|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
MÜSLÜMANLAR DA FİTNE NEDENLERİ |
İSLAM TOPLUMLARIN DA FİTNE NEDENLERİ
İslam toplumlarının tarihine baktığımız da şunu görüyoruz, iktidar ve güç savaşı, İslam dini mensupların da İslam’ı geri plana itecek kadar öne çıkmıştır… En önemli fitne kanagını oluşturmuşdur, hala da oluşturmaktadır.
Toplumun ekonomik gücünü ister hakkı aşan ticaretle, ister siyasal kayırmacılıkla ele geçirenler, İster toplumu yönetme hakkını meşru olmayan yollarla ele geçirenler sürekli fitne nedenleri olmuşlardır… Önce belli başlı yaşanmış fitnelere bakalım sonra da nedenleri üzerinde duralım… İlk iç savaş sayılan Cemel savaşına götüren nedenlere bir bakalım biz nedenlere değil, sonuçlara baktığımız için sürekli fitneye maruz kalan bir toplum olduk.. Evet, nedenler, bu nedenlere dayalı yaşananlar ve sonuçlar… Halife seçimlerinin neden olduğu fitneler ve bu fitneler kutsallık yükleyerek yaşanılan ayrılıklar…
Halifelik bir sonra gelen anlamında yöneticidir, Peygamberimizin ölümüyle birlikte bu makamın kutsallığı kalmamıştır, bunun seçimi yönetici seçimi halini almıştır, Emeviler dönemine gelindiğinde ise artık babadan oğula devredilen krallık halini almıştır… Biz Cemel savaşına neden olan olayların temelin de yönetici belirleme nedeni olduğunu kısaca hatırlayarak diğer fitnelere gecelim…
H.z Ali ve taraftarları ve genel olarak toplum halefliğinin ilk altı yılında H.z Osman’a karşı saygı gösterdiler, bu dönemde yapılan fetih hareketlerine katıldılar, kararlarında desteklediler. Şu olayın altını özellikle çizmek gerek, H.z Ebubekir zamanında kitap hâline getirilen Kur’an nüshalarının çoğaltılması ve bu nüsha dışındaki diğer nüshaların imha edilmesi konusunda da H.Z Ali, diğer ileri gelenler H.z Osman’ı desteklediler…
H.z Osman’ın hilâfetinin ikinci altı yılında takip ettiği siyaset, valiliklere akrabalarını tayin ettiği ve onlara aşırı düşkün olduğu iddiaları üzere, toplumun ve H.z Ali taraftarlarının halifeye karşı tavır takınmasına neden olmuş, bu dönemde Ali ile Osman arasında görüş ayrılıkları iyice gün yüzüne çıkmıştır…
656 yılına gelindiğin de ise, Mısır, Basra ve Kûfe’den valileri şikayete gelen ve Osman'ın hilâfetinden memnuyetsizliklerini belirten, başka çözüm yolları arayanlar, Medine yakınında “Zi-Huşub” mevkiinde toplandılar, doğrudan şehre girip girmeme konusunda Medinelilerin fikrini almak üzere elçi gönderdiler. Medineliler bazıları, tepki gösteren topluluğun şehre girişini istemelerine rağmen H.z Ali, şehre gelmemeleri istememiştir.
