SİYASET'TE ÜSLUP SORUNU
Köy kahvesinde konuşur gibi siyasi konuşma, düşünsel tartışmalar da, dini inanış ifadelerinde bulunmaya hiçbir konuşmacının, siyasetcinin hakkı olmamalıdır. Şu deyim bu konuşmaları yapanları sınırlandırmaya yeter herhalde, "imam osurursa, cemaat s…r" konuşmacılar, liderlerimiz bu deyimi düşünerek konuşmalarını, saldırı, nefret, dili degil karşılıklı düşünce alışverişi, saygıya dayanan şeklin de yapmalarını beklediğimizi belirterek siyasette üslup üzerine düşünmeye başlayalım.
Vasat siyasi üslubu evrensele taşımak, kırık dökük bir tekne ile okyanusa acılmaya benzer. Aslında herkesimin yaptığı bir konuşma üslubunun yanlış olduğunu en iyi C.H.P genel başkanı Kılıçtaroğlu anladı. Nedeni o ülkemizde konuşmadığı uluslararası bir toplantıda kendi başbakanını şu sıralar dünyanın pek sevmediği bir ülke başkanı ile karıştırarak, katildir ifadesini kullanması tepkiye neden olmuştur. Bu üslup bize normal geliyor ama o ülkelerde muhalefet liderleri, iktidar partisi liderleri birbirine karşı, dikkatli, saygılı olayları germemeye özen gösteren, konuştuklarını delillendirebilen ve konuştuklarında sanki bir mahkeme de konuşuyorlarmış gibi konuşmaktadırlar. Sebebi halk nezdinde güven erezyonuna kapılmamaktır. Biz de, ülkemiz de seviyesiz konuşmaları alkışlamak yerine eleştirsek siyasetimizin üslubu degişir kanatindeyim.
Siyaset ülkemiz de gercekten de vasatlaşmış, gerginlikler üzerinden taraftar bulmaya başlamış, kimi dini argümanlara aşırı önem verilmiş, kimi bir siyasi kavramı abartarak, çarpıtarak yorumlamış ve bu gerilim sonucu dini argümanları kullananlar iktidara gelmiştir. Ne degişmiş, ihaleyi ali alırken Veli almaya başlamış, bürokrasi de Hasan ilerlerken, Hüseyin ilerlemeye başlamıştır. Laikliği savunanlar da yaşam tarzımıza müdahale edilir kaygısı başlamış en küçük yasal degişikliklere yine devasa anlamlar yüklenmiş, sistem elden gidiyor, bunların niyetleri sistemi ve ülkeyi yok etmek gibi hainliğe varan suçlamalar da bulunulmuştur. Savcılar göreve davet edilmiş, bu üsluba alışkın olan savcılar ise bunlar her zaman böyle, soruşturmayı gerektirecek bir durum yoktur düşüncesiyle hainlik, nemalanma, adam kayırma, iktidarın yönetim aracı olmuştur. Dün böyle, bugün böyle inşallah yarın böyle olmaz.
