ŞEHİD
Ülkemizi toprağımızı, toplumsal düzenimizi işlemesine katkı sunarken ve korurken ölen ve öldürülenlerdir. Allah Kuran da Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin, onlar Şehiddir demektedir. O zaman biz onlara Şehid edilenler diyecegiz. Şehidlik bizim dinimiz acısından bakınca bir kulun Allah katında kazanabilecegi en yüksek mertebelerden biridir.
Biz, bizim ve vatanımız için canını feda edenlerin şehidligi üzerinde dilimiz döndüğünce duralım, bu sıralar sık, sık şehid haberleri gelemektedir. Şehid, şahid kökünden gelmektedir, sözlükde gören, bilen hazır olan, tanık olan anlamları olan şehit sözcüğü şahid kelimesinin çoğuludur aynı zamanda.
Bunların yanı sıra günümüzde anladığımız anlamıyla şehidlik, bir kutsal dava uğruna hayatlarını kaybedenlere demekteyiz.
Bu dava vatan savunmasının yanısıra toplumsal düzenin korunması ve savunulmasında, Allahın dini yolunda savaşırken ölenlerin aldığı sıfattır şehitlik.
Şehidliğin üç kısmıyla ilgili bilgileri tekrakdan hatırlayalım.
1- Hakiki Şehidlik; İslamın yücelmesi, vatanın savunması uğruna ölenlerdir. Bu şehidler yıkanmaz, kefenlenmez, cenaze namazları kılınıp kanlı elbiseleeriyle defnedilir. Bedir ve Çanakkalede olduğu gibi.
2- Hükmi Şehid: Hakiki şehidin hükümlerinden birini taşımaması sebebiyle, yıkanıp kefenlenen ve ahiret itibarıyla şehid olandır. Savaşta yaralandıktan sonra yiyip, içen,uyuyan, tedavi gören ve başka yere naklederek tedavi gören ve daha sonra ölen kimselerle, sel,deprem, yangın gibi doğal afetlere maruz kalarak hayatlarını kaybedenlerdir.
3- Dünya hükümleri bakımından şehid: Müslümanların yanında savaşırken ölen münafıklardır, bunlarıda yıkanarak kefenlenir ve cenaze namazı kılınarak defnedilir.
Şehidlikle ilgili bazı ayetler
Şehitlerin ölü olmayıp diri olduğu hakikati Al-i İmran suresinde de şöyle beyan buyrulmaktadır: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler zannetmeyin! Bilakis onlar diridirler; Rab’leri katında rızıklanırlar. Allah’ın fazlından verdiği nimetlerle mutludurlar. Ayrıca, henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiç bir korku ve keder bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. Onlar, Allah’tan gelen bir nimet ve keremin müjdesi ile sevinirler. Muhakkak ki Allah-u Teâlâ müminlerin ecrini zayi etmez.” (Al-i İmran 169-171)
Allah yolunda öldürülenlere "ölüler"" demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz anlayamazsınız. Bakara -154
Şehidlikle ilgili bazı Hadisler
Hz. Mikdam (r.a.) rivayet etti. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şehide, dökülen ilk kanı esnasında altı haslet verilir: Günahları bağışlanır, cennetteki makamını görür, cennet hurisiyle evlendirilir, ahiretin büyük korkusuna karşı teminat verilir, kabir azabından emin kılınır, iman elbisesi ile ziynetlendirilir.” (Buhari)
Hz. Selman (r.a.) rivayet etti. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir gün ve bir gece hudut nöbeti tutmak; gündüzü oruçlu, gecesi ibadetli geçirilen bir aydan daha hayırlıdır. Şayet kişi bu nöbet esnasında vazife başında iken ölürse, yapmakta olduğu işin ecri ve sevabı kıyamete kadar devam eder, şehid olarak rızkı da devam eder ve kabirdeki sorgu meleklerinden güven içinde olur.” (Müslim, İmâre 163)
Şehidlik Allah katında en yüksek mertebe olmakla birlikte, şehidler Milletimizin gönlünde de en yüksek yeri olan kişilerdir. Çünki onlar kendilerini bu toplum için feda etmişlerdir. Bizlere düşen de şehidlerimize gazilerimize ve askerlerimize canı gönülden sahip çıkarak onların karşılaştığı sorunların çözümümünde onlara yardımcı olmaktır.
Allah şehidlerin yakınlarına sabır verecektir.
M. Akif’in Canakkale şehitleri için yazdığı şiirinde çok güzel anlatıyor şehidlere karşı görevlerimizi, bu şiirden bir bölümle yazımıza son veriyoruz.
>>Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
www.vatandasfikri.com >> M.Akif Gökalp <<
|