H.z Osman, isyancılara arabulucu olarak H.z Ali’yi göndermiş, durumun düzeltileceğini ve fesadın ortadan kaldırılacağına dair Ali, onlara halife adına söz vermiş… Bunun üzerine yanlış uygulamalara tepki gösterenler Mısır’a gitmek üzere yola çıkmışken… Fakat yolda rastladıkları adamın üzerinden, bir mektup bulmuşlar, bu mektupta Mısır’dan Medine’ye gelen isyancıların öldürülmesi, Mısır valisinden istenmekteydi. Bunun üzerine tekrardan tepkilerini dile getirmek için Medine'ye geri dönerek mektubu ve içeriğini H.z Ali’ye anlattılar. Ali, Halife Osman’a bu mektubu anlattı, Osman da böyle bir mektuptan haberi olmadığını söyledi… Sonuç olarak bu mektubu Osman'ın kuzeni ve aynı zaman da damadı olan Mervan’ın yazdığı anlaşılmıştır. Yani orta da H.z Osman adına yazılan ve tepki gösterenlerin öldürülmesini isteyen bir mektup vardır…Olaylar tekrar başlamış ve…
H.z Osman, evinin kuşatılmasından H.z Ali’yi, Talha’yı, Zübeyr’i ve Aişe’yi haberdar etmiş, H.z Ali, tepki gösterenlerin bizzat yanına gelerek onlara karşı çıkmış, onlara, yaptıkları bu hareketin kâfirlere bile yakışmadığını söyleyerek Osman’a su göndermiş. Buna ilave olarak oğulları Hasan ile Hüseyin’i ve taraftarlarını halifeyi korumaları için görevlendirmiştir. Bunun üzerine tepki boyutu aşılmış artık tepkileri dikkate almayan yönetime karşı isyan boyutuna ulaşmış.. Kapıda Ali ve taraftarları nöbet tuttuğu için başka evlerin çatılarından girerek Halife Osman’ı evine girip öldürmüşlerdir. Bu olay başka olayları tetiklemiş, meşru olmayan yöntemlerle iktidarı ele geçiren, tepkileri dikkate almayan yönetimler günümüze kadar sorun olmaya devam etmişlerdir… Biz yine ilk fitnelere dönemlim ve ilk iç savaş Cemel savaşını inceleyelim…
İlk iç savaşlardan biri diyebileceğimiz Cemel savaşıyla başlayalım mı? Cemel vakası, savaşı ya da Basra Savaşı da denen bu savaş, 656 yılında, Halife Ali ile Peygamberimizin eşi Aişe'nin taraftarları arasında yaşanmıştır… Basra'da gerçekleşen bu savaş Müslümanlar kendi arasındaki ilk savaştır. Bu savaşı, Ali'nin zaferiyle sonuçlanmış, Aişe'nin müttefiklerinden Talha bin Ubeydullah ve Zübeyr bin Avvam öldürülmüş, Aişe, Ali tarafından Medine'ye gönderilmiş, bu şavaşta her iki taraf da yaklaşık onar bin kayıp verdiği belirtilmektedir… Daha başka fesatların neden olduğu fitnelerden biri de sıffin savaşına neden olan fitnedir…
İkinci savaş ise yine siyasi belirsizliklerin neden olduğu bir savaştır, iktidar gücünü kimin kullanacağı konusu veya iktidarın nasıl devredileceği ve devralınacağı sisteminin olmamasından kaynaklı bir savaş daha diyebiliriz… Bu savaşlardan ikincisi olan Sıffın savaşın da, kimse kimseyi yenememiş dolayısıyla savaş uzun sürmüştür…
Suriye valisi olan Muaviye, tepki ve isyan edenler tarafından öldürülen 3. halife Osman'ın akrabasıdır, Ali'nin Osman'ın katlinden sorumlu olabilecek bazı kimselerden destek aldığını ve bu nedenle bu cinayeti soruşturmakta isteksiz olduğunu ileri sürmüş… Bu nedenle Ali'ye karşı isyan başlatmıştır, Ali'nin isyanı bastırmaya çalışmasıyla Sıffin Savaşı denilen bu savaşa neden olunmuştur. İki ordunun kayıpları hakkında belirtilen rivayetler ihtilaflıdır. Bazı tarihçiler şöyle yazmaktadır, İki ordunun verdiği kayıpların toplamı 70 bin kişi, bunun 45 bini Muaviye’nin ve 25 bini ise Ali’nin ordusundan olduğu rivayet edilir…
Aylarca süren irili ufaklı çatışmalar, ateşkesler ve meydan muharebeleri sonunda savaşın zirvesini oluşturan Kur'an ayetlerinin mızrakların ucuna takma hadisesi gerçekleşmiş, Muaviye'nin askerlerinin mızraklarının ucuna Kur'an'dan bölümler takmaları, bu durumun savaşın sonucuna Allah karar versin anlamı yüklenmiştir… Ali Kur'an'a dayanan bir hakem heyeti oluşturulmasına razı olmuş, Ebu Musa El-Eş'ârî'yi temsilci olarak atamış, bu hakem heyetin de ise Amr ibnul'-As da Muaviye'yi temsilen hakem olarak seçilmiştir..
