DİN DEVLET İLİŞKİSİ
Sorunlu alan, sürekli fitnenin cıktığı alan, dünyevi otoritelerle, uhrevi otorite olduklarını iddia edenlerin bilek güreşi yaptığı alanken..
Modern devletler ile birlikte laikliginde etkisiyle din adına hareket ettiğini söyleyen kilise, ruhban takımı, bizde tahrikat ve bunların şeyhlerinin etkisi azalmaya başlamıştır. Gerçi Kilise ile tahrikatların, bizim devlet anlayışımızla batılıların devlet anlayışı arasında farklar olsada siyaset ile dini cemaatler arası çatışma, uzlaşma, baskılar kurma şeklinde hep varolagelmiştir.. Vay efendim şu zata bu Padişah, hey efendim şu Papaza bu kral öyle saygı duyarmış, böyle karşısında el pençe durarmış hikayelerine/misallerine inanmak istersek, inanırız.. Bu notu kenara koyarak devam edelim bakalım ne cıkacak?
Batılıları batılılara bıkarak bizde din siyaset ilişkisine bakalım mı? Bence demokrasi, laikliği benimsemiş sistemlerde dışındaki yapılarda siyaset ile devlet aynılaşmış, benzeşmiş, hatta siyaseten yönetenlere devletlü denmiştir.. Allah/Tanrı adına yönettiğini iddia eden yönetimler varolagelmiştir, bunlara tepki dine, Tanrıya tepki gibi anlaşılmıştır.. O zaman bu durumu ayrı düşünmek lazım, Babadan oğula yönetim hakkının miras bırakıldığı, Allah adına yönettiğini iddia eden sistemler ile Cumhuriyet, hatta demokratik sistemlerde bu ilişkisinin farklı olacağı yönetim sistemlerinin dogası geregidir… Osmanlıda durum nedir derseniz, size bir gecede meshep degiştirdiğimizi hatırlatırım, Bir gecede devletin resmi meshebi bekrttaşilikken başka bir meshebi kabul edilişini hatırlatırım.. Yeni çeri isyanı üzerine, Kızılbaş tepkileri üzerine araştırmaya davet ederim… Kısacası bizde din devletin daynagıdır, kanuni dayanaktan çok siyasetcinin, devletlinin aldığı kararlara meşruiyet kazandırma aracı olagelmiştir… Ben buna şunu ekleyerek devam edeyim, Türkler hep laikti, laik de kalıyorlar, günümüzde bile bizdeki partilerin uyguladığı demokrasi konusunda terettütlerim var ama, laiklik konusunda yok, gerçi laiklik ve demokrasi, güçler ayrılığı ve özgür seçimler, ifade özgürlükleri, kişi ve vatandaş hakları demokratik hukuk devletinin tamamlayıcılarıdır.. Konuyu dagıtmayalım, din ve devlet/siyaset ilişkisini biraz genişletelim… Daha ilk dönemlerde kim halife olacak tartışmaları, daha ilk dönemlerde nasıl bir seçimin yapılacağının belirsizlikleri büyük çatışmalara neden olmuştur.. Bazıları buna fitne der, bende gelenege saygımdan dolayı fitne derim, ama ben senin yönetme hakkını neden kabul edeyim diyen kişiye nasıl fitne çıkarıyorsunuz diyebilirmiyiz?
