|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
DİNİMİZDE KÜLTÜREL ETKİLER - 2 |
DİNİMİZDE KÜLTÜREL ETKİLER -2
(Dinimize din dışı etkiler, Bilime Dini etkiler)
Dinimize din dışı etkiler her dönem olmakla birlikte dinin ruhuna ters olan etkileri ayırmak her dönem Din düşünürlerinin sorunu olmuştur… Buna M.Akif Ersoy da tepki göstermiş ve şunu söylemiştir… “” İbret olmaz bize her gün okuruz ezber de / Yoksa hiç mana aranmaz mı bu ayetlerde / Lafzı muhkem yalnız anlaşılan Kur'an-ın/Çünkü kaydında değil hiç birimiz mananın / Ya açar nazmı celilin bakarız yaprağına / Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına / İnmemiştir hele Kur'an şunu hakkıyla bilin / Ne mezarlıkta okunmak ne fal bakmak için”” M. Akif En son tepki gösterenlerden biridir, M.Akif den, bu yana da ne yazık ki çok bir şey degişmemiştir… Çük ki kutsal olduğu düşünülen şeyler, kültürlerin dinimize sonradan da eklenmiş olamsına rağmen kutsal olarak algılanmıştır. Bunun degişebilmesi için din alanın da toplumun yüksek bir bilince erişmesi gerekmektedir… Abasi dönemin de bu alan da yapılan çalışmalara bakarak devam edelim…
15. Yüzyılda ki Abbasilerin dini düşünceyi güncelleştirme cabaları olmuş ve evrenselden dine, dinden evrensele katkının önü acılmaya ve din güncelleştirilmeye çalışılmış ama başarılamamıştır… Bu düşünce açılımına da darbe vurulduktan sonra, din yine sadece Arab yerel kültürünün etkisin de kalmıştır… Osmanlılar da Abbasilerin bu birikimden yararlanamamışlar, Abbasi Rönesansı’nın getirdiği bilim ve felsefedeki açılımlarına kapıyı kapatarak din de indigi coğrafyanın yerel kültürü baskın çıkmıştır. Yerel Kültür adeta Dine Pranga vurmuş ve bu coğrafya kültürünün izi etkisizleştirilememiştir…
Öte yandan Batı da ki kilisenin dinsel anlayışını, düşünsel gelişmeler tehdit ederken Kilise direnmiş olmasına rağmen hem pozitif düşünce hemde bunun yansıması olarak dini düşünce gelişmiştir… Biz Osmanlılar dahil olmak üzere İslam toplumları Rönesans’ın Avrupa’ya getirdiği düşünsel, sanatsal ve felsefi olanakları da dışlamışız. Taki elimizde ki İmparatorluk yıkılmaya yüz tutuncaya kadar.. Sonuç olarak bilimsel ve felsefi bilgilerine uzak kaldık ve bu hale düşünmeyen, bilim yapmayan, her şeyi Dine kültürel olarak yüklenen aşırı yorumlarda arayan bir toplumsal anlayış ortaya çıktı ve bizi içimize kapattı, bu kapalılıkla hala yaşıyoruz… Kendimize gaz veren politikacılar ve yöneticiler nedeniyle de hala uyanamadık… Biz dört kıtada at koşturmuş milletiz, şöyle ahlaklı böyle adaletliyiz demekle olmuyor durum oradadır, saga sola artık atla gidilmiyor, ucakla gidiliyor demeli birileri bize… ayrıca adalet ve ahlak konusunda dünya da bizim ne durumda olduğumuzu en iyi biz biliyoruz… Toplumsal hayatın içinde hepimiz iyi veya kötü adaletsizliğin ve ahlaksızlığın zulmünden nasibimizi alıyoruz… Artık uyanma dönemine girmeliyiz hepimiz rahatsısız…
Osmanlı İmparatorluğun yıkılması bile bizi uyandırmadıysa bu gidişle Allah korusun Türkiye Cumhuriyetini de yıkarız.. Günümüze geldiğimiz ise Türkiye’nin geri kalmışlığının nedeni hala dini düşünce ile bilimsel düşünce ve egitimi ayırmadığımızdan olsa gerek… Bu egitim eksikligi bizim bilimsel gelişmemizin üzerin de bir tehdit gibi durmaktadır…
Bizim ister eğitim de ister bilimsel bilgi üretememekte, teknolojik geriliklerimiz de bilimsel bilgi ile dini bilgiyi, dini bilgi ile kültürü karıştırarak bu alanlar da gelişmenin önü tıkanmıştır… Kurtuluş Savaşı sonrası Cumhuriyet dönemi açılımı ise, 1945 sonrası Batı politikasının bizi engellemeleriyle, bizim de direnç göstermeden onların isteklerini kabul etmemizle birlikte bilimsel gelişmelerimiz tekraren atalete düşürülmüştür… Bütün bunlar üzerinden düşünülürse, bugüne gelinmiş kültürsüzlükle, politikasızlıkla, bilimsizlikle, dini yanlış yorumlama ve 1400 yıl öncesinin Arab kültüründen katılanlarla her alan da vasatlık çukuruna düşülmüştür. Şimdi hep beraber amacımız bu çukurdan nasıl çıkarız olmalıdır… Batı bunu Kilisenin yönetimsel ve bilime müdahelelerini aşarak yapmıştır… Bunu da laiklik ve demokrasi ile toplumsal taraflara alanlar ayırarak, bu alanlara ve haklara saygı duyan bir toplumsal konsessüs oluşturmuştur…
Batılılar kendi toplumsal barışlarını laiklikle ve demokrasiyle inşaa etmişler, ne din adamları kişilere dinsel bilgi, ahlak, adalet gibi temel degerleri vermeye çalışmakta ve yönetime, bilimsel çalışmalara müdahale etmektedirler… Oysa ki aynı batı İslam dünyasın da farklı bir tavır sergilemektedir… Bu coğrafya Ortaçağı yaşasın biz de onları sömürelim düşüncesinde oldukları aşikardır… İslam ülkelerinin, toplumlarının bu tuzağa düşmüş olmasında ki nedenler ise, yönetimlerinin batılılarla çok içli dışlı olmalarıdır…. Bizim ülkemiz TC Sömürge olmaktan kurtulmuş görünse de, yeni sömürge teknikleriyle, fiziki işgallerle degil ekonomik ilişkilerle, daha rafine bir sömürü politikalarıyla günümüzde de sömürülerini sürdürmektedirler. Biz bunu anlamadıkca, yeni bir kurtuluş savaşı gibi ekonomik kurutuluş savaşları vermedikce üzgünüm bu durum devam edecektir…
Eğer bu durum hâlâ anlaşılmamışsa, bu İslam ülkelerini/toplumlarını sömürenlerin adamlarının yönetmesinden ve İslam toplumlarının yönetenlere kayıtsız şartsız itaatlarından ve tabiki kaygısızlarından olsa gerek… Bütün bu olanlara rağmen ne yöntimsel nede toplumsal tepki yoksa, bu toplumların aptallar ya da ortaklar tarafından idare edildiğini düşünmek gerekmez mi?
