|
|
|
Genç Yazarlarımız |
|
Reklam |
İMAN ETMEDİKCE CENNETE GİREMEZSİNİZ, BİRBİRİNİZİ DE SEVMEDİKCE İMAN ETMİŞ OLAMAZSINIZ!
H.z. Muhammed
Adrese Git |
|
|
|
@@. ANA HAPSOLMAK !! . @@ |
ANA HAPSOLMAK!!!
( Eski İçtihatlarla Bulunduğumuz Cağı Yaşamak)
Ana hapsolmamak için anın önceki hali geçmiş tercübelerden yararlanarak, hem an için anlık kararlar, hem de geleceğe doğru alacağımız kararlar için bir öngörüde bulunmak gerekir… Buda belli bir oranda geçmiş öğretileri ve bilgileri bilmek, bu bilgilere dayalı yeni ulaştığımız bilgilerle an ve gelecek anlar için bilgiye, vahiye, sezgiye dayalı düşünsel değişimle mümkündür. Öte yandan zaten değişim elde ettiğimiz bilgilerle, ulaşılan teknik sonuçlarla, bunların hayata yansımasıyla çok zaman bize hayat değişimi dayatacaktır bile… O zaman biz de değişime ayak uydurmak için ana hapsolmamamız gerekir..
Bunu nasıl yaparız, yapmalıyız, bize kendi alimlerimiz, bilim insanlarımız ne öneriyor, başka toplumlar nasıl yapmışlar? Örneğin dijital bilgi cağında hem bilgiye, hem de kaynaklara, ulaşmak, bilgiyi depolamak kolaylaşmış, biz de o zaman ona göre yeniden bilgi anlayışımızı değerlendireceğiz demektir.. Örengin sadece yazılı sayfa acısından değerlendirelim, 1000 yıl geri gittik dünyada yazılı yayın, kitaplaşmış yayın, 3000 hadi diyelim ki 5000, abartalı 10000 olsun… Bunların çoğu zaten saraylarda medreseler de halka kapalı yayınlardı… Bugün yüzlerce dilde milyarlarca yayınlanan kitap var, ve Google sayfa sayısının 100 trilyonu geçtiği söyleniyor.. Biz ise hala geçmiş itihatlar üzerine düşünüyor ve yaşamaya çalışıyorsak, Allah korusun sorunların içine içine batacağız demektir… Kuranı millet olarak anlamaya çalışmalarımız bile o kadar yakın tarih ki…. (Daha önceki tercübe çalışmaları Kuranı aslına uygun çeviremeyiz düşüncelerine dayalı eleştiriler karşısında geri adım atıldı…1927 yılına gelince, M. Kemal bu işe kararlı bir şekil de yaklaştı ve Elmalı Hamdi Yazır ve M. Akif Ersoy’a bu görev Maarif bakanlığınca verildi… Eleştirilerden çekinen ve Kuranın aslından okunmasının iyi olacağını düşünen Akif tercübeden vazgeçti…) Görüldüğü üzere daha düne kadar dinimizin kitabı Kuranı anlayarak okuyamıyorduk.. Ancak alim ve ulema okuyor anladıklarını bize anlatıyordu, ana hapsolmamak için dinimizin ilkelerini, olayları anlayacağımız dille anlamlandırmak gerek…
Günümüz de ise iletişim imkanları artmış, ben odamın içinden görüntülü olarak kutupdakilerle de, Avustralya ile de görüşebilmekteyim…. O zaman iletişim anlayışımız da dumanla haberleşilen zamanda ki gibi düşünürsem sorun yaşarım… Savaş aletleri olan silahlarda ki gelişimi düşünün, atom bombaları savaş anlayışını yerle bir etti, 1945 de atılan ilk bomba hala günümüz de kulaklarımız da çınlamaktadır, cün ki Hiroşima ve Nagazaki tümden yok oldu.. Bombanın Nükleer kalıntıları nediyle onlarca yıl insanlar etkilendi.. Biz hala savaş konusunda ki zihinsel yapımızı kılıç, kalkan, ok ile oluşturursak ve zihinsel değişim yapamazsak… Teknolojik değişim yapamazsak, insanlık gelişimi dışında kalırız.. Degişim bu alanlar da gerekli de diğer alanlar da gereksiz mi? Buna kültür ve İnanç alanını da katabiliriz… Bunun için her alanda yeniden yeniden yorumlar, içtihatlar ve bilgiler gerekmektedir…
Evet inanç alanın da değişime karşı gelenlerin, içtihat kapısı kapandı söyleminin hala günümüzde taraftarları olduğunu duyuyor ve görüyorum… İnanç alanın da belki hızlı değişime gerek yok ama ana hapsolunması da inancın hayatın dışına atılmasına neden olacağını düşünüyorum…
Evet hayat değişimi zorunlu kılıyorsa bunda çok kişi hem fikir… Matbaa bulundu bir bahane bul geçme, oklarla savaşırken makineli tüfekler bulundu, sıkıysan geçme bu teknolojiye… Yıllardır Dinimizin kitabı Kuranı Türkçeye çevirmemişler, batılılar bile 11 yy da çevirirken biz 1927-1930 yılları arasında çevirmişiz ve bunu çevirene teşekkür etmek yerine din düşmanlığıyla suçlamışız.. Anlamasak bile iman etmek gerek demişiz, tuhaf değil mi? O zaman okur yazar değil toplum, kitap yok olan da Arapça olduğu için anlaşılamıyor… Yani dinimizin kitabını anlamamak demek, neye iman ediyoruz onu bilmemek demektir… Bir de bunu içtihat kapanmış bu nedenle böyle bir konu üzerine tartışılamaz, düşünce ileri sürülemez derseniz… İçinde yaşadığınız topluma anda kalma bagı atmışsınız demektir… Bu bağla nereye kadar devam edebileceğiz bilmiyoruz…