Olmamalı için bir şey yapmalıyız, sistemin demokrat görünmesine rağmen, sistemi işleten unsur olan partilerin ve sivil toplum örgütlerinin demokrasiden bir haber olmalarıdır. Adam 50 yıldır başkan, artık başında bulunduğu kurumla o kadar özdeşleşiyor ki kurumu malı sanıyor. Bir eleştiri olduğu zaman kurumla özdeşleşen bu kişi kendine saldırı yapıldığı yanılsaması ile en sert üslupla cevap veriyor. Kutsalların ve milli meselelerin işin içine taşınması da karşılıklı sertlikleri artırıyor. Taraftarlarda bizim ki ama salladı karşı tarafın liderini diyerek karşılıklı bir böbürlenme alıp başını gidiyor. Karşı tarafın lideri de uygun bir ortam bulunca onun üslubu aşacak bir vasatlıkta ve yüksek sesle taraftarlarının alkış sesleriyle söylemiyor adeta orada olsa tekme tokat saldıracak öfke üslubu ile konuşuyor. Kendisi alkış alıyor, aynı sanatcılar gibi alkış aldıkca çoşuyor, çoştukca alkış alıyor karşılıklı birbirlerini gazlıyorlar. Ne söylüyorlar…
1932 yılında şunu yaptı partin, ekmegi karne ile dağıttı işte emek karnesi, alkış tufanı, efendim tek adamcılık yapıldı, otoriterlik aldı başını gitti vs..vs Şimdi 1929 ekonomik burhan yaşayan dünya da bir çok ülkede gercekten de karın doyurmak sorun oldu, açlık çekildi alkışlayanlar birazcık araştırsa, veya konuşan politikacı böyle bir burhanın şimdi yaşanması durumun da ne yapabilirim diye düşünse böyle konuşmayacaktır. Hadi haklı halkını bilinçli aç bıraktı o devir yöneticileri, ana, babasının sucundan çocuğu, çocuğunun sucundan anan, babasının yargılanamayacağını hem ilahi kitabımızdan, hemde hukuk kurallarından biliyor olmaları gerekmez mi? Ama bilse de karşı tarafa ofsayttan gol atacak ya…
Siyasetçi, tahammülsüz, eleştiriye gelmiyor, çok çabuk coşkuya kapılıyor ve aklından çok duygularını, ön yargılarını kullanıyor, kendi politika ve projelerini anlatmak yerine ötekini “sözle döverek” tabanına mesaj göndermekle yetiniyor. Hedef basite indirgenince, üslup da sertleşiyor, nezaket ve insaniyet boyutu kayboluyor.
Siyasette de, tartışmalar da sanki sözlü tartışma degil sözlü dögüş, birbirlerini besleyerek günden güne de sertleşiyor, siyasetcinin ve taraflarının tansiyonu yükseliyor. Karşılıklı saygıya dayanan ve yapıcılığın yanı sıra verimli olması açısından, birbirini dinleyebilmek için sevgiye, saygıya dayana bir üslubun daha nitelikli bir siyasi ortam yaratacağı belli iken. Seçim dönemlerin de sertleşmenin yanın da, dil artık ağır hakaretlere varacak kadar sertleştiriliyor. Siyasi söylemin dışına çıkan bu kin nefret söylemi siyasi hakları da aşarak kişisel hakları zedeleyecek kadar sınır tanımaz bir dil ne yazık ki kişilik haklarını ihlal etmekle kalmıyor fakat aynı zamanda genel bir öfke ve nefret diline dönüşüyor. Yalancılıkla, vatan hainlikleriyle suçlanmanın normal olduğu bu üsluba katillikle eklenince işte davetli olduğun yerde misafirliğini bil uyarısı alıyorsunuz. Biz de artık liderlerimize arkadaş yıllardır, saldırıyorsun sen saldırdıkca ülke geri gidiyor biraz da rakibine karşı saygı duy, kavganın gürültünün, tozun, dumanın içinde parsayı kim topluyor belli olmuyor diyelim mi artık.
Yalan konuşmak ise artık siyasetin normal bir üslubu oldu, yeter ki karşı tarafı zor durumda bırakacak bir şey yapalım da gerisi önemli degil. Son meclis konuşmalarında ana avrat küfürleşmeler, meçlis başkanını öyle rahatsız ediyor ki parti liderlerinden yardım istiyor. Yardım istedikleri kim, onlar da ana avrat küfür etmiyor ama defalarca küfür sınırından dönüyorlar. Bunun nedeni bu uslubun sisyasi kültürümüze yerleşmesidir. Biraz saldırkan, nefret söylemi içinde olmayan liderleri taraftarları bizimkinde bu sıra iş yok, danışmanları uyarıyor, efendim uslubunuzda biraz kin ve nefret olsa, bu nokta da karşı tarafa saldırmanız gerekiyor.
Bir grub çıkıyor vur vur inlesin, vur de vuralım ölde ölelim, ananı da al git, görüşen serefsizdir, görüştün şimdi nesin, vatan senle gurur duyuyor ne yaptın sorusu, yok gibi… Daha onlarcasını buraya taşıyabiliriz zaten bunları defalarca duyduk. Bizim amacımız bunların tekrarlanması degil bu üsluptan iftara, dedikodu, yalanlarla taraftarları gaza getirme yöntemlerinin terk edilmesidir. Aklımızda kalan iki tane, hem eleştiri hem de seviyeyi iyi ifade eden siyasi eleştiyi buraya taşıyarak yazımıza son verelim.