H.z Ali'nin hakem heyeti kurulmasına razı olması, Ali ile Muaviye eşit şartlarda degerlendirilmesi anlamına geldiği düşünülerek, Ali'nin hakem isteğine boyun eğmesinden rahatsız olan taraflarından büyük bir grup, ("Hüküm yalnızca Allah'ındır, En'am: 57) ayetini öne sürerek bu durumu protesto ettiler. Bu grup hakem heyeti kurmanın Kur'an'daki "İki Müslüman gruptan biri diğerine saldırırsa, saldıranla (mütecavizle) Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın," (Hucûrat:9) emrine karşı gelmek olduğuna inanıyorlardı ve tepkilerini de buna dayandırıyorlardı… Bunun üzerine H.z Ali, Maviye ve bir üçüncü grup hariciler oluştu… Bu gruptan küçük bir kısmı Harûrâ köyüne çekildi ve iki gruptan da ayrıldıkları için Haricîler dışarıdakiler olarak anılmaya başlanmıştır… Olaylara çözümsüzlük hakim olmaya başlamış ve fitne daha da büyümüştür…
658 yılına gelindiğin de ise Mayıs ayında Muaviye Suriye'deki taraftarlarının bir kısmı tarafından halife ilan edilmiş… Muaviye'nin nüfuz alanı bugünkü Irak ve Hicaz'a, Suudi Arabistan'ın batısın doğru genişlerken, H.z Ali'ninki etki alanı başkenti Kufe'ye doğru daralmıştır… Bu olayların nedeni iktidarı kimin kullanacağıdır, bugün anlamıyla meshepsel değil, siyasaldır bu iyi anlaşılmalı ve bu fitnenn nedenleri günümüze meshep olarak taşınmamalıdır…
H.z Ali Sıffın Savaşı'ndan dört yıl sonra, 661'de bir Haricî suikastcı tarafından öldürülünce Muaviye'nin önünde halifeliği engelleyen bir güç kalmamış ve kısa zamanda halifeligini ilan etmiştir.. Muaviyeden sorada Halifelik artık hanedanlığına dönmüş babadan oğula geçer hale gelmiştir…
Bütün bu olaylar yaşanırken günümüz anlamıyla meshepler henüz yoktur, mezhepler daha çok sonraları, tahminen hicretin 200-300 yılların da ortaya çıkacaktır…
Günümüze gelindiğin de ise iki fitne kaynağı devam etmektedir, iktidarı kim kullanacak, bizim meshep, sizin meshep mi diye… Meshebi bırakın, Milliyeti bırakın aşiretçilik bile hala fitne nedeni olmaya devam etmektedir… Bunun için derim ki, vatandaşlık esaslarına dayalı, iktitidarın devralınacağı ve devredileceğini belirleyen yazılı anayasalara dayalı, Demokratik bir Cumhuriyet Devleti, inanç farklılıklarına dayalı çatışmaları engelleyecek laik bir hukuk sistemi, İslam toplumları için fitneyi önleyebilecek nedenler diyebiliriz. Biz T.C devleti vatandaşları şanslıyızdır, bu şans iyi değerlendirilmelidir, İslam coğrafyasında ki fitneleri söndürmenin ilacı demokrasi ve laikliktir, İslam toplumları bunun üzerin de düşünmelidir.
Son büyük fitne Kerbela olayı çok işlendiği için burada bahsetmedim, orada yine iktidar sahiplerinin meşruiyetlerini adalete degil, toplumun rızasına dgil güce dayandırmaları sonucu H.z Hüseyin'in tepkisine neden olmuşlar ve bu tepkiye katliamla cevap verilmiş, bu olayın hala günümüzde mesepsel malzeme oluşu, meshepler üzerinden siyasetler yapılışı, fitnenin yaşatılmasına neden olmaktadır... Bu konu üzerinden siyasal tuzaklara çok dikkatli olmak lazımdır..
Fitnelerin tuzağına düşmeyecek kadar akıl, bilgi, fikir, düşünce, feraset gerekmektedir, fitnenin ilacı ferasettir… Allah Müslümanları feraset sahibi kılsın, bizde feraset sahibi olmanın yollarını arayalım dileklerimle… Selam ve sevgilerimle..
Sıtdık Fani – 22.10.16 – vatandasfikri.com
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|