OSMANLI 1299-1923
(Cihan imparatorluğundan hasta devlete giden yol)
Ertuğrul Gazi 1288 de vefat ettiğinde, Osmanlı beyliği 4800 km karelik araziye sahipti. Ertuğrul Gazi ölmeden önce oğlu Osman Gaziye şu vasiyeti yaptı ve bu vasiyet Osmanlı İmparatorlugunun temel yönetim ilkelerini oluşturdu. İşte bu ilkeleri özet halinde size sunuyorum. –Allah ü Telanın emirlerine muhalif bir iş eylemeyesin – Bilmediğini alimlerden sorup anlayasın – İyice bilmeyince bir işe başlamayasın – Sana itaat edenleri hoş tutasın - Askerine in’amı(nimet) ve ihsanı eksik etmeyesin ki, insan, ihsanın kuludur – Zalimle bir olmayasın, alemi adaletle şenlendiresin – Allah rızası için çalışasın – Beni şad edesin - Nerede bir ilim ehli duyarsan ona rağbet edesin, ikbal ve yumuşaklık gösteresin – Askerinle ve malınla gururlanıp, ilim ehlinden uzaklaşmayasın – Bizim maksadımız, Allah yoludur ve Allah'ın dinini yayasın – Bizim davamız kavga ve cihangirlik davası degildir – Daima herkese ihsan da bulunasın – Memleket işlerini noksansız göresin – Sana da bunlar yaraşır. Bu ilkelerle yola çıkan Osman Gazi, on yıl gibi kısa bir zaman içinde başarılı bir yönetim sergileyerek, beyliği devlete çevirmiştir.
27 Ocak 1299 beylikleri bünyesine katarak Osmanlı devletini Karahisar da kurmuştur. Bu beylikleri kâh anlaşarak kahda savaşarak bünyesine katmış ve devletleşme aşamasında ilerlemiştir. 1324 yılında Osman Gazi vefat etmiş, yerine Oğlu Orhan gazi geçmiştir. Kurulan bu devlet zamanla gelişmiş, Dünyanın saygın devletlerinden biri halini alarak imparatorluğunu tescilletmiştir.
Bu kolya mı oldu, hayır, ciddi çalışmalar, âlimlerin bilgilerinden yararlanmakla, ciddi savaşlar, ciddi diplamasi, ciddi bürokrasi, ciddi istihbarat, derin bir iman ve kültür bagı ile birlik içinde çalışan bir toplum gibi daha yüzlerce sayabilecegimiz vasıflar sayesinde ve Erturul Gazinin ögütünden esinlenerek oluşturdukları felsefeyle dünyanın saygın devleti olunabilmişti.
Sonra ne oldu da dünyanın hasta devleti halini aldı, birçok toplumsal hastalıklar sirayet etti de, hasta devlet oldu, şimdi Oslmanlıdaki toplumsal hastalıkların bir bölümüne kısaca bakalım. Bu hastalıklara bakarken aynı hastalıklardan genç cumhuriyetimizde de varmıdır sorusuna cevap arayalım.
Ekonomik olarak üretmeme ve topraklarımızın bize sunduğu doğal kaynakları, madenler dahil olmak üzere yeteri kadar kullanamama, yararlanamama imparatorluğu zayıf düşürmüştür. Zayıflayan ekonomi, hastalıklarında kapısını açmış ve güçlüyken sorun olmayan birçok şey sorun halini almıştı.
Bir imaparotorluk için en ciddi hastalık milliyetcilik hastalığıdır. Sebebi halkının arasında belkide yüze yakın millet bulunmaktaydı, düşünün ki 20-30 etnik gruba sirayet etse ki etmiştir. Bu milliyetcilik hastalığı yönetimden kaynaklabilecegi gibi, oradaki etnik kökenleri farklı olanların kendi bağımsızlık isteklerindende kaynaklanmış olabilir. Başka bir neden de dış güçlerin içerdeki milliyetcilikleri kaşıyarak, onlara yardım ederek, hastalığın imparotorluk açısından öldürücü bir hal almasına neden olmuş olabilir. İlk olarak sanırım Yunan ve Sırp milliyetcilikleri körüklenmiş ve devamında da, Arab milliyetçiliği körüklenmiş en son olarakda Ermeni milliyetçiliğinin körüklenmesiyle imparotorlukdaki bu hastalık devleti boğma noktasına ulaşmıştır.
İkinci hastalık ise cahillik hastalığıdır, imparotorluk çok çeşitli etnik kökenden oluştuğu için cahillik her topluma ayrı ayrı sirayet etmiş bu cahillik hastalığının en temel belirtisi toplum içindeki konumunu bilmemektir. Bizim devlete karşı sorumluluğumuz nedir, devletin bize karşı sorumlulu nedir, yani biz teba olarak şunu yapmalıyız devletimiz olan Osmanlı İmparotorluğundan da şunu beklemeliyiz gibi bir kendini konumlandıramama cahillik hastalığının en belirgin devlet halk ilişkisine yansıyan tarafıdır. Bu vatandaşlara ne yaparsan yap, devletin yaptıkları yeterli olmaz, daha fazlasını beklerler, bu beklentileri gerçekleşmezse, devlete ve yönetime karşı tavır alırlar. Bu tavır birazda devletin güçüylede alakalıdır, dış baskı veya ekonomik sorunlar nedeniyle devlet zayıf düşmüşse tepkileri daha bir saldırgan olacaktır. Yine başka devletler yaşanılan sorunları abartacak, kaşıyacak develti yıkmaya dönük hareketler içine gireceklerdir. Oysa biraz düşünen topluluklar, toplumsal yapının ve devlet organizasyonunun yıkılması durumunda nelerin başlarına geleceğini öngörebilecekken düşüncesizlik ve cahillik devletin ortadan kalkmasıyla sorunun ortadan kalkacağına kanat getirebiliyor ve daha büyük sorunları düşüncesizlikleriyle ateşliyorlar. Cahilliğin topluma başka bir maliyeti ise üretememek olarak yansımaktadır, bilenle bilmeyen, bilerek üretenle, bilmeyerek üreten topluma nasıl aynı katkıyı sunabilir. Bütün bu nedenlerin yanısıra, başka nedenlerde imparotorluğu güçsüz hale getirmiştir.
