KUTLU DOĞUM DA
İSLAMIN MESAJINI ANLAMAK
İşte bir kutlu doğum haftasının daha içindeyiz, bu nedenle son peygamber olan H.z Muhammed Mustafa’nın, onun ehl-i beytinin ve ashabının nasıl yaşadıkları üzerine duralım ve onların adalet, ahlak ölçülerini öğrenerek günümüz de yaşamaya özen gösterelim.
Peygamberiniz, insanlığın bozulmaya yüz tuttuğu, kula kulluğun sınır tanımadığı, cehaletin kol gezdiği bir çağda insanlığı hak, hakikat, adalet, fazilet ve yüksek ahlaki değerler üzerine getirdiği mesajları insanlara anlatmaya çalıştı. Başarılı oldu diyebiliriz diyemeyiz. O anlatma da başarılı oldu, yalnız biz o mesajları iyi anlayıp hayatımız da uygulama da başarısız olduk. Onun takipcileri olduğunu söyleyen bizler, O, hayatı ve ahlakıyla bize ögütler verdi, örrnek olurken bize, biz o örnegi tam olarak anlayamadık, örnek olarak peygamberimizi alamadık.
Peygamberimiz her fırsatta aklın, ilmin, ahlâkın, sabırın ve vefanın, sadakatin ve samimiyetin, önemi konusun da bize ögütler verdi örneklik yaptı… Güçlü iken müşfik ve adaletli olmanın, haklı iken özveride bulunmanın, haksızlığa, zulme karşı durmanın önemini anlattı. Aklın, bilmin, bilginin ve iman etmenin önemini anlatarak bunlardan uzaklaşmanın Ümmet için belalara neden olacağını söyledi. Bize bu konular da yardımcı iki kaynak bıraktığını, biri Kuran, digeri Sünnet bu iki kaynağı layıkıyla okur, üzerine düşünür ve uygularsak başarılı bir toplum olacağımızı söyledi, biz ne kadar anlayabildik ki bu mesajları…
O bir meşale yaktı, yaktığı bu İslâm meşalesini bize ilerletmemiz için emanet etti, biz bu emanete ne kadar sahip çıkabildik, kendimize sormamız lazım degil mi? Bu meşalenin yakıtı ise yine bize bırakılan emanetlerin için dedir, bunlar, İman, teslimiyet, sadakat ve samimiyetle adaleten yana olmak zulme karşı durmaktır. Bütün çağlar boyunca adalet bekleyen insanlık İslamla adaletle tanıştı ama çok kısa sürdü, biz İslam mensubları ne başka toplumlarla ilişkilerimiz de nede Ümmetin arasın da ki ilişkiler de bize bırakılan adalet ve ahlak ölçülerine göre bir sistem kuramadık.
Kimi zaman iktidar hırsı, kimi zaman dünya nimetlerinin paylaşımın da ne acıdır ki Ümmet olarak hep nefsimize yenildik. Öyle olaylar yaşandı ki, aynı dinin mensupları olarak birbirimizin canlarını, mallarını, ibadethanelerini öldürdük, yaktık, yıktık bunu yaparken de Peygamberin Sünnetine ve Kurana uyarak yaptığımızı söyledik. Bu söylemimize bizim dışımız da kimse inanmadı…
Dinimizin, Peygamberimizin temel emri ve ögüdü Adalet, Ahlak, barış, Teslimiyet, Zulme karşı durma, iyiliği emredip, kötülükten uzak durma temelli olmasına rağmen geldiğimiz nokta da kendimizle yüzleşmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum
Ancak bugün içinde yaşadığımız çağın, doğumunu kutladığımız Sevgili Peygamberimizin örnekliğine, önderliğine ve rehberliğine her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Bugün onu okumaya, onu anlamaya, dahası yaşamaya ihtiyacımız var. Onu tanımanın, onu sevmenin sağlayacağı güven ortamına ihtiyacımız var… Bu güveni ve kardeşliği de ancak samimiyet için de Kuran ve Sünnetle sağlayabilecegimizi düşünüyorum, Ümmet’i aramızda ki sorunları aşmak için yeniden Kuran’a davet ediyorum…
Bu davete icabet etmeye acilen ihtiyacımız var, bu davete icabet eden Hz. Ebubekir’in dostluğunu, Hz. Ömer’in, adaletini, Hz. Ali’nin ilim ve cesaretini biz de yeniden inşaa edecek olan Kuran dır ve kutsal kitabımız olan Kuran da Allah tarafından korunduğunu bize bildirir.
Şu mesajlara bakın, “Yetime sahip çıkan, cennette benimle yan yana olacaktır” “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” “Yanınızda çalışanlar sizin kardeşlerinizdir; yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin; emeklerinin hakkını alın terleri kurumadan verin” çağrılarına yeniden, yeniden kulak vermeye ihtiyacımız var. Var ki hem de ne var… Köpegine harcadığı, çocuğuna verdiği harçlığın on da birini bile yanın da çalışanın ailesini gecindirmesi için veremeyen b,r toplum olduk… Allah şu kutlu doğum günün de Peygamberimizin yüzü suyu hürmetine bizleri İslah etsin dileyelim…
İslah olmak için Kuranı, peygamberimizin hayatını, yeniden yeniden okuyup anlamaya ihtiyacımız var. Peygamberimizin, Yahudileri de içine alan Medine Sözleşmesini, Necranlı Hristiyanlara Mescid-i Nebevi’yi ibadet mekânı olarak tahsis edişini, Hudeybiye’de sulh için gösterdiği çabayı, Mekke’nin fethinde Ebu Süfyan’ı, Hind’i ve amcası Hz. Hamza’nın katili Vahşi bile affedişini deki hikmeti, Huneyn’de aldığı ganimetleri fakirlere dağıtışını, Veda Haccın da, insanlık tarihine altın harflerle yazılan Veda Hutbesin deki şu ifadeyi “İnsanlar, tarağın dişleri gibi eşittir. Hepiniz Âdem’densiniz, Âdem de topraktandır.” deyişini, “Kadınlara hayırla muamele edin, onların sizin üzerinizde hakları vardır.” Faizden uzak durun diye haykırışını, “En Yüce Dost’a gidiyorum.” diyerek dünyaya veda edişini ve nihayet “Gözümün nuru namazı bırakmayın.” deyişini hatırlamaya ve anlamaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
O, Ümmetine hitap ederken kardeşlerim diye hitab eder di, Kuran Mümin Müminin kardeşidir der, buna rağmen bizim kardeşlik ilişkilerimizin ne kadar aşama da olduğunu hiç düşündük mü?
İslam kardeşliğinin tesis edilmesi gereğini hatırlatarak, kardeşliğimizindaim olması dilegiyle selam ve sevgilerim…
Sıtdık Fani – www.vatandasfikri.com --- 10.4.14 – Ankara/Pursaklar
|