Bence biz Müslümanların din devlet ilişkisinde tartışması gereken üç konu var kim yönetecek, bu yönetecekleri kim seçecek? Bunları kim denetleyecek? Daha önceki Müslüman düşünürler bu konuya girememişler, girmemişler, girenlerinde başına Bir Müslüman ülkenin Konsolosluğunda gazetecinin (Gazeteci Kaşıkcı vakası) başına gelenler gelmiştir.. Kim yönetecek, nasıl yönetecek soruları Peygamberimizin ölmesiyle sorunlu alan olarak karşımıza cıkmış ve hala Türkiye, İran, Pakistan Dışında çözülememiş ve Arab baharı bu çözülemeyen ülkelerde kışa neden olmuştur… Dindar vatandaşlar, Müslüman Kardeşler örgütü eliyle demokrasi talep etmişlerdir, onların demokratlığını sorğulayabilirmiyiz, bilemiyorum, Karşılarında Kral varsa ben demokratım diyenlerin yanında saf dururum.. Kim yönetecek Allahın sevgili kulu, kim yönetecek Allah dostu ailenin fertleri, kim yönetecek iktidardakiler, ne zaman gidecek gitmek yok ogullarından biri aile adına yönetmeye devam edecek, bu sorun çözülmeden, Müslüman ülkelerde devlet/siyaset, din, dindar ilişkisi çözülemez…
Din ve devlet ilişkileri devletin modernleşmesine de engel olmuş, istenilen reformlar/ihyalar yapılamamış ve beklide Osmanlı devletinin yıkılışında ticari yolların degişmesi, teknolojik gelişmeden kopukluğun yanı sıra, bizim kültürel kodlarımıza göre kaleme aldığı hukuk kuralları olan Cevdet Paşanın Mecellesine karşı çıkan dindarımsı grupların da etkisi olsa gerek.. Ayrıca “Takiyüddin'in Rasathanesi (Dar-ü'r Rasad-ül Cedid), 1575 yılında Osmanlı bilgini Takiyüddin tarafından İstanbul'da Tophane sırtlarında kurulan Uzay gözlemevidir.
1571 yılında Osmanlı Sarayı'na müneccimbaşı olarak atanan Takiyüddin'in, Padişah III. Murad'a, astronom Uluğ Bey'in Semerkant'da hazırlattığì "Zic-i İlhânî" adlı astronomi gözlem ve hesaplarının eskidiğini belirten raporunu sunmasından sonra kurulmuştur. İstanbul Rasathanesi, 1575-1580 yılları arasında gözleme açık olduğu belirlenmiştir.
Rasathane 1580 yılında, Şeyhülislam Kadızade'nin onaylayan fetvası ve padişah III. Murad'ın emriyle denizden topa tutularak yıkılmıştır.” Belkide önceki devletimizin yıkılış nedenlerini buradan başlatabilir, tarihcilerimiz…
Devlet, devletlü, siyaset her ne dersek diyelim, şimdiki devlet ve siyasal sistemle kıyaslamak yanlış olur, şimdiki hukuk sitemiyle kıyaslamak da yanlış olur.. Bunu nasıl anlatırsın derseniz o zaman ki rejimlerde teba, vatandaş, kul, devletli için vardır, devlet kutsaldır, devletlü kutsaldır.. Şimdiki rejimimizde ise vatandaş, insan hak hukuku kutsaldır, devlet vatandaşına hizmet etmek için vardır.. Bu iki devletin yöneticileri de farklıdır seçimide farklıdır, dine dindara yaklaşımıda farklıdır.
Devleti ve yönetenleri kutsayanlar her şeyi kendi güçlerine güç katmak için kullanırlar, dindarda, din adına düşünce ve fetva sunabilenlerde bunu bilir… Yöneticilerinin isteklerine göre fetva verirler, Kardeş katli fetvası en uc örnektir… Burada ilişki yoktur, yönetenlerin fetva makamlarına dayatması vardır, konuya başka bir acıdan bakalım mı? Her neyse tarih bilgisine boğmak da istemiyorum, ama bir vakai Hayriye olayını da buraya almak geregi duyuyor ve vakai hayriyede ne oldu?
Yeniçeri ocaklarını kaldırma girişimleri
Rusçuk Âyanı Alemdar Mustafa Paşa ve yandaşları Kabakçı Mustafa İsyanı sırasında tahttan indirilen Sultan III. Selim'i tekrar tahta geçirmek için bazı görüşmeler yapmaya başladılar. Nihayet 16.000 kişilik bir ordu ile İstanbul'a yürüyen Alemdar Mustafa Paşa, Hacı Ali Ağa'yı İstanbul'a göndererek Kabakçı Mustafa'yı öldürttü (19 Temmuz 1808). Ordusuyla birlikte İstanbul'a gelen Alemdar Mustafa Paşa birçok isyancıyı da öldürdükten sonra Babıali'ye geldi. Arif Efendiyi (Arapzade) şeyhülislam yaptıktan sonra saraya gitti. Orada çeşitli operasyonlar yapıldı…
Aslında Yeniçeriler Bektaşi derganın dervişlerinden oluşuyordu, yani bir tahrikat egitiminden sonra asker oluyorlardı.. Modernleşmeyle birlikte asker daha profesyonel olması gerekiyordu.. Çünkü başka ordular bunu başarmış, ordumuz birçok savaşta özelliklede Ruslara karşı cephede yenilmiştir… Şimdi dindar zihinin bu olaylara rağmen tepkisine bakarak devem edelim…
Gelenek diyerek, yeni karşılaşılan durumlara hep karşı duruş, rasathanenin yıkılmasına nende oluş, Bektaşi dergahına bağlı Yeniçeri ocagı modern orduya geçişin geregini anlayamamış olması, mecellenin kabul edilememesine neden olacak şekilde yeni durumları tahlil edememek, her şeye İslam’a karşı kafir icadı diye bakılmış olması.. Bu bakış acısının Osmanlı devletimizin yıkılmasında büyük etkisi olmuştur… Sonuç olarak din üzerinden dindar ülema ile devletin kurumları çatışmış kaybeden dindar ülema olmuştur..
