H.Z. MUHAMMED
1441 Sene önce insanlığa bir haberci, bir müjdeci doğdu, bu kutlu doğum, hiç aklımız dan çıkarmadığımız andır, hatıradır, sevgisini, hürmetini tazelemek tekrarlamak için her Müslüman’ın iple çektiği gündür bu kutlu doğum günü. Bu nedenle ümmeti olmaktan gurur duyduğumuz peygamberimizi saygıyla anıyor, onun yaşantısını örnek yaşantı olarak kendimize rehber ediniyoruz.
Kendimize örnek olarak en güzel insan örneği H.z Muhammedi seçmişiz, O, öyle örnek olmuştur ki biz onu örnek almazsak kimi örnek alacağız. O, H.z. Hatice’nin mutlu ve heyecanlı eşi, Hira dağında düşüncelere dalmış derviş, Uhud savaşında cesur bir savaşçı, Hudeybiyede iyi bir diplomat, ölmüş bir dostunun mezarı başında gizli, gizli ağlayan dost insan, kurulu adaletsiz düzene karşı savaşan bir mücadeleci ve devrimcidir.
Biz seni örnek alıyor, iyi bir eş olmaya çalışıyoruz, ülkemiz ve dinimiz için savaşmamız gerekirse senin Savaşçılığını örnek alıp savaşacağız, yapacağımız anlaşmalarda senin yaptığın gibi milletimizin huzuru, refahı, mutluluğu için en iyi diplomatlar olacağız, anlaşmalar yapacağız. Dostlarımızın başına kötü olaylar geldiğinde ağlayacağız, onların yanında olacağız, çocukları seveceğiz, adaletsizlikle mücadele eden devrimciler olacağız. Nasıl senin adın adalet ve ahlakla anılıyorsa bizi de öyle anacaklar. Bunlar Muhammed’in ümmetleri, onlar adalet ve Ahlak üzere yaşarlar diyecekler bizi tanıyanlar ve görenler.
Kuranın Muhammed için defalarca öne çıkardığı O, ne bir melek, ne bir azizdir, O, insandır, ifadesi insanın Allah katında ki değerini göstermektedir. Bu değer peygamberimizi normal insan seviyesine indirgemek gibi algılanmasından çok insanın yüceliğine işarettir. Allah onu insanlık için örnek yaratmış ve bizde onu örnek olarak kabul edip inanmışız, Allah onun gibi yaşamayı bize de nasip etsin.
Peyğamberimiz Uhud da savaşırken yaralanmış, acı çekmiştir, o bir insanın yaşadığı her şeyi fazlasıyla yaşamış bizim gibi korku, acı, arzu hissetmiştir. Allah koyduğu kanunları kendi elçisi için bile değiştirmemiştir. H.z. Muhammed savaşmışsa diğer insanlar gibi savaş alanında mücadele etmiş, canını tehlikeye atmış, yaralanmıştır. Allah sadece ona ve onlara mahsus bir ayrıcalık hazırlamamış, onlara çalışın, mücadele edin, iyi, güzel doğru işler yapın, Ahlak ve adalet üzere olun kazanacaksınız demiş, peygamberimizde öyle yapmış ve kazanmıştır.
O çalışmış, mücadele etmiş, sevmiş, sevilmiş, bir insanın yaşaması gerekenleri yaşayarak, resullük görevini yerine getirmiştir. Yani H.z. Muhammed’in hayatı beşeri bir hayattır, ama O, beşerlerin en iyi ve güzel örneğini sergilemiştir. Bütün Müslümanlardan onun hayatını örnek almaları beklenir, bütün ümmeti onu örnek almaya çalışmaktadır, böylece İslam toplumlarında yaşanılan sıkıntıların aşılacağı ve Müslümanların hem dünyada hemde ahret de Peygamberimizin bildirdiği Allahın ödüllerine ulaşılacağı ümit edilmektedir. Peygamberimiz öyle mücadele etmiştir ki yaşadığı zamanın Müslüman toplumlarını adalete, ahlaka, huzura kavuşturmuştur.