Birisi, Rahmetli Erdal İnenü zamanında Sodep'in sloganı "limon gibi sıkılıyoruz" digeri ise Yine rahmetli Erbakan'dan gelen sizin tepsinizin altı iyice kızardı espisisi aklımızda kalmış ve hakaret de içermeden siyaset yapılabilecegine örnek olmuşlardır. Günümüzde de fanatik taraftarlardan gelen baskılara zaman zaman dayanamasa da Devlet Bahçeli, DSP lideri Mahsum Türker, Eski Has Parti Yeni Ak Parti genel başkan yardımcısı Numan Kurtulmuş seviye konusun da karnelerinin iyi olduğunu düşünüyoruz. Aslında Kılıçtaroğlu'nun ilk lakabı sakin güçtü ama ya tabanın baskısıyla yada T. Erdoğan'ın sertliğine uyarak üslubunu değiştirdi, önceki üslubu daha iyiydi diye düşünüyorum.
Üslupla ilgili bazı haber ve yazıları sizin için derledim okunması önerisiyle selam ve sevgiler…
M.Akif Gökalp >> www.vatadasfikri.com >> Ankara
Çiçek'ten, Liderlere "Hakaret" Raporu
Adalet ve Kalkınma Partisi Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın, Meclis Genel Kurulu'nda Cumhuriyet Halk Partisi Tunceli Milletvekili Kamer Genç'e yönelik küfürleri, Meclis Başkanı Cemil Çiçek'i harekete geçirdi. Genel kuruldaki hakaretleri isim isim bir raporda toplatan Çiçek, parti liderlerine "Bu tip davranışları engeleyebilmek için ne önerirsiniz?" diye sordu. Bu arada, CHP'li Kamer Genç, Başkan Çiçek'e gönderdiği dilekçede, Zeyid Aslan hakkında hangi işlemin yapıldığını sordu. CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in bahsettiği o küfürler, Meclis Genel Kurulu'nda Adalet ve kalkınma Partisi Tokat Milletvekili Zeyid Aslan tarafından sarfedilmişti.
Meclis genel Kurulu'nda yaşanan tartışmalarda edilen hakaretlerin ağır küfürlere dönüşmesi Meclis Başkanı Cemil Çiçek'i harekete geçirdi.
Çiçek, Meclis tutunaklarına yansıyan hakaretleri kapsayan bir rapor hazırladı ve Meclis'te grubu bulunan siyasi partilerin liderlerine gönderdi.
Raporda hakaret eden vekillerin adları ve toplantıların tarihleri de yer aldı. Çiçek, raporun sonuç bölümünde liderlere "böyle davranışların önüne geçmek için ne önerirsiniz?" sorusunu yöneltti.
Bu arada, Cumhuriyet halk partili Kamer Genç, Meclis Başkanı Cemil Çiçek'e bir dilekçe ile başvurarak kendisine küfür eden Adalet ve kalkınma partili Zeyid Aslan için hangi işlemin yapıldığını sordu.
Aysever'in sunduğu "Aykırı Sorular" programına konuk oldu. "Öcalan ile görüşür müydünüz?" sorusuna Kılıçdaroğlu, "devleti doğrudan muhatap etmezdik" dedi. "Atatürk'e karşı çıkmak vatan hainliğidir" diyen Kılıçdaroğlu, siyasetteki üslup sorunuyla ilgili olarak ise "Zaman zaman sertleşiyoruz, haklı olabilirler" diye konuştu.
Siyasetçi, tahammülsüz, eleştiriye gelmiyor, çok çabuk coşkuya kapılıyor ve aklından çok duygularını, ön yargılarını kullanıyor, kendi politika ve projelerini anlatmak yerine ötekini “sözle döverek” tabanına mesaj göndermekle yetiniyor. Hedef basite indirgenince, üslup da sertleşiyor, nezaket ve insaniyet boyutu kayboluyor.
