Ateistlik/Dindarlık
Ateistlik, tanrı tanımazlık dersek, deistlik tanrı tanımaktır diyebiliriz, dindarlık ise biz peygamberin getirdiğine inanılan Kitabi ilkelere inanmak ve göre yaşamaktır.. Son zamanlarda bu iki kavram, ateist, deist, sık sık duyulur oldu, şu ateist olmuş, bu deist olmuş, olma hakkı var mı, varsa bu hakkı kim tanımıştır?
İnsana kim irade vermiş ise o, bu hakkı yaratıcı, yaratan irade vermiş ki, akılla, bilgiyle bu iradeyi desteklemişki insan da genel olarak iman etmeyi seçsede tekil olarak inanmamayı da, dinin fıkıh kurallarına değil Tanrıya inanmayı da seçebilmektedir. Bu seçimlerinden dolayı insanı kim yargılayacaktır, sorun burada başlamaktadır! Kim imanlı kim imansız, kim ne kadar imanlı, ne kadar imansız, iman ahlaka ve adalete neden olmalımıdır, imansızlar ahlaklı olabilirlermidir, iman terazisi kimin elinde, olmalıdır??Bu sorulara hepimiz zihinsel cevaplar arayalım, bulamadık mı başka kaynaklara baş duralım… Biz bu yazımızda ateistlik ve dindarlık üzerine durmaya çalışacağız… Haydi gelin birlikte duralım…
Sence kim iman terazisini elinde tutabilir ki, şeyhmi, imam mı, sen mi, ben mi? Bana göre sadece Allah, Türkçesi Tanrı O, her neyse bize kendini bildirdiği kadar bilebildiğimizdir, biz bildiğimiz kadar inanır, bilemediğimiz takdirde gabya inanırız… Biz ahrette ilahi ölçülerle, hesap görülecegine inanırız ve iyi yaşamaya çalışırız… Ölçü tartı ilahi hesap günündedir, beni ve inanan başka birini, ateist olduğunu söyleyen yek digerini, bir fani ne kadar inandığımız, ne kadar inanmadığımız konusunda dini acıdan da yargılayamaz, hele hele modern hukuk sisteminin geçerli olduğu zamanlarda hiç yargılayamaz… Bu kanaatimizden sonra insanların birbirini yargılaması ve inanmak, inanmamakla veya ben çok inanıyorum, sen daya zayıf imanlısın, yargımla, suçlaması üzerine yazımıza devam edelim…
Şu ateistmiş Tanrının yok olduğunu iddia ediyormuş yazık, günah aman duyulmasın başkasıda örnek alır, ne yazık ki artık duyuruluyor… Digeride imansızlığı keşfetmiş, ya bu kadar insan inanıyor, Tanrının var olduğunu iddia ediyor, yok ki, nasıl yok ispatla yokluğunu, yokluk nasıl ispat edilir ki, sen var olduğunu iddia ediyorsun, varlığını ispat et, delilin yokluğu, yoklugun delili degildir! Öbürü bulunca gel, sen buluncuya kadar belki bende bulunmadığını ispat ederim gibi tartışmalar eskiden kitaplarda devam ederdi, şimdi sosyal medyada ve internet sitelerinde devam ediyor. Öte yandan biz imanlılar, zaten delil bulunsa inanıp inanmama iradesi ortadan kalkar, iş sınav olmaktan çıkar, herkes inanır… Bu tartışma eninde sonunda kısır dönğüye baglanır, kimi kainattaki düzeni delil gösterir, kimi maddenin potansiyeli bu evreni yapmış olabilir der… Bende derim ki!!
İman işi soyut akıl işidir, inanmama işide öyledir, ikiside akıl yoluyla inandıklarına delil sayılabilecek şeyler gösterebilirler… Sorun çözülmez, sorun iki mahallenin sakinlerininde birbirlerine karşı saygı, hoş görü sınırlarını aşmaları ve karşılıklı suçlamaların istisnai olsada çatışmaya dönüşmesiyle, insanlığın iyi yaşamasına neden olacak düşünceler, inançlar insanlığın ekonomik hırsları ile birleşince, devleti yönetme işide işin içine girince dinler ve ideolojiler çözüm üretmek yerine sorun üretmeye başlarlar ki.. Hristiyanlığın 1789 ‘a kadar yaşadığını Müslüman toplumlar hala yaşar haldeler… Şu ateist, ateist tehlike yerine biz Müslümanlar dinimizi kaynaklardan öğrenip günün gerekleriyle uygun yeni bilgi ve düşüncelere dayalı inançlarla, önce dinimizi, bizi mutlu edecek şekilde yaşarsak… Ateist propagandalar düşünceler ne bizim, nede geçlerimizin inançlarını düşüncelerini etkileyemez… Dinin kaynaklarında da, bu kaynaklara dayalı yorumlarda da insanların daha iyi yaşaması, mutlu olması için önerilen ahlak ve adalet dolu degerler vardır. Biz otoriter yönetimlerin dini yorumlara müdahaleleriyle kirletmiş olabilecegi bir fıkıh yorumlarını, üstelikte dönemsel yorumları günün düşünsel bilimsel, araçsal, mekânsal şartlarına uyup uymadığına bakmaksızın hala ısrar edersek bırakın ateist düşüncelerin etkisini… Biz, geçmişin yorumlarına dayalı dinimizi yaşadığımızı görerek, zamanlarına göre yorum bekleyen gençlere, çocuklarımıza, bizim dini kabullerimizi yaşamayı önermek yerine dayattığımız sürece bizden bizim kültürel degerlerimizden uzaklaşacaklardır… Bu uzaklaşışlara ne olur bizim davranışlarımız neden olmasın, dini inancımızı düşüncemizi ne kendi mutluluğumuzu yok sayacak, nede onların, yeni kuşakların mutluluklarını yok sayacak şekilde yaşarsak, yaşamaya zorlarsak… Kendimizden ve dini düşüncelerimizden, inancımızdan kendi ellerimizle uzaklaştırmış oluruz… Kim ateist, kim deistten çok hangi düşünce insanlara daha çok ahlak, adalet, sevgi, saygı, merhamet sonucta iyi olan ne ise fertlerimize onu sunabiliyor mu? İnsanların beklediği toplumsal huzuru, kişisel mutluluğu vaad edebiliyor mu? İşte dindarlık budur, çünkü din iyi olanı yapmayı, kötü olandan kacınmayı önerir, ateistlerin ne yaptığından bize ne, biz toplumuzu daha iyi yaşatabiliyor muyuz, bizim sorunumuz budur.. Yaşatmak umuduyla, selam ve Saygılarımla…
Sıtdık Fani – 16.12.2021 – vatandasfikri.com
|