İyide her şeyde din arayan, nasıl bulacak, her şeyde yaradanın bir izi vardır diyecek, eyvallah, Medine şözleşmesini okuyun din üzerinden ne anlayacaksınız, barış, adalet, üzere uzlaşma, sözleşme zaten adalet, ahlak, barış üzere sözleşmeye sadakat, dinidir diyebilirmiyiz? Batıda özellikle Fransız devrimiyle dindar ruhban sınıfla bir hesaplaşma olmuş onları kiliseye hapsetmişler.. Şimdi dindar ülema ve bunların gruplarından/cematlerinden özel ricamdır…
Elinize kafirmi, mümin mi terazisini alıp şu kafir, bu mümin, şu münafık, bu müşrik adeti gibi etiketleme aracınızı artık tedavülden kaldırın.. Kim size saygı duyuyorsa ona saygı duyun, laikligi kafirlik diye sunmayın, din alanına acılan özgürlük kapısı olduğunu düşünün.. Evet ama dinsizligide izin veriyor diyenlere.. Ben isteseydim herkesi imanlı yapardım ayetini hatırlatarak devam edelim mi?
T.C laik de Osmanlı degilmmiydi, herkes bilir ki siyasal alanda kanunnameler gerçerliydi, özel alanda ise fıkıh kuralları, fıkıh kuralları ne kadar dini yansıtıyor derseniz oda tartışmalıdır… Fıkıh kuralları ne kadar adaleti sağlıyordu derseniz o daha çok tartışılmalıdır derim… Arkadaşlar, vatandaşlar insanlığın hukuk bilgisi, düşüncesi, zihniyeti degişiyor.. Örnegin hala krallığı/padişahlığı halifeligi mi savunacağız? Diyelim ki savunduk kim padişah olacak, oldu diyelim ki, yönetim babadan oğla mı geçecek? Kadınların boşanma ve mirastan az pay alma işi, erkeklerin çok evlilik işi, günümüz ekonomisinin gerçekgi olan faiz sorununu nasıl aşacağız.. İşte ben bunlara cevap olarak laik devlet derim.. Ayrıca tarihimize baktığımızda mezhep değiştirmeye varıncaya kadar devletin dine müdahalesi olmuş, o kutsadığımız adamlar dine laik cumhuriyetten daha çok zarar vermişler… Türkler, İnsanlar Zaten Laikti laik kacaklar, Laikliğe layık olacaklar… Şah İsmail ile savaşan Yavuz Neden tebaasını mezhep degiştirmeye zorlamış, ictihati farkdan degil siyasal ve sosyal nedenlerle hatta birçok tebaasını öldürmüştür? Fatih hangi fetvaları alarak din üleması üzerinde baskı kurduğunu görebiliriz? Yukarda da bahsettiğimiz Yeniçeriler isyan ederken ne diye bagırıyorlardı? Kısacası, din devlet ilişkisinde Krallık İslami veya Hristiyani de, Cumhuriyet ve Demokratik sistem İslami degil mi? Üzerinde düşünmeye tartışmaya davet ediyorum, selam ve saygılarımı gönderiyorum…
Sıtdık fani –14.3.2023 – vatandasfikri.com
Kaynaklar
1* https://tr.wikipedia.org/wiki/Takiy%C3%BCddin%27in_Rasathanesi
2* https://tr.wikipedia.org/wiki/Vaka-i_Hayriye
|