Böylece devleti güçlendirecek olan halk yerine, devleti güçsüz bırakan bir halk ortaya çıkıyor. Devletin güçü nereden gelir tabiki halkından, ama halkta çeşitli gerekcelerle devletinden destegini çekerse, devletleriyle birlikte batarlar. İşte imparotorluğu oluşturan milletlerinde yaptığı budur.
Bunlardan biride saray ve yönetici sınıfın lüks özentisi, takıntısı harcaması ne dersek diyelim ama halkından kopuk yaşamaya başladıkları anlaşılmaktadır. Bütün bunların koskaca cihan devletini ortadan kaldırmaya yetmiştir. Bu kendi toplumlarından kaynaklı hataların yanına düşman devletlerinde saldırgan tavırları eklenince imparatorluk 1700 yılların ortalarında başlayan çöküş 1900 lü yılların başında yıkılmayla sonuçlanmıştır. Bu yıkılıştan İmparatorluk coğrafyasındaki birçok toplum etkilenmiş, hatda günümüde etkileri hala devam etmektedir. Şimdi devleti yıkılan halkın başlarına gelenlere bir bakalım.
İki bölgeyi inceleyerek devletsizliğin nelere malolduğunu görelim. Ortada Dogu ve Balkanlar yüz yılı aşkındır sorunlarını çözemediler, daha da yakın tarihte çözecekleri beliritileri yok gibi. İşte bu düşünmeden yapılan hareketlerin toplumların başına ne gibi belalar açtığının en belirgin kanıtıdır. Bunlardan ders çıkararak genç Cumhuriyetimize sahip çıkmalıyız, yoksa yöneticiler olsun ve biz halk olalım birlikte İmparotorluğun yakalandığı hastalıkların genç devletimizede sirayet etmesini engelleyemeyiz. Allah korusun Osmanlının başına gelenler yeni devletimizin başınada gelebilir.
Burada sadece vatandaşa degil, devlete, devleti yönetenlere de büyük görevler düşmektedir. Sorunları ilk görecek olanlar devletin kurumları ve yöneticileridir. Örnegin hep genel yargılarla konuşuruz, Efendim imparotorluğu Kapitilasyonlar göçertti, inkâr edilemez etkisi vardır, ama sadece etkilerden bir tanesidir, efendim dünyadaki teknik gelişmelere ayak uyduramayan topluluklar gerilemeye mahkümdur, doğru. Dünyadaki ticari güzerkahların degişmesinin etkisi azda olsa vardır. Ama bu olumsuzlukları etkileyecek durumları halkın görmesini beklemek de olmayacağına göre, yönetici sınıf dediğimiz İmparatorlukta Padişah, Vezir, Paşalar, alimler, Cumhuriyetde ise Başbakan, bakanlar, kurumlar, aydınlar düşünce ürecek olan âlimlerin görerek önlem alması beklenir.
Şimdi bütün bu imparotorluktan devraldığımız hastalıklar üzerinden genç Cumhuriyetimizi degerlendirelim isterseniz.
Cumhuriyetin de bazı hastalıklara tutulduğunu görmeliyiz, kapitilasyonlara benzer bir ekonomik hastalığımızın her şeyi ithal etme hastalığına yakanmış dış ticaretimizin olduğunu düşünüyorum. Milliyetcilik belası ise Kürtlerin vatandaşlık ve ümmet bilincini unutmalarıyla devam ediyor, yine bize dost görünen veya düşman görünenlerinde bu milliyetçiliği körüklediklerini biliyoruz. Toplumumuzda ister etnik kökenden, isterseniz dini farklı yorumlamaktan kaynaklı olsun, isterseniz siyasi düşüncelerden kaynaklı farklılıklar olsun, ayrılıklar kopukluk noktasındadır. Olması gereken kültürel bağın yeteri seviyede olmadığı izlenimim vardır. Bunu aşmak içinde öteki denen aslında ya ümmet bağıyla bağlı olduğumuz, yâda vatandaşlık bağı ile bağlı bulunduğumuz bizden biri olanla bir bağımızı kullanarak birliğimizin temellerini atmalıyız. Dolayısıyla ümmet veya vatandaş olarak eşitiz düşüncesiyle, demokratik bir siyasi ortamı geliştirerek bu bağları güçlü bir birliğe çevirebiliriz.
Osmanlı imparatorluğunda yaşadığımız etkin devlet olabilmeyi Türkiye Cumhuriyeti Devletinde yaşayabilmeyi umut ediyor, bunun gercekleşmesi içinde herkesi, toplumumuzun ve devletimizin gelişmesi için katkı sunmaya davet ediyorum. Selam ve sevgilerimle…
www.vatandasfikri.com M.Akif Gökalp
Kaynak: Türklerin Tarihi Prof. Dr. Umay Türkeş-Günay
|