine sunmalıyız… Bunun için eğitim, bunun için bilim, bunun için üretim amaçlarıyla insana verilen nimetleri barış içinde kullanmalıyız.
12. Böyle bir dini anlayışın, çocuklarımız, torunlarımız tarafından nasıl karşılanacağından emin değilim. Artık yavaş yavaş yol ayrımına geliyoruz. Çocuklarımız, torunlarımız sorguluyor, görüyor, biliyor. Bireyin olmadığı, kadın hakkı, insan hakkı, çevre bilinci, bilgi üretimi, sosyal adalet, hukuk, özgürlük, düşünce gibi temel değerlerin yeterince gelişmediği, sadece melankoli, sadece menkıbe, gözyaşı, ötekileştirme ve öfkenin yer aldığı bir din anlatımı İslamofobi’yi mahallemize indirecektir. Bizim çocuklarımız, torunlarımız da büyük sorular soracaktır.
- M. Akif İslam’ı Asrın İdrakine göre anlamalı ve ona göre söylem ve eylem içinde olmalıyız derken tam da bunu söylemek istemiştir… Bundan bin yıl önce çıkarılan dini düşünceler tabiki bizde bir gelenek oluşturacaktır… Ama geleneği bugünle ekleyemezsek, bugünü geleceğe taşıyamayız.. Yani ister bilimsel, ister dinsel ister siyasal ve sosyal düşüncelerde bir gelişim ve değişim yönü bulunmaktadır. Biz dini düşüncemizi, bilimsel, siyasal eğitimimizi, bilgilerimizi, düşüncelerimizi bu gelişmeye ve değişime paralel bir şekilde gerçekleştirmeliyiz.
13. Bizim din anlayışımız sığlaştı. Dindarlığı dar bir alana hapsettik. Müslümanlar şeklen dindarlaştıkça, dünyevileşmesi de artıyor. İslam, seccadeni ser ibadetle ömrünü geçir demiyor. Düşünce, bilgi, yararlı iş, temizlik, haklının ve mağdurun yanında olma, iyiliği destekleyip kötülüğü önleme, insanı insan olduğu için sevme hepsi ibadettir. Sadaka ve iane kültürüyle ya da retorikle bunları sağlayamayız.
- Din ne ahireti nede dünyayı unutmayı, ihmal etmeyi önermez, bir denge önerir… Dinde şekil kadar ruh, ibadete dayalı davranışlar kadar ameli salih de önerilir, öğütlenir, emredilir.. Din köle azat etmeyi neden önermiştir, din ilmi çalışmayı sadece dini alanda mı önermektedir, yoksa dünya ayetini okuma, maddeyi tanıma amaçlı önerileri neden es geçiyoruz? Bunun es geçildiğini görebilmek için ister Nobel bilim ödülü alanlara, ister kullandığımız eşyalara baksak göreceğiz… Nobel Hristiyanların bir oyunu diyen, dünya ayetine at gözlüğü ile bakanlara, o zaman bizde İslam Nobeli oluşturalım derim.. Biz Hem Kuran ayetini, hem dünya ayetini iyi okuyanlardan olmak zorundayız…
14. Kuran’ı Kerim ile aramız açıldı. Kuran’ı Kerim’in bize verdiği öğütlere kulak tıkadık ve kendi yanlışlarımıza kendimiz fetva vermeye başladık.
Allah Resulünün üsvei haseneliği, örnek kişiliği bize yetmedi; uygulanılırlığı mümkün olmayan, şeyh ve hoca efendilerin şahsında sözde yaşanmış farklı bir ahlak anlayışı oluşturduk
- Kuranla aramız bizim toplumumuz için iki şekilde açıldı, bir bizim yabancısı olduğumuz bir dille vahiy edilmiş olması son yüz yıla kadar bu dille anlamaya çalışmamıza dayalı bir mesafe Kuranla aramıza girmiştir. İki günü, yani tarihsel bir düşünce çıkarımlarına dayalı fıkıh kurallarını günümüzde hala ısrarla uygulamaya çalışmamız ayır bir şekilde hem Kuranla, hemde yaşadığımız çağla kopmamıza neden olmaktadır. Bunun için acilen bu mesafeleri aradan kaldırmalıyız… Yalnız şu hatayı çok yapıyoruz, eleştirileri ve önerileri en uç şekliyle anlıyoruz. Biz fıkıh külliyatını yok mu sayalım anlaşılmamalı zaten kimse onu da önermiyor… Örnegin sadece zekat eşitsizliği çözebilir mi, sendikal örgütlenme neden gerekli? Soruları bizi neden rahatsız etsin ki!! Laiklik, kafirlik mi, yoksa dinde zorlama yoktur ve kafurun süresi dikkate alındığında dinimidir? Bu soruları sormaksak nasıl düşünce çıkarabiliriz ki? Dini düşünce alanın da siyasal uygulamalara bakınca dindarlar, kapitalist olmak zorundamıdır? Bu sorunun cevabı üzerine düşünelim… Sadece sürekli savunmaya dönük düşüncelerle hareket edenler olayları böyle anlamıyorlar… Saldırı yok, daha iyi anlama ve Kuranla, zamanla, mekanla barışarak yaşama cabaları vardır. Bu cabalar biz Müslümanları bize acı, üzüntü, keder veren hallerinden kurtulmaya çare olsun, olacaktır dilerim… Allah Müslümanların, fitne, adaletsizlik, ahlaksızlık, eşitsizlik zulmünden kurtulma mücadelelerin de yardım etsin duasıyla, dileğiyle selam ve sevgilerimle..
Not: Sayılarla verilen düşünceler, Ali Bardakoğlu Hocamıza aittir.
Sıtdık Fani – 8.7.17 – vatandasfikri.com
Kaynak : Tuncer Namlı Hocanın Sosyal Medya da ki Paylaşımından Prof. ALİ BARDAKOĞLU’nun İslam dünyası ile ilgili tespitleri- https://www.facebook.com/tuncer.namli/posts/10212260404838832
|