DİNİ ANLAMA ÜZERİNE YENİDEN DÜŞÜNME
Dini inanç ve düşünce öyle sabit bir şey değildir, din kaynak acısından Kitabiyse sabittir, yaşadıkları günlerinin içinden okumak ise o dine inanan kişilerin sorumluluğudur… İşte bu nedenle dini anlamak için yeniden yeniden 100 yıllık dilimlerle dini okumak gerekir ki… Bu günümüzde daha da aşağıya düşmüş durumdadır.. Şimdi bazıları hemen şu savunuyu yaparlar gelenek ne olacak, kimsenin geleneği toptan yok saydığı filan da yok… Öte yandan gelenek günümüzde bizim her sorunumuza cevap verememekte olduğunu artık bazı sabitler dışında herkes kabul etmektedir… Her neyse kimseye cevap vermeyelim düşüncemizi anlatalım, dinimizi nasıl daha iyi anlarız ve daha da iyi yaşarız, üzerine duralım mı?
İlk üzerine durmamız gereken şey bize ulaşan dini bilgileri kim bize ulaştırıyor, cemaatler tahrikâtlar, devlet, ben adil devletin yerini hiçbir şeye değişmeyen biriyim, yani devletçiyim ama… Ben dini yorumlarda devletin yorumunu bile dinin kutsal, kaynak kitabıyla kıyaslarım, ters gelenleri elerim… Bunu yapmamda ki neden, iktidarların bizi kontrol etmek için dinimizi kullanmasının önüne geçmektir… Onun için dini ilk kaynak kitabından, anlayarak, daha ilk haliyle öğrenmek, Peygamberimiz ve ilk muhatapları nasıl anlamışlarsa, bizde günümüz de ilk muhatap olarak onu öyle okumalıyız… Sonrada yorumlardan gelen düşüncelerden yararlanmak bizim din, inanç üzerine, yeniden yeniden düşünmemize ve inanmamıza neden olacaktır…. Sonra dinin olmazsa olmazlarından biri ise irade hürriyetidir, irade olmazsa sorumluluk da olmaz, onun için iradeye saygılı bir toplumsal sistem olması gerekir. Bu nedir derseniz?
Ben sekülerizm derim.. Laiklik de diyebileceğimiz bu kavramın içinin nasıl doldurulduğu önemli ama olmaması dini inanç alanında büyük bir eksikliğe neden olacaktır… Bunu şöyle örneklendirebiliriz… Genelde gördüğümüz olan şudur, din, düşünce adına bazı ulemalar, bunlar genelde iktidar destekliler, gerisini de kafir ilan ederler… İletişim kanallarında bunlar boy gösterir, bütün hurafeleri toplumu kontrol etmek için zihinlere aşılarlar… Her neyse irade için, irade sergileyebileceğimiz ortamlar gerekir, irade neyin, iyi kötü olduğu kadar inanma veya inanmama iradesini de kapsamalıdır ki… İnanan iradesiyle inanmayı, inanmayan da iradesiyle inanmamayı seçebilsin, bunun için İlahi, dinin kutsal kitabı, iradeye saygı duyarken neredeyse kendilerine yeryüzü tanrıları sıfatı verenler, iradeyi yok sayarlar… Bunun için laik bir ortam gerekir ki.. Din de zorlama yoktur, rıza vardır düsturu gerçekleşsin… Sonra din insan ister yaşarken, ister öldükten sonrası için iyimser bir ortam sunmaktadır… Bunun için ölüm sonrasını açıklaması insanların inancının gerekçelerinden biridir…
Evet biz öldükten sonra ruh yaşar mı, ruh yaşarsa neyle karşılaşır, nasıl bir ortam da yaşar, sorularını din cevaplamaya çalışır… Burada iyi, doğru güzel işler yaparsak öldükten sonra ölmeyecek olan ruhumuz orada iyi ve güzel şeylerle karşılaşacaktır… İşte bu nedenle dünyada yaşarken öbür dünya için iyilikler biriktiririz… İyilikleriniz biriksin, göçerken öbür dünyaya yükünüz iyilikler olsun… Evet, din hem bu dünya da hem de öbür dünyada neye neden olmayı amaçlar?
Din iyilikleri ve güzellikleri amaçlar, dindar da inandığı dinin amaçladığı iyilikleri gerçekleştirmek için çalıştıkça iyi bir mümin olur… İyi bir müminin amacı, sırf Tanrı rızası için karşılıksız iyilikler yapmaktır… Acaba yapabiliyormuyuz, din bizden pasiflik değil aktif iyilikler bekler, dindarsak ideamız var demektir… Buda insan için, diğer canlılar için dünyayı imar etmek ve ederken de öbür dünyamızı imar etme ideasıdır…. Acaba dinin bu amacı bize yansıyor mu?
Dinin bir muradı var, dindaşlar şunu yaparlarsa dünya daha iyi yaşanılan bir yer olur, daha iyi olan yerde insanlar mutlu olurlar… Acaba bize sunulan dini yorumlara dayalı dinimiz bizim mutluluğumuza neden oluyor mu? Gördüğümüz kadarıyla yok, o zaman daha çok iyilik, daha çok doğruluk, daha çok adalet gerekir bize….Bunun için dinimizi günümüzden önce okuyanların düşüncelerinden de yararlanarak, yeniden, yeniden anlayarak okuyarak, dini düşüncemizi tazelememiz lazım… Bunun için ne yapılabilir dersek?
Amaç, Anlam sentezlerini yani dinden, dinin sabit kaynağından anladıklarımız, dinin amacıdır, amaç anlam sentezini iyi kurarsak, biz dinimizi iyi yaşarız umudundayım… İyi yaşamak için düşünmek, yani tefekkür etmek lazımdır, bu tefekkürlerle ulaştığımız düşünceleri vatandaşlara sunarak onların rızasıyla dini ilke haline getirilmesi gerekmektedir… Bu gereklilik için dini iki anlama yöntemiyle anlamak gerekir ki…
Ben buna Metafizik anlamalar ve fizik anlamalar diyorum, bu iki sentez bizim dini konular üzerine daha derin düşünmemize yardım edecektir… Bunun için felsefecilerimizden ve teologlarımızdan yardımlar almamız lazım… Bu yardımı yapacak kişiler var, ama bizim gibi düşünmedikleri için onları başka mahallenin çocukları sayıyoruz, aslında onlar bal gibi bizim çocuklar sadece bizim gibi düşünmüyorlar… Bizim farklı düşünceye, bakış acısına ihtiyacımız yok mu? Yoksa o zaman metafizik ve fizik yolculuğuna nasıl çıkacağız? Çıkamayışımızın nedeni düşüncesizliğin neden olduğu hareketsizlik olasın sakın… Başka bir sorun ise bizim yapıp ettiklerimize, sürekli dini ilkelere referans edilmesi ise şu soruna neden olmaktadır…
Ben bir hareket yapıyorum, bunu dine malediyorum, yine ben bir hareket yapıyorum biraz da dini bir eğitimim filan varsa, dini kurumlarda görev almışsam, bunu dinin gerekleri diyerek savunuyorum… Sonuç yanlışlarımda doğrularımda dine malediliyor, yanlışlarım doğrularımdan çoksa, dinim mi bana hata yaptırıyor? Biz işi şeytan yaptırıyor diyerek iyileştirme yapıyoruz ama.. Salih kulların aldanılmazlığı kuralı üzerinden hareketle… Salih kişi sayımız bu kadar mı az? Bence az çoğaltmak lazım… Bunun için Tanrıyla ticaret yapan bir inanan yerine….
Ben mümin olarak 3000 kere suphanallah, dedim bana kaç sevap vereceksin, bilmem kaç rekat/vakit namaz kıldım ne kadar cenneti garantiledim? Soruları yerine ben Tanrıyı seviyorum, oda beni seviyor biz dostuz diyebilen inançlılar sayımızı artırdıkça salih kullarımızın sayısı artacaktır… Bunun için Daha önce de Millet olarak deneyimlediğimiz bir dini ekol Bektaşiliğin yaklaşımı üzerine düşünmeliyiz… Onlar nasıl anlamış ve uygulamış günümüzden okuyalım, onların okuyuşlarından yararlanarak dini düşünce inşaaya ve anlamaya çalışalım…
Din bizden yaşadığımız mekanları Abat mı, etmemizi Harap mı etmemizi ister, biz ne yaparız dini ilkelerin hayatımızda çıktısı nedir? Sevgi mi, nefret mi, saygı mı, müsamaha mı, yobazlık mı, fanatiklik mi… İşte biz dini temsil edenler neysek, ne kadar temsil ediyorsak, ne yazık ki dinimiz de, başka toplumlar tarafından öyle algılanıyor… Tam bu satırları yazarken birde haberleri dinliyorum ki Pakistan da bir Kültür merkezinde patlama olmuş 40 kişi hayatını kaybetmiş, yaralıları da nitelikli yaşamdan kaybettiğimizi düşünelim… Ben Pakistan da patlama diye arama yaptığım da internet de ne kadar çok patlama olmuş gördüm… Kim öldürmüş dindaş, dindaşı… Söyleyecek başka sözüm yok… Allah bizleri islah etsin…
Dinin ideasını, ruhunu kaybetmişsek artık din hayatımızda yoktur, başka bir şey vardır, ya siyasetimize, ya hırsımıza, yada nefretlerimize, ya da ekonomik çıkarlarımıza dini eklemlemek vardır ki… Gerçek din bu değildir, o gercek din edilgen değil etkendir, etkindir, gerçek dindarların, dini düşünürlerin, felsefecilerin de yardımıyla, dini inanç üzerine yeniden anladığımız, dilimizden okumak, anlamak yorumlara dayalı olarak düşünmek ve yaşamak dileğiyle… Selam ve saygılarımla…
Sıtdık Fani – 29.12.17 --- vatandasfikri.com
|