Siyasette de, tartışmada da üslup zaman zaman sertleşebilir, tansiyon kısmen yükselebilir. Elbette yapıcı ve verimli olması açısından serin kanlı bir üslubun daha isabetli olacağı kuşku götürmez. Ne varki özellikle seçim arefelerinde sertleşmek bir yana ağır hakaretlere varan bir dil kullanılıyor. Kişilik haklarını zedeleyecek denli sınır tanımaksızın tırmanan bu dil ne yazık ki kişilik haklarını ihlal etmekle kalmıyor fakat aynı zamanda bir öfke ve nefret diline dönüşüyor. Son olarak referandum öncesi yürütülen siyasi kampanyalar bu anlamda maalesef tavan yapmıştır. Öyle bir noktaya varmıştı ki bu durum bir tür seviyesizlik yarışına dönmüştü. Zira televizyonlarda gençlerin ruhsal ve psikolojik gelişimi olumsuz yönde etkileniyor denilen zararlı programlardan kat be kat daha tehlikeli bir hal almıştı.
Tabii kişisel hesaplaşmaların merkeze alındığı, her bir demeç ve söylevin intikam aracına dönüştürüldüğü böylesi bir ortamda şüphesiz ki bu anlayışın toplumu kamplara bölüp kutuplaşmalar yaratmasından başka bir getirisi bulunmuyor. Dahası bu sorumsuz davranış, var olan toplumsal gerginlikleri daha da tırmandırarak yeni düşmanlıklar yaratıyor. Türkiye’nin siyasetini yöneten kişilerin üslup sorunu; miting meydanlarında, basın toplantılarında, medyada içlerini dökerken kullandıkları saldırgan, öfkeli, komik, şiddet dolu bir ifade şeklidir. Bu büyük bir saygısızlıktır. İnsanların doğru cümleyi bulamadıkları (hatta yalan söyledikleri), karşısındakini ikna edecek doğru girişimleri olmadığı zamanlarda kullandıkları uygulamadan başka bir şey değildir üslubu sertleştirmek.
İşte, siyasilerimizin sırf duygusal tatmin amaçlı bu bencil ve hırslı yaklaşımlarının bizlere kazandırdıkları bunlardan ibaret. Siyasilerin sırf kendilerini rahatlatmak adına bu çirkin söz düellosundan vazgeçmeleri oldukça önemlidir. Zira topluma kötü örnek oluyorlar. Oysa siyasi liderlerin görevi, kaprisleri uğruna topluma kötü örnek olmak değildir. Siyasi liderler siyaset üretmek yerine birbirleri için üslupsuzluk üretiyorlar. Hakkaniyet ve denge kaygısı hiç yok. Üslup ki, sahibinin kişiliğini, derinliğini, sığlığını verir. Siyasette bariz bir üslup problemi var ve bununla siyasette irtifa kaybı var, öteki değerleri de aşındırıyor.
‘ÇİRKİN KONUŞMALAR’
AK Partili Zeyid Aslan’ın Meclis’te Kamer Genç’e söylediği sözler öylesine çirkin ki, noktalama (.....) yaparak dahi buraya almayı uygun bulmuyorum. Evet, öfke anında söylediği bu sözler için kendisi de “Yakışmadı” diyerek bir üzüntü ifade etmiş. Kamer Genç’e olduğu gibi Zeyid Aslan’a da Meclis “kınama” cezası vermiş. Ama her halde Kamer Genç için Başbakan Erdoğan, CHP’den nasıl bir davranış beklediyse, şimdi kendisi partisinin bu milletvekili hakkında aynı şeyi yapmalıdır.
Burada “öfke” kavramına özellikle dikkat çekmek isterim. Siyasi kutuplaşma keskinleştikçe siyasi öfkeler kabarıyor, üsluplar kontrolden çıkıyor. Bu maalesef liderler için bile böyle!
Üç gün önce bu sütunda “Meclis’te çirkin konuşmalar” diye yazmıştım. TBMM Başkanı Cemil Çiçek, özellikle 2011’den bu yana Meclis’te seviyesiz, kaba, hakaret içeren konuşmaların arttığını söylemişti. Niye bu dönemde? Çünkü siyasi kutuplaşma gittikçe daha keskinleşiyor, akıl ve itidalin yerini gittikçe daha fazla öfke alıyor.
Başbakan kendisine sormalıdır; bu öfke tırmanması toplumu nerelere sürükleyebilir?!
Başbakan diyorum, çünkü öfkeli toplumları yönetmenin zor olacağını düşünerek böyle konuşma ve tavırlardan en çok sakınması gereken, iktidarlardır.
Taha Akyol
|