Daha çalışacak güce ilk ulaştığında iş aramış ve amcasının koyunlarını otlatmaya başlamıştır. Başka koyunlara da bakabileceğini söylediğinde, o dönemde sürü bekçiliğini köle ve fakir kızların yaptığı için zengin akrabaları rahatsız olmuştur ve bakmasını engellemeye çalışmışlarsa da O, aldırış etmemiştir. Bu detayı neden aktarıyoruz, H.z. Muhammed’in kibirden ve sahte onurdan tamamen bağımsız hareket edebiliyor oluşunu görmek için. Samimiyeti, hakikati, adaleti, özü ve sadeliği seviyordu. Ölene kadar da böyle yaşadı, Halkının lideri ve Arabistan’ın hakimi olduğunda da Mekke civarında koyun otlattığı fakir çoban gibi mütevazi yaşamaya devam etmiştir. Onun yemeği arpa ekmeği ve bir avuç hurma idi. Kendi mütevazı örtüsünün yırtıklarını kendisi diker, aynı zamanda devletin işlerini yürütürdü. Bütün bunları bildikten sonra bu örnek şahsiyeti sevmemek ve örnek almamak mümkün müdür.
Muhammed (a.s) söylediklerinde dolayı tepki çekmeye başlamış ve bu durumdan kaygılanan ve rahatsız olan amcası Mekke’nin ileri gelenlerini kızdırmaması için ricada bulunmuştur. O, ise güneşi sağ, ayıda sol elime verseniz ben yinede davamdan vazgeçmem demiş mücadelesine devam etmiştir. Biz ise onu tam anlayıp örnek alamayışımızdan olsa gerek zaman zaman mücadele yerine, zalimliklere, adaletsizliklere sessiz kalmayı tercih ediyoruz. Amcasını dinlemedi, O, Mekke’nin ileri gelenlerini dinlemedi, o mevcut durumun adaletsizliğini fark etmişti, bunu değiştirmesi gerektiğini düşünüyordu ve inançlı bir mümin olarak bunu yapabileceğine inanıyordu.
Bu inancın gücüyle ona inanmış küçük bir toplulukla mücadeleye başladı, sonucu hepimiz biliyoruz.
Bu mücadele zulümle adaletin mücadelesiydi, bu mücadele karanlıkla aydınlığın mücadelesiydi, bu mücadele insan onurunun ayaklar altından kaldırılma mücadelesiydi. Bu mücadele başladıktan bir asır sonra, yayılmış olduğu coğrafya İspanya’dan, Hindistan’a kadardı onun takipçileri yaşıyordu, oralarda adalet hüküm sürüyordu artık. Bizim inancımızın temelinde iman etmek ve iyi ameller, adalet ve iyiye, doğruya ulaşmak için mücadele etmenin yattığını unuttuktan sonra başarısız olduk, onun amaçlarını iyi bir şekilde, değerlendirip devam ettiremedik.
O, cesaretle, yeni bir inanışın temellerini vahiye dayanarak atmış cesur ve dahi bir insandı insanlığa büyük hizmetler etti ve yol gösterdi, biz onun gösterdiği yoldan gittiğimizde başarılı olacağımızı düşünüyor, Allahtan onun yolunda gitmeyi nasip etmesini diliyorum.
Nasıl ki onun yolu aydınlattı, nasıl ki onun yolundan ayrıldığımızda güneşimiz kayboldu karanlığa gömülmek üzereyiz, kendimize gelelim ve onun yoluna dönelim diyerek, efendimizin yolundan gitmemizin bizim için kurtuluş vesilesi olacağını inanıyorum. Yeter ki biz kurtulmak isteyelim ve bu amaçlar için caba sarf edelim.
İşte o zaman aydınlığa çıkarız. Selam ve sevgilerimle…
Kaynak: Aliya İzzetbegovic - İslami yeniden doğuş sorunları- Fide yayınları
|