Hayretin Karaman’ın ifadesiyle, kapı kapanmamış ama giren azalmış diyebiliriz…”””Bizim tesbitimize göre hiçbir asır müctehidsiz kalmamıştır. Fakat yukarıdan beri arzedilen siyasî, ictimâî, ilmî ve ahlâkî değişmelerin bir neticesi olarak dördüncü asırdan itibaren "mutlak ictihad" azalmış, ehliyet sahibleri horlanmış, ihtiyaca rağmen imkânlar daralmıştır.””” Müctehit, Kuran, Sünnet, İçma yoluyla anlaşılmış ülema düşüncelerinden yeni düşünceler, yorumlar çıkaran kişi dersek daha iyi anlamış oluruz bu açıklamayı… Müctehit de ne gibi vasıflar olur dersek: en başta Kuran, Sünnet, usul bilgisi gelir, günümüz diliyle metodoloji bilgisidir. Ardından füru gelir; naslara hakimiyet gelir; devrin şartlarına vukufiyet gelir.””” İşte ümmetin ana hapsolmasını devrin bilgisiyle, ilahi bilgiyi harmanlayarak, yeniden yeniden anlama cabasıyla kurtulabiliriz/kurtarabiliriz…
“””İçtihata, İlahi iradeyi keşfetmek için harcanan çabanın adı dersek, bu çaba Kur'an'ın nazil olduğu ilk günden beri var ve kıyamete kadar da devam edecektir. Bundan dolayıdır ki içtihat kapısı hiçbir zaman kapanmaz, kapanamaz. Ama o kapıyı açmak için anahtar lazım, açacak ehil insanlar lazım.””” Yani herkes bu kapıyı zorlamamalı, düşünürler bu kapıyı açmaları içeri girerek bize yeni bilgiler getirmelidirler.
İçtihat kavramı üzerine biraz daha durarak, yazımıza son verelim… Sözlükte "bir konuda elden gelen çabayı sarf etmek, bir şeyi elde edebilmek için caba harcamak" anlamlarına gelmektedir… Dini termiloji içinden düşündüğümüz de ise; İslâm dininde hükümlerin aslî kaynağı âyetler ve hadislerdir, bu iki kaynağın sınırlı oluşu, olayların, olguların ise sınırsız ve sürekli olması, bu iki kaynağa dayanarak içtihad etmeyi, yani hüküm çıkarmayı zarûrî kılmıştır. Zamanın ve çevrenin şartlarına bağlı olarak ortaya çıkan yeni olaylara/olgulara Dini ilkelerin anlaşılmasın da ve uygulanmasında, dini ilkelerin zamana göre yorumlanmasında en etkin rolü içtihat müessesesi yapmıştır, yapmaktadır. Vahiy ve sünnetin, gönderiliş ve yaşanışına dayalı sebebleri araştırmak, âdet ve şartların durumunu degerlendirrek, yeni olaylara, İslamın ilkelerinin ruhuna uygun hükümler bulmak içtihat alanına girmektedir. İçtihatlar, Âlimin kendi gayreti ile elde ettiği görüş olduğundan, kesinlik ifade etmez, bu nedenledir ki, her zaman tartışılabilir ve yanlışlığı ileri sürülebilir. Her içtihat, kendi devri ve şartları içinde doğru ve geçerli kabul edilir. Bunun içindir ki, Kuran ve Peygamberimizin yaşamı iyi anlaşılarak, karşılaştığımız yeni olaylara karşı Kuran’ın ruhuna uygun davranışlar sergilememiz gerekmektedir… Buda sabit olmayan hayata karşı bir düşünürün neredeyse 1000 yıl önceki düşüncesiyle yaşayacağım ısrarının bakın bizi, ümmeti ne hale düşürmüştür… İnsan hem zihinsel hem teknolojik silahlarla, aletlerle çok güçlenmiş ve bu gücün kontrolü için İslam’ın kaynağından, temel ilkleri Kurandan yeni yeni ilkelerin gerektiği ortadadır…
Hayat istesek de istemesek de bize değişimi dayatmaktadır, o zaman bize düşen ise, bu değişime ayak uydurabileceğiz mi, uyduramayacağız ana hapsolacakmıyız, yoksa geçmiş, an, gelecek zaman harmanını yaparak toplum olarak insanlık ailesin de yerimizi bize yakışan bir yerde alacakmıyız? Yada ana hapsolarak, üstelikte bu an 1000 yıl geride ki bir ansa, hapsolmanın bizi dünya hayatının dışına atacağıdır ki… Ben buna siz düşüncelerinizi değiştirmedikçe ben sizin için takdirimi değiştirmem diyen ayeti örnek vererek ve Kerbela, katliamının, vakasının günümüz de ısrarla düşmanlıkları besleyen, mezhepsel ayrımları körükleyen neden yapılamasını hatırlatarak yazıma son veriyorum…
“”Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.”” Rad – 11 Ya Rabbim, bize yanlışımızdan dönme, yanlışlarımızı eksiklerimizi anlama feraseti, düşüncesi ver, ver ki kendimizi değiştirebilelim…
Allah’ın rahmeti bereketi, koruması, yardımı üzerinize olsun, selam ve sevgilerimle…
Kaynaklar
3- Diyanet İşlet başkanlığı Dini Kavramlar Sözlüğü
|
|
|
Bu Üyenin Diğer Yazıları |
|
|
|
Reklam |
“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur."
M.Kemal Atatürk
Adrese Git |
|