İslam toplumlarını yönetenler, kendi halklarıyla, vatandaşlarıyla, ümmetleriyle paylaşacaklarını batılıların ürettiği teknik teknolojik ürünlere aktarıyorlar… Halk kalabalıkları ise bunu yapan yöneticilerin Allah katından yönetme yetkisi aldıklarını düşünüyorlar ve itiraz etmiyorlar… Ben açken yada vasat yaşarken sen nasıl bu toplumun parasını lükse harcarsın diyene denk gelmiyoruz… Bu zulümdür zulüme rıza göstermek ona ortak olmaktır… Kimse kusura bakmasın kolay aldanacak kadar az gelişmiş toplumlardan oluşan İslam toplumları bu kabuklarını batıya ve kendilerini yönetenlere rağmen Allah rızası için kırmak zorundadırlar… Hem sömürü, hem kandırma araçları olan lüks Otomobiller, televizyonlar, cep telefonları ve bilgisayarlarla, laptoplar, tapletlerle, fotograf makineleri kameralar sahibi olunca kendimizi tekonojik olarak gelişmiş sanısı yaşıyoruz… Bunlar bize verilen oyuncaklardır ve çocuklar misali ağlamayı kesip sömürüye tepkisiz kalıyoruz. Yani gardiyanımıza aşık olmuşuz… Ümmetdaşlarımızla, vatandaşlarımızla kavga ediyoruz, küçük, yapay ordular kuruyoruz, bu orduları hem yerel yöneticilerin hem de batılıların sömürdüğü dindaşlarımızın üzerine sürüyoruz hayali devletler kuruyor, ümmeti düşman ilan ediyoruz. İşte sonuç İslam toplumları hem insanlıktan, hem din den ve bunların yanın da bilimsel çalışmalardan da uzaklaşarak şuan da yaşananların yaşanmasına müsait toplumlar ortaya çıkardık.. Daha ne kadar devam edecegiz bilemiyorum… Düşününceye kadar sanırım…
İslam toplumları bir düşünse ekmek ulaşmayan yere silah ulaşıyor, İslam toplumlarını bu vasatlık çukurun da tutmak için en kolay yolu onları silahlandırmak, onları inançsal, yönetimsel, ırksal parçalamak ve silahlandırarak bir birinin üzerine salmaktır… Sanırım öyle de oluyor…
Bütün bunların nedeni yönetim yanlış dahi yapsa eleştirememek, sadece itaat etmek, üzere ümmeti baskı altında tutmak… Bilimsel çalışmalardan uzak durarak, entelektüel düşünce üretimini askıya alarak ateda kendimizi atalete mahkum etmektir… Bundan kurtulmanın yolları vardır ve biz bu yolları yol seçmeliyiz…
Bir kaç yol var, biri bilimsel gelişmelere ket vuran, emperyalist ve yönetimsel baskıları kırmak, iki din alanıyla bilimsel alanı ayırarak bunların farklı alanlar olduğunu kabul etmektir… Daha da önemlisi ise, batının bilimsel, yönetimsel emperyal ablukasını kırmaktır… Bunun için yeni bilimsel yöntemlerle, demokratik yöntemlerle, bilgilendirmeye dayalı uyarılarla mücadele etmek gerekiyor… En önemlisi kültürelse bu kültür, bilimse bu bilim, dini ilkeyse bu dini ilke diyerek neyin ne olduğunu anlayacak bir toplumsal hafıza oluşturmaktır…
Ülkemiz Türkiye Ortaçağ anlayışına dayalı düşünsel yapıyı kıran ilk İslam ülkesidir, ne yazıkki 1950 li yıllarda batının teknolojik ve ekonomik ablukasına düşmüş ve hala çıkamamıştır… Ülkemiz öz gücüne dayalı çağdaş bilimsel yöntemlere dayanan, işletme mantıgıyla, kurumlaşmayı gerçekleştirmeye en yakın İslam toplumudur…
Biz şanslıyız, çünki o yola 1923’de girdik, kısa zamanda çok yol almamıza rağmen tekraren ablukaya alındık… Kurtulma mücadelesi için yarından tezi yok harekete geçelim dileklerimle, selam ve sevgilerimle…
Sıtdık Fani – Haziran (Ramazan) -15 – www.vatandasfikri.com
Kaynak
Doğan Kuban/CumhuriyetYayınlanma tarihi: 19 Haziran 2015